Latin Amerika'da esen sol rüzgar ve Çin’in yükselişi

ABD’de Joe Biden yönetimi, Los Angeles’ta düzenlecek Amerikalılar Zirvesi’ne Nikaragua, Küba ve Venezuela gibi ülkelerin çağrılmayacağını açıkladı. Solcu iktidarların çağırılmaması üzerine Meksika Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador, zirveye katılmayacaklarını duyurdu. Peki, ABD, Latin Amerika’da nüfuzunu yitiriyor mu? ABD’nin en güçlü rakibi Çin, Latin Amerika’da hangi adımları atıyor?

Joe Biden yönetimi, Latin Amerika’da solcu hükümetlerin başta olduğu üç ülkeyi bu hafta düzenlenmesi planlanan Amerikalılar Zirvesi’ne davet etmeyeceğini duyurdu. Küba, Nikaragua ve Venezuela hükümetlerini zirveye davet etmeyen Biden yönetimi, gerekçe olarak ise üç ülkedeki “demokrasi eksikliği ve insan hakları ihlallerini” gösterdi.

Bunun üzerine Latin Amerika’daki solcu hükümetlerden ABD’nin kararına tepki geldi. Meksika Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador, 6-10 Haziran’da gerçekleştirilecek zirveye, Güney Amerika ülkelerinin tamamının davet edilmediği gerekçesiyle katılmayacağını duyurdu.

Zirve hakkında açıklamalarda bulunan Obrador, “Zirveye katımayacağımı Meksika halkına bildirmek isterim. Zirveye gitmiyorum çünkü Amerika’nın tüm ülkeleri davetli değil ve yüzyıllardır dayatılan politikanın değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Dışlama, sebepsiz hakim olma isteği… Ülkelerin egemenliğine, her ülkenin bağımsızlığına saygı duyulması gerekir” ifadelerini kullandı.

Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, davet edilse bile zirveye gitmeyeceğini açıklamış ve ABD’ye toplantıya katılım için uyguladığı baskı nedeniyle eleştirilerde bulunmuştu.

28 Mayıs’ta sosyal medya hesabından açıklamalarda bulunan Hondura Cumhurbaşkanı Xiomara Castro, zirveye katılmayacağını duyurmuş, “İstisnasız tüm Amerika ülkeleri davet edilirse katılırız” şeklinde konuşmuştu.

Guatemala Cumhurbaşkanı Alejandro Giammattei, El Salvador Cumhurbaşkanı Nayib Bukele ve Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce de tüm ülkelerin davet edilmemesini gerekçe göstererek, zirveye katılım göstermeyeceklerini bildirmişti. Diğer yandan Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Şili, Kanada, Kosta Rika, Ekvador, Paraguay, Peru, Panama, Dominik Cumhuriyeti ve Uruguay’ın söz konusu zirveye katılması bekleniyor.

LATİN AMERİKA’DA ÇİN’İN NÜFUZU ARTIYOR

1823 yılında imzalanan Monroe Doktrini sonrası "ABD’nin arka bahçesi" olarak görülen Latin Amerika’da; 1945 yılından itibaren sol rüzgarlar esmeye başladı. ABD ile SSCB arasında uzun yıllar devam eden Soğuk Savaş sırasında başta Küba olmak üzere birçok ülkede Washington karşıtlığı arttı. ABD, bölgedeki Rusya ve Çin etkisini kırmak için çeşitli faaliyetlerde bulundu. Küba’da Castro yönetimini devirmek için “Domuzlar Körfezi Çıkarması” gibi çeşitli adımlar atan ABD, 1973 yılında ise Sosyalist kimliğiyle ön plana çıkan Şili Devlet Başkanı Salvador Allende’yi darbe ile yönetimden düşürdü.

1991 yılında SSCB’nin dağılmasının ardından bölgedeki komünizm tehdidinin sonlandığını düşünen Washington yönetimi, 1999 yılında Venezuela’da solcu Hügo Chavez’in iktidara gelişinin önüne geçemedi. Chavez’in iktidara gelişi ile birlikte yeniden sol rüzgarların esmeye başladığı Latin Amerika sınırlarındaki 14 ülkede daha sol liderler iktidara geldi.

Latin Amerika’da sol partilerin iktidara geldiği bir dönemde; Rusya yeniden küresel bir güç iddiası ile yükselirken, Çin ekonomide ABD’nin bir numaralı rakibi oldu. Eski ABD Başkanı Barack Obama, Çin’in küresel ticarette bir aktör olmasını destekleyen adımlar attı. O dönem yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji belgeleri bu durumu gözler önüne serdi. Siyasi uzmanlara göre Obama yönetimi, Pekin’i uluslararası iş birliğine çekerek, ekonomik hedeflerine ulaşmasının önüne geçmek istiyordu