ABD, iç ve dış politikada İsrail çıkmazı yaşıyor
ABD-İsrail ilişkileri 1948’den beri üst düzeyde olumlu seyrediyor. ABD iç siyasetindeki Yahudi etkisinin de büyük paya sahip olduğu bu iyi ilişkilerin Joe Biden döneminde de bozulması beklenmiyordu. Buna rağmen, 2022’nin Aralık ayında yeniden göreve gelen Benjamin Netanyahu’nun kurduğu hükûmetteki aşırı sağcı etkiler, Washington ile Tel Aviv’in arasını bozma tehlikesi taşıyor.
Benjamin Netanyahu 2022’nin sonunda tekrardan göreve geldiğinden beri dünya çapında İsrail’in izleyeceği politikalar merak konusu oldu.
Aşırı sağ politikacıların Bakanlıklar da dâhil olmak üzere üst düzey konumlara atanması, İsrail’in uluslararası arenadaki en büyük destekçisi olan Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere herkesi tedirgin ediyor.
Tel Aviv hükûmetinin gidişatı ile ilgili bu endişeler, geçtiğimiz ocak ayının son günlerinde ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in İsrail’e gerçekleştirdiği bir ziyarette belirtilmişti.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede Blinken, Netanyahu’yu 75 yıllık Amerika-İsrail ilişkilerini güçlendiren ortak değerlere zarar verebilecek politikalar izlemeye karşı uyarmıştı.
Netanyahu hükûmetinin uyguladığı aşırı sağ politikalar arasında, İsrail’in demokrasiden uzaklaşarak otoriter bir rejime evrilmesini öngören ve yüz binlerce kişiyi protestoya iten Yüksek Mahkeme’nin yetkilerinin kısıtlanması, Batı Şeria’ya genişleme, tutuklu Filistinlilerin İsrail vatandaşlıklarının ellerinden alınması gibi eylemler yer alıyor.
ABD, uzun süredir güçlü ve bağımsız bir İsrail yargısının, Filistinlilerin yasal mücadelelerini uluslararası mahkemelere taşıyabilmelerine olanak sağlayacağını savunuyor.
Görüşme sonrasında Blinken, Netanyahu ile ABD ve İsrail'in "temel demokratik ilkeleri ve kurumları" desteklemek için uymaları gereken "karşılıklı standartlar" hakkında açık ve saygılı bir şekilde konuştuklarını söyledi.
Blinken, Washington’un içinde yaşadığımız dönemde İsrail’in güvenliğine olan tam bağlılığını koruduğunu da belirtiyor.
AMERİKA’NIN FİLİSTİN POLİTİKASI
Filistin Devleti’nin varlığı, Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınmıyor. Washington’un Filistin-İsrail çatışmasındaki konumu, iki devletli bir statükoyu destekliyor.
Ortada bir Filistin Devleti olmadığı için, bu öneri ABD’nin bir Filistin Devleti kurulmasını desteklediği manasına geliyor.
Ancak bu destek, İsrail’in işgal ettiği toprakların Filistin halkına iadesini içermiyor. Amerikan hükûmetleri, Biden hükûmeti de dâhil olmak üzere, İsrail’i ‘işgalci’ olarak nitelemekten kaçınıyor. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler tarafından da desteklenene iki devletli planda Filistin, denize kıyısı olmayan bir mikrodevlet olarak yer alıyor. Eski Başkan Donald Trump’ın Ortadoğu Planı’nda bu durum açıkça görülüyor.
Kendini “siyonist” olarak tanımlayan Joe Biden idaresindeki Beyaz Saray, Filistin ile ilişkilerin düzeltileceğine söz verse de; Amerika’nın Filistin politikasında gözle görülür bir değişime rastlanmadı.
Her ne kadar aşırı sağ bir İsrail hükûmetinin ABD ile ilişkileri zedeleme potansiyeli bulunsa da; iki toplum arasındaki ilişkilerin İsrail'in kuruluşundan çok önceye dayanması ve Yahudilerin Amerikan politikasında etkili olması bu iki ülkenin ilişkilerinin ciddi şekilde bozulması ihtimalini azaltıyor.
Temsilciler Meclisi’nde Netanyahu’nun onursal üyesi olduğu Cumhuriyetçi Parti çoğunlukta. Aynı Cumhuriyetçi Parti, geçtiğimiz günlerde İsrail hükûmetine yönelttiği eleştirileri nedeniyle Müslüman Vekil Ilhan Omar’ı antisemitik davranmakla suçlayarak Meclis Dış İlişkiler Komitesi’nden çıkarılmasını sağladı.
Somali asıllı Amerikalı vekil, komiteden çıkarılmasının ardından Mecliste yaptığı konuşmada, “Bir dönem bu komitede olmazsam liderliğim ve sesimden bir şey eksilmez. Sesim daha yüksek ve daha güçlü çıkacak. Burada kalıcıyım, dünyadaki kötülüklere karşı bir ses olmak ve daha iyi bir dünya için çalışmak için buradayım” dedi.
Mecliste Demokratların lideri konumunda olan Vekil Hakeem Jeffries, Cumhuriyetçileri “siyasî intikam” aramakla suçladı ve Twitter hesabından “Vekil Omar’ı aşırı sağ ekstremizme karşı demokratik değerleri koruyabileceği Meclis Bütçe Komitesi’ne almak için derhâl harekete geçeceğim” açıklamasını yaptı.
Tarihsel olarak pozitif bir temele oturan ve yıllardır olumlu süregelen İsrail-ABD ilişkileri sadece siyasete bağlı olmadığı için Netanyahu’nun aşırı sağ hükûmetiyle bozulma ihtimali çok kuvvetli gözükmüyor.
Netanyahu’nun “statükonun korunacağını” belirtmesi de Washington’u bir nebze rahatlatmış olabilir. The Guardian’dan Chris McGreal’a konuşan ve eski hükûmetlere İsrail-Filistin sorunuyla ilgili danışmanlık yapmış Aaron David Miller, Biden’ın “doğaüstü” bir İsrail yanlılığına sebep olduğunu, ve içeride bariz bir şekilde İsrail yanlısı olan Cumhuriyetçi Parti ile konu üzerinde bir mutabakat sağlayamamış kendi partisi arasında kalmaktan kaçınmak isteyeceğini söyledi.
Bölgede açıkça Amerikan karşıtı bir tutum sergileyen, Çin ile Rusya’ya yapışık duran ve nükleer bir güç olma hedefleri olan İran karşısında Suudi Arabistan’ı da aynı bloğa kaybetme tehlikesi yaşayan ABD, bölgedeki tek kesintisiz müttefikinden uzaklaşmak istemez. Bunu, İsrail ile yaptıkları görüşmelerdeki konu başlıklarından da çıkarmak mümkün.