Stratejik ortakları Çin ve Rusya eksenine kayıyor: ABD, çok kutuplu dünyada yalnızlaşıyor
ABD, müttefiklerini kaybediyor. Washington yönetiminin; Orta Doğu’daki, Latin Amerika’daki ve Avrupa’daki nüfuzu azalıyor. ABD’nin hegemonyası tüm dünyada azalırken meydana gelen boşluğu ise Çin ve Rusya dolduruyor. Tek kutuplu dünya düzeni çok kutuplu hale gelirken Washington yönetimi yalnızlaşıyor. Peki, Rusya ve Çin tarafından yalnızlaştırıldığının farkına varan ABD ne gibi önlemler alıyor?
ABD’ye bağımlı olmaktan kurtulmayı sık sık dile getiren Avrupa Birliği, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle kendisini Amerika’ya mahkum etmişti. Ancak AB ülkeleri şimdilerde Rusya’nın en büyük müttefiki olan Çin ile ilişkilerini güçlendirerek ABD’den uzaklaşıyor.
Geçtiğimiz nisan ayında Avrupa Komisyonu (AB) Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Birliği-Çin ilişkilerini görüşmek üzere Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile birlikte Pekin’e gitti.
EDF, Alstom, Veolia ve havacılık devi Airbus'un da bulunduğu 60'tan fazla Fransız firmasının temsilcilerinden oluşan bir heyet de Macron’u Çin ziyaretinde yalnız bırakmadı.
Emmanuel Macron’un ziyaret sırasında açık açık ABD’ye meydan okuyan söylemleri ise uluslararası kamuoyunun dikkatini çekti.
Daha önce sık sık Avrupa’nın ABD’ye olan bağımlılığını azaltması gerektiğini vurgulayan Macron, bu yaklaşımını yineleyerek Avrupa’nın stratejik özerkliğini temin etmesinin artık kaçınılmaz olduğunu ve kendi başına bir süper güç olması gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Macron’un, “Avrupalılar şu soruya cevap vermeli: Tayvan’daki krizi tırmandırmak bizim çıkarımıza mı? Bence hayır. Avrupalılar olarak yapacağımız en kötü şey, bu konuda ABD’nin peşine takılmak ve onun gündemine göre tavrımızı belirlemek olur” şeklindeki açıklamaları ise ABD’yi ve Avrupa’daki trans-Atlantikçi kesimi kızdırdı.
AB’nin Çin ile ilişkilerinde tutarlı bir strateji geliştirmesi konusunda düzenlenen oturumda Çin ziyaretine değinen Ursula von der Leyen de "Pekin'de ekonomik, toplumsal, siyasi ve bilimsel bağlarımızı koparmak istemediğimizi belirttim" ifadelerini kullandı.
Avrupa Komisyonu Başkanı von der Leyen; AB'nin, Çin ile ilişkilerinde ayrışmak yerine fırsatları ve sınamaları net şekilde belirleyerek riskleri azaltmaya ihtiyaç duyduğunu, ekonomik, toplumsal, siyasi ve bilimsel bağları koparmak istemediğini söyledi.
Washington yönetiminin aksine Avrupa, Pekin’in yükselişini bir tehdit olarak görmüyor. AB; enflasyondan kurtulmak, kalkınmayı güçlendirmek ve barışı korumak için Çin ile iş birliği yapmaya ihtiyaç duyuyor.
Çin, tüm Avrupa tarafından uluslararası dengeler açısından önemli bir güç olarak görülüyor.
İSRAİL İLE ABD ARASINDAKİ ANLAŞMAZLIK BÜYÜYOR
ABD, İsrail’in kuruluşundan bu yana geçen 75 yıl boyunca İsrail’in en yakın müttefiki oldu. Ancak bu ilişki değişime uğramış gibi görünüyor.
Geçtiğimiz mart ayında ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu karşı karşıya geldi.
Tartışmalı yargı reformu için “Bu yolda devam edemezler” değerlendirmesinde bulunan Biden’a Netanyahu, "İsrail, dış baskılara göre karar veren bir ülke değil" yanıtını verdi.
İsrail'in iktidar ortağı, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de Biden'a, "İsrail, ABD bayrağındaki yıldızlardan biri değildir" ifadeleriyle tepki gösterdi.
İç savaşın eşiğine gelen İsrail’de, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun oğlu Yair Netanyahu ise protestoların ABD tarafından fonlandığını iddia etti.
Yair sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "İsrail’deki protestoların arkasında ABD Dışişleri Bakanlığı var. Amaçları Netanyahu’yu devirmek ve İranlılarla anlaşma yapmak. Şin Bet nerede?" ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Joe Biden ise İsrail’in iç işlerine karıştıkları yönündeki iddiaları reddederek “Müdahale etmiyoruz. Bu husustaki pozisyonumu biliyorlar. Amerika’nın pozisyonunu biliyorlar. Amerikan Yahudilerinin pozisyonunu biliyorlar” açıklamasını yaptı.
