ABD'den Hindistan hamlesi: Uluslararası arenada taraflar netleşiyor

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, ABD Devlet Başkanı Joe Biden ile görüşmek üzere ABD’ye resmi ziyaret gerçekleştirmişti. Son yıllarda imzalanan güvenlik anlaşmaları ile iki devlet arasındaki ilişkiler gelişmeye devam ediyor. Peki, ABD'nin Hindistan ile gelişen ilişkilerine karşılık Çin ve Rusya nasıl bir yol izleyecek?

Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin gerçekleştirdiği ziyaret sonrası bir ABD Kongre Komitesi üyesi, Hindistan'ın NATO'nun ortağı olması için belirli ülkelerin dahil olduğu "NATO Plus" oluşumuna katılmasını istedi.

Hindistan ise Rusya ile olan ilişkileri ve Çin’in dünya üzerinde giderek artan varlığı sebebiyle Batı ve ABD’den yana tavır alacak gibi görünmüyor.

DÜNDEN BUGÜNE HİNDİSTAN-ABD İLİŞKİLERİ

Hindistan, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından bağımsızlığını ilan etti. Savaş sonrası dünya ise ABD ve SSCB olarak iki kutba ayrıldı.

Ancak ABD’nin, SSCB’ye karşı Hindistan’ı yanına çekme girişimleri başarılı olamadı. Hindistan, 1961 yılında tarafsız ve bağımsız ülkelerin dahil olduğu "Bağlantısızlar Hareketi"ne dahil oldu.

Dünyanın önde gelen araştırmacıları ve düşünce kuruluşları, Hindistan’ın bu hamlesini bir Batılı devlet sömürgesinden başka bir Batılı devlet sömürgesine girmek istememek şeklinde yorumladı.

Hindistan, Pakistan ile yaşadığı savaş nedeniyle ABD’den silah satın almaya başladı ve iki devlet arasındaki ilişkiler gelişme kaydetti.

Ancak savaş şiddetlenince ABD hükümeti, Hindistan’a silah ihraç etmeyi bıraktı. ABD’nin bu hamlesi sonrası ise Hindistan yüzünü Rusya’ya çevirdi.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IISS) açıkladığı verilere göre, günümüzde Hindistan'ın zırhlı araçlarının yüzde 90'ı, savaş uçaklarının yüzde 69'u ve savaş gemileri ile denizaltılarının da yaklaşık yüzde 44'ü Rusya tarafından üretiliyor.

Hindistan, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Batılı devletlerin ve özellikle ABD’nin çağrılarına rağmen Rusya’yı kınamayı reddediyor. Ayrıca Batılı devletlerin Moskova'ya karşı uyguladığı ambargoya rağmen Hindistan, Rusya’dan petrol ithalatına devam ediyor.

Geçtiğimiz aylarda Joe Biden ve Narendra Modi arasında gerçekleşen görüşmede bu konu özellikle gündeme gelmişti.

Hindistan’ın Rusya ile olan ticari faaliyetlerini sonlandırmaması ve enerji alımına devam etmesi, ABD’nin elini bağlamış görünüyor.

HİNDİSTAN-RUSYA İŞ BİRLİĞİ VE ABD’NİN “NATO PLUS” TEKLİFİ

Yeni Delhi yönetimi; ABD'nin, ekonomik yaptırım ve ambargo çağrılarına rağmen Rusya’dan enerji ve gaz alımına devam ediyor.

Batılı devletlerin petrol ithalatını kesmesi sonrası Hindistan, Rus petrol ve gazının Çin'den sonraki en büyük ikinci alıcısı konumuna geldi.

Rusya ve Hindistan arasında ticari faaliyetlerin ve diplomatik ilişkilerin geliştiğini belirten Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de iki devlet arasındaki ticaret hacminin hızla büyüdüğünü söyledi.

Hindistan’ın talebi sonrası daha fazla Rus gübresi gönderdiklerini açıklayan Putin, “Rusya’dan Hindistan’a gübre arzı 8 kattan fazla arttı. Umarım bu, Hint çiftçilerin ülke nüfusuna yiyecek sağlama görevlerini yerine getirmelerine yardımcı olur” ifadelerini kullandı.

Doğal gaz, petrol ve nükleer enerji alanlarında ortak projelere imza atan Rusya ve Hindistan, vizesiz seyahat için görüşmelerini sürdürüyor.

ABD ise bu gelişmeler karşısında sessiz kalmak istemiyor. Biden ve Modi, geçtiğimiz haftalarda bir görüşme gerçekleştirmişti. Bu görüşme sonrasında bir ABD Kongre Komitesi üyesi, Hindistan’ın “NATO Plus” adlı oluşuma katılmasını teklif etti.

NATO Plus; Avustralya, Yeni Zelenda, Japonya, İsrail ve Güney Kore’nin dahil olduğu bir küresel savunma birliği oluşumu.

Hindistan bu oluşuma dahil olduğunda üye ülkelerin istihbaratına sorunsuz erişim sağlayabilecek, en son askeri teknolojilere ulaşabilecek ve ABD ile savunma ortaklığı güçlenecek.

Yeni Delhi hükümeti, NATO’nun Rusya karşıtı bir kuruluş, "NATO Plus" oluşumunun da Çin’e karşı bir araya gelerek oluşturulmuş bir organizasyon olması sebebiyle ABD’nin bu teklifine pek sıcak bakmıyor.

Yeni Delhi yönetimi, bu oluşumlara dahil olması halinde Rusya ve Çin’i karşısına almış olacak. Ancak bu durum Hindistan için pek mantıklı görünmüyor.

ÇİN İLE YAŞANAN SORUNLAR VE SINIR ÇATIŞMALARI

Hindistan ve Çin arasındaki ilişkiler, sınırdaki çatışmalar ve toprak anlaşmazlığı sebebiyle uzun yıllardır gerilimli bir şekilde devam ediyor.

BBC’nin aktardığına göre; Çin Hindistan'ın doğusundaki Arunaçel Pradeş'te toprak talep ediyor. Hindistan ise Çin'le Kuzeybatı sınırındaki Aksay Çin bölgesinden toprak istiyor.

BBC Türkçe'nin haberine göre; Hindistan, Çin'in daha çok ürün satışı için önerdiği Bir Kuşak Bir Yol projesine katılmayı geri çevirdi. Yeni Delhi hükümeti ayrıca, sosyal medya uygulaması TikTok'u da engelledi.

Geçtiğimiz aylarda ABD’ye resmi ziyaret düzenleyen Hindistan Başbakanı Modi, Joe Biden’a Çin’in Rusya ile yakınlaşmasından büyük endişe duyduğunu dile getirmişti.

Modi’nin gerçekleştirdiği ziyaretten bir süre sonra, Çin ve Hindistan arasında Himalaya Dağları’ndaki ihtilaflı bölgede çatışmalar yaşandı. Ancak iki ülkeden yapılan açıklamalarda bir yaralanma olmadığı ve iki tarafın da geri çekildiği belirtildi.

Hindistan Dışişleri Bakanı Rajnath Singh, bölgede “barışı ve sükuneti yeniden tesis etmek” amacıyla Çinli mevkidaşıyla bir görüşme gerçekleştirdi.

Çin ile Hindistan arasındaki Himalaya Dağları'nın bulunduğu bölgedeki sınır hattı, iki ülke arasında egemenlik tartışmalarını gündeme getiriyor. Akarsular, göller, buzullar ve karlı zirvelerin bulunduğu 3 bin 500 kilometrelik sınır, iki devleti zaman zaman karşı karşıya getiriyor.

Dünyada Çin ile sorunlar yaşayan tek devlet Hindistan değil. Çin’in Asya’da artan gücü ve uluslararası arenada daha çok söz sahibi konumuna gelmesi nedeniyle ABD önderliğinde kurulan "QUAD İttifakı" tekrar canlanıyor.

ABD ÖNDERLİĞİNDE ASYA NATOSU: QUAD İTTİFAKI

Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QSD) ya da diğer adıyla Quad ittifakı, ilk olarak 2004 yılında Hint Okyanusu’nda meydana gelen yıkıcı deprem ve tsunaminin ardından ABD, Japonya, Hindistan ve Avustralya'nın bölgedeki insani yardım faaliyetleri sırasında oluşturuldu. Ancak ilk somut adım, 2007 yılında dönemin Japonya Başbakanı Şinzo Abe’nin girişimiyle atıldı.

Yaklaşık 10 yıl boyunca faaliyet göstermeyen ittifak, 2017 yılında eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’e karşı yürüttüğü politikalar ile yeniden ön plana çıktı. İttifak ülkeleri, 2017 yılında Filipinler’in başkenti Manila’da bir araya gelerek, “Quad’ın yeniden doğuşu”na imza attı.

Ülkeler arasındaki ideolojik ve coğrafi farklılıklar, ittifakın amacı ve geleceği hakkında tek bir varsayımın oluşmasına neden oldu. Bu da Çin’in yükselişini kontrol altına alacak bir ağ oluşturmak.

ABD, Doğu Asya’dan başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan Çin’e alan açmak istemiyor. Rusya ve Çin’i ulusal güvenlik stratejisinde rakip olarak tanımlayan ABD, NATO ve QUAD gibi ittifaklarla Çin’in bölgedeki etkisini azaltmayı planlıyor.

İttifak üyeleri, Çin ile doğrudan karşı karşıya gelmemek için ittifakın Çin’e karşı oluşturulduğu iddialarını reddetmişti. Ancak 2020 yılında gerçekleştirilen Malabar ortak deniz tatbikatı, Çin’in söylemlerini doğruladı. Savaş gemileri, denizaltılar ve savaş uçaklarının bulunduğu Malabar tatbikatı, ittifakın Pekin’e karşı en ciddi hamlesi olarak nitelendirildi.

Çin, bu ittifakın bölge için büyük tehlike oluşturduğunu belirtmişti. İttifak üyelerine ise nota göndererek uyarılarda bulunmuştu.

Uluslararası arenada ABD artık tek süper güç değil ve bunu kabul ediyor. Rusya ve Çin’in birbirleri ile olan yakınlaşmalarından memnun olmayan ABD’nin, NATO’yu genişletme planı ve Asya’da diğer devletleri Çin’e karşı yanına çekme düşüncesinin ne kadar başarılı olacağını ise zaman gösterecek.