ABD-AB ilişkilerinde Rusya krizi büyüyecek mi?

20 Ocak’ta göreve gelen ABD Başkanı Joe Biden’in ilk önceliklerinden biri de AB ile son dönemde bozulan ilişkileri yeniden ele almaktı. Ancak Biden’ın şu ana dek bu konuda başarılı olduğu söylenemez. AB’nin Rusya ile yaptığı anlaşmalar, ABD tarafından rahatsızlıkla karşılanıyor. Peki, AB ile ABD arasında neler oluyor? Joe Biden, AB ile bozulan ilişkileri düzeltme konusunda neden başarılı olamadı?

Avrupa Birliği, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in liderlik rolü üstlendiği dönemde ekonomik olarak çok güçlü bir hale geldi. Brexit, euro ve mülteci krizlerinin aşılmasında kritik bir rol oynayan Merkel; Birlik ülkelerini bir arada tutmayı başardı. Merkel’in sorunlar karşısında attığı adımlar ve tüm taraflara yönelik ılımlı tavrı sayesinde AB, önemli bir ekonomik güç haline gelmeye başladı.

AB, özellikle Trump’ın başkanlık sürecinde ABD ile büyük sorunlar yaşadı. Trump’ın AB’ye yönelik sürekli suçlamaları, eleştirileri ve birtakım tepkileri nedeniyle iki taraf arasındaki ilişkiler bozuldu. AB’nin Rusya’dan doğalgaz ve enerji ithal etmesi, Trump’ın en çok eleştirdiği konulardan biri oldu. Birliği Rusya’ya bağımlı olmakla suçlayan Trump, ABD’nin Avrupa’ya yönelik harcamalarını da sert bir şekilde eleştirdi. AB’nin koruyuculuğunu yaptıklarını dile getiren Trump, Birliğin Rusya ile ticaret yapmaya devam etmesine sürekli tepki gösterdi.

Uzun zamandır küresel bir güç haline gelmeyi ve ABD’den bağımsız olmayı amaçlayan AB; Trump’ın suçlamaları üzerine “Avrupa Birliği Ordusu” kavramını daha sık gündeme getirmeye başladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” yönündeki söylemi ise tüm dünyada yankı yarattı. Macron’un bu sözleriyle; 'ABD’nin öncülük ettiği bir ittifakın eski gücünü koruyamadığını ve artık Avrupa Birliği Ordusu’nun kurulması gerektiğini' kastettiği yönünde değerlendirmeler yapıldı.

AB ÇOK KUTUPLU DÜNYADA YERİNİ ALMAK İSTİYOR

1991 yılında SSCB’nin dağılmasının ardından dünyada tek süper güç olan ABD; siyasi, ekonomik ve askeri olarak izlediği yanlış politikalar nedeniyle bu durumu koruyamıyor. Bir taraftan Çin’in ekonomik ve teknolojik olarak atılımı, bir taraftan ise Putin ile birlikte Rusya’nın yeniden eski gücünü elde etmesi ABD’nin dünya siyasetindeki alanını daraltıyor. Hindistan, Pakistan ve Almanya gibi ülkeler de ekonomik olarak yükselişini sürdürüyor.

ABD özellikle Orta Doğu’da Afganistan, Irak ve Suriye gibi ülkelerde istediğini bir türlü elde edemedi. Afganistan ve Irak işgallerinin ardından bu ülkelere demokrasi getiremeyen ABD, milyarlarca dolar zarara uğradı. Trump’ın en önemli politikalarından biri de ABD’nin Orta Doğu’daki gereksiz harcamalarını azaltmaktı. “Önce Amerika” sloganı ile hareket eden Trump, başkanlığı sürecinde AB ve NATO gibi kurumlarla da büyük sorunlar yaşadı. Trump, Rusya ve Çin’e karşı AB’yi yanına çekmeyi başaramadı.

AB ise son yıllarda ABD hegemonyasının sonuna doğru yaklaşıldığını, tek kutuplu bir dünyadan çok kutuplu bir dünyaya doğru yol alındığını, Rusya ve Çin’in ABD’yi geri planda bırakacak derecede yükselişini ve dünyada dengelerin her an değişmekte olduğunu görüyor. Bu nedenle AB; Rusya, ABD, Hindistan, Çin ve Pakistan gibi ülkelerle birlikte çok kutuplu dünyanın içerisinde yerini almak ve küresel bir güç haline gelmek istiyor. Ancak AB'nin, bu amacına ulaşabilmek için askeri olarak ABD’ye bağımlı olmaktan kurtulması gerekiyor.