ABD, müttefiki İsrail üzerinde baskı kurmaya çalışıyor ancak Tel Aviv yönetimi, Washington'u iç işlerine karışmakla suçluyor.
ABD, ORTA DOĞU DİPLOMASİSİNDEN DIŞLANIYOR
Suriye, 12 yıl sonra Arap Birliği’ne döndü. Geçtiğimiz mayıs ayında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde düzenlenen 32. Arap Birliği Zirvesi'ne katıldı.
ABD yönetimi ise Arap Birliği'nin Suriye'yi yeniden örgütün içine dahil etme kararını sert bir dilde eleştirdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel, Suriye'nin Arap Birliği'ne geri alınmasını "hak etmediğini" ancak "ABD'nin Arap Birliği'nin Suriye krizini uzun vadeli çözüm planını desteklediğini" söyledi.
Washington'un güvenlik ve istikrar inşa etmek de dahil olmak üzere Suriye'deki Arap ortaklarının hedeflerini paylaştığını, ancak "Suriye krizini çözmek için gerekli adımları atma konusunda Esad'ın istekliliğine şüpheyle" devam ettiğini söyleyen Sözcü, "Suriye'nin şu anda Arap Birliği'ne yeniden kabul edilmeyi hak ettiğine inanmıyoruz" ifadelerini kullandı.
ABD'li yetkili; Washington yönetiminin, Suriye'ye yönelik yaptırımlarının tam olarak yürürlükte kalacağını da sözlerine ekledi.
ABD Kongresi'nin bazı üyeleri ise Arap Birliği'nin kararına daha sert sözlerle karşı çıkarak, Esad yönetimi ile ilişkilerin normalleştirilmesinin önüne geçmek için yaptırım uygulanmasını talep etti.
Körfez ülkeleri, Suriye ile ilişkileri yeniden inşa etmeye çalışıyor. Arap ülkeleri, Beşar Esad ile normalleşme yolunda ilerleyerek bölgedeki çıkarlarını korumaya çalışıyor. Washington yönetimi ise Orta Doğu diplomasisinden dışlanıyor.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) geçtiğimiz yıl, Joe Biden’ın Suudi Arabistan’a geldiği gün, Tahran’a yeniden büyükelçi gönderme ve İran ile ortaklık kurmak arzusunu ilan etmesi, İran’a karşı askeri faaliyetlere katılmayacağını, daha fazla istikrar ve OPEC kararlarına bağlılık istediğini açıklaması net bir mesaj ve siyasi karar niteliğindeydi.
Mart 2022'de Suudi Arabistan'ın petrol tesisleri insansız hava araçları tarafından vurulduğunda ise ABD'nin Körfez'in güvenliğini sağlama yükümlülüğü çetin bir sınav verdi.
Saldırıları Yemen'deki Husiler üstlense de doğrudan ya da dolaylı olarak bu işte İran'ın parmağı olduğu öne sürüldü.
ABD'nin bu saldırılara verdiği "isteksiz" tepki, Riyad’ın, Washington yönetiminin güvenilir bir müttefik olmadığını anlamasını sağladı.
Bu durum, Suudi Arabistan'ın Çin'e yönelmesine zemin hazırladı ve söz konusu saldırıdan 6 ay sonra iki ülke arasında stratejik ortaklık anlaşması imzalandı.
Geçtiğimiz mart ayında da Suudi Arabistan ile İran, diplomatik ilişkileri yeniden başlatmak için Çin'in ara buluculuğunda anlaştı. Bu anlaşmayla Çin, ABD’nin bölgede bıraktığı boşluğu doldurmaya aday olduğunu tüm dünyaya duyurdu.
ABD’nin bölgedeki müttefiklerinden olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Çin’e yönelmiş durumda.
SUUDİ ARABİSTAN YÖNÜNÜ DOĞUYA ÇEVİRİYOR
ABD'nin önemli müttefiklerinden olan Suudi Arabistan, Joe Biden yönetimi ile sorunlar yaşıyor.
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi ve Riyad yönetiminin insan hakları sicili sebebiyle sorunlu halde olan iki ülke ilişkileri, petrol üretiminin azaltılmasıyla iyice gerildi.
ABD geçtiğimiz sene OPEC+ grubunun arz kesintisi kararının petrol fiyatlarını artıracağı nedeniyle Suudi Arabistan’ı Rusya’ya yardım etmekle suçladı. İki müttefik, petrol yüzünden karşı karşıya geldi.
OPEC+ grubunun enerji ve petrol bakanları, Avusturya’nın başkenti Viyana’da 5 Ekim 2022 tarihinde düzenlenen toplantıda, günlük petrol üretimini kasımdan itibaren 2 milyon varil azaltma kararı aldı.
Bu karar üzerine Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, ABD Başkanı Joe Biden’ın Riyad yönetimi ile ilişkileri yeniden gözden geçireceğine dair açıklamalarda bulundu.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan ise Al Arabiya televizyonuna yaptığı açıklamada, ülkesinin ABD ile stratejik ilişkilere sahip olduğunu söyleyerek, ham petrol üretiminde azaltmaya giden OPEC+ kararlarının ekonomik sebeplerle alındığını bildirdi.
Suudi Arabistan, ilişkilerde durgunluk yaşadığı Washington yönetimi ile tarihi müttefikliğini sona erdirmese de yönünü Asya’ya çeviriyor.
Mart ayında Suudi Arabistan, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ), “diyalog ortağı” olarak katılma kararı aldığını duyurdu.
Riyad’ın Pekin merkezli ŞİÖ’ye katılma kararı alması, Çin ile ilişkilerin güçlendirilmesi adına atılan yeni bir adım oldu.
Suudi Arabistan büyük bir petrol ve doğal gaz kaynağına sahip. Ekonomik büyümesini devam ettirmek için yeterli petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip olamayan Pekin yönetimi de dünyanın en büyük enerji ithalatçısı konumunda. Bu durum iki ülkeyi birbirine yakınlaştırıyor.
Washington’un Riyad ile arasındaki gerilimi düşürme girişimleri ise sonuç vermiyor. Suudi Arabistan, ABD’nin petrol taleplerinden bağımsız bir şekilde hareket etmeyi sürdürüyor.
ABD’NİN ARKA BAHÇESİ, RUSYA ve ÇİN’İN ETKİSİNE GİRİYOR
Latin Amerika, uzun yıllardır Amerika’nın arka bahçesi olarak nitelendiriliyordu. Ancak Washington, kendi güneyinde bulunan ülkelerdeki nüfuzunu kaybediyor. Latin Amerika ülkelerinin, Rusya-Ukrayna savaşının beraberinde getirdiği ekonomik krizin ardından Moskova ve Pekin’e yöneldiği görülüyor.
Latin Amerika’da Çin’in nüfuzu artıyor. Pekin, yaptığı hamlelerle Latin Amerika ülkeleriyle stratejik ortaklıklar kuruyor. Bölge ülkeleri Çin’in hızlı gelişen ekonomisi için enerji ve hammadde sağlayıcısı durumuna gelirken; Pekin yönetimi, Latin Amerika ülkelerine borç vermeye devam ediyor.
Bölgede Rus hakimiyeti de artıyor. Moskova yönetimi, Latin Amerika ülkeleriyle olan ekonomik, siyasi ve askeri iş birliğini geliştiriyor. Latin Amerika ülkelerinin çoğu Washington yönetiminin, “Rusya’ya yaptırım uygulayın” çağrılarını dikkate almıyor.
Pekin ve Moskova’nın Latin Amerika’daki varlığı ABD’nin bölgedeki nüfuzunu azaltıyor.
Rusya’nın Latin Amerika’daki yakın ilişkilerini; silah satışları, ticaret veya enerji anlaşmaları üzerinden kurması ise ABD’yi endişelendiriyor.
Avrupa’nın, Pekin ve Moskova yönetimleri ile çok yönlü ilişkileri gelişmeye devam ediyor. Latin Amerika ülkeleri, Rusya ve Çin’e yöneliyor. Orta Doğu’da da durum aynı. ABD, bölgedeki nüfuzunu kaybederken; Pekin, Orta Doğu’daki varlığını artırıyor.
ABD, kendi bıraktığı her boşluğu Çin'in ve bazen de Rusya’nın doldurduğunu görmüş durumda.
Çok kutuplu dünyada yalnızlaştırıldığının farkına varan Washington yönetimi, kendine yeni müttefikler arıyor. ABD’nin Hindistan ve Güney Kore gibi ülkelerle iş birliği artıyor.
ABD ayrıca Çin ile aralarındaki rekabetin çatışmaya dönüşmemesi için çabalıyor.
ABD’den 5 yıl sonra Dışişleri Bakanı düzeyinde Çin’e ilk ziyaretin gerçekleşmesi, ABD Hazine Bakanı Janet Yellen’in Pekin’i ziyaret ederek, “Yakın diyalog içinde olalım” şeklinde çağrıda bulunması iki ülke ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını gösteriyor.
Rusya’ya karşı savaş açan ABD, esas hasımı Çin’i de karşısına almak istemiyor. Washington yönetimi iki süper güçle mücadele edemeyeceğinin artık farkında.
Önümüzdeki günlerde ABD’nin Çin’e yönelik söylemlerini yumuşatması bekleniyor.
İki ülkenin karşılıklı menfaatler doğrultusunda ilişkilerini geliştireceği öngörülüyor. Ancak bu durum Rusya’yı ilerleyen zamanda rahatsız ederse Pekin yönetimi, tavrını müttefiki Moskova’dan yana kullanmak zorunda kalacak.