Avrupa Birliği, son haftalarda Polonya ile yaşadığı gerilimden dolayı kritik bir süreçten geçiyor. İki taraf arasında yaşanan gerilim nedeniyle Polonya’nın birlikten çıkacağı yönünde(Polexit) değerlendirmeler yapılıyor. Ayrıca Polonya-Belarus sınırında yaşanan göçmen krizi de AB’nin son günlerde başını ağrıtıyor. Angela Merkel’in de kısa bir süre sonra görevini bırakacağı göz önünde bulundurulduğunda; AB’yi ilerleyen zamanlarda zorlu bir süreç bekliyor. Merkel’in yerine gelmesi beklenen Scholz’un, AB’de liderlik rolünü Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a kaptırmaması ve ABD’ye yönelik yeni politikalar izlemesi bekleniyor.

BIDEN AB’Yİ KAZANABİLECEK Mİ?

ABD Başkanı Joe Biden, 20 Ocak’ta göreve gelmesinden kısa bir süre sonra tüm politikasının Rusya ve Çin ile mücadele üzerine şekilleneceğini açıkladı. Biden’in sürekli dile getirdiği durumlardan biri ise Trump döneminde NATO ve AB ile bozulan ilişkilerin yeniden ele alınacak olmasıydı. ABD’nin eski gücünü koruyamadığını, Rusya ve Çin ile tek başına mücadele edemeyeceğini bilen Biden, AB ve NATO’yu yanına çekerek güçlü bir ittifak kurmayı amaçlıyordu.

Görev süresi henüz bir yılı dolmayan Biden, AB ile ilişkilerini bir türlü düzeltemedi. Afganistan’dan tamamen çekilme kararı alan Biden, birlik üyelerine danışmadan tek başına hareket etmesi nedeniyle ciddi bir şekilde eleştirildi. Ayrıca Afganistan’dan çekilme sürecinin doğru organize edilememiş olması, Taliban’ın oldukça kısa sürede ülkeyi ele geçirmesi, havaalanında uçaklara zorla binmeye çalışan Afganların görüntüleri ve ABD tarafından oluşturulan Afganistan ordusunun kısa sürede dağılışı Biden’a yönelik tepkilerin artmasına neden oldu.

Biden, Rusya ve Çin’e karşı mücadelede bir türlü AB’yi yanına çekmeyi başaramadı. AB ve NATO Zirvelerinde sürekli Rusya ve Çin’e yönelik mücadeleyi vurgulayan Biden, tüm açıklamalarına rağmen AB’nin Moskova ve Pekin ile gelişen iş birliğinin önüne geçemedi. Bu süreçte AB’li yetkililerden gelen açıklamalar, önümüzdeki dönemde Brüksel’in Moskova ve Pekin ile ilişkilerinin daha da gelişeceği yönünde sinyaller verdi.

AB’den beklediği desteği bulamayan Biden, Asya’da güçlü ittifaklar kurma stratejisini uygulamaya başladı. ABD, İngiltere ve Avustralya ile AUKUS anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma, İngiltere ve ABD’nin sahip olduğu nükleer enerjili denizaltılar gelişimini Avustralya ile paylaşması anlamına geliyordu. AUKUS’un imzalanması sonrası Fransa ile Avustralya arasında imzalanan ve değeri 90 milyar dolara kadar ulaşan anlaşma yürürlükten kalkmış oldu. Bu durum, ABD ile Fransa’yı karşı karşıya getirdi. Paris yönetimi söz konusu anlaşmayı “Sırtımızdan bıçaklandık” şeklinde nitelendirdi. İki ülke arasındaki gerilim uzun süre boyunca düşmedi.

Orta Doğu’da tek başına hareket eden, Avrupa’ya danışmadan Asya’da ittifak arayışlarına giren ve müttefikleriyle güçlü ilişkiler kuramayan Biden, Brüksel’i kazanmayı başaramadı. Ancak Biden’ın, önümüzdeki dönemde ilişkileri geliştirmek için yeni adımlar atacağını söyleyebiliriz. Rusya ve Çin’e karşı verilen ekonomik ve askeri mücadelede yalnızca Asya ittifaklarının yeterli olmadığını bilen Biden’ın, AB ve NATO’yu geri kazanma yönündeki politikasının ilerleyen süreçte devam edeceğini söylemek mümkün. Ancak Biden’ın, son yıllarda oldukça yıpranan ilişkileri düzeltmesi zor görünüyor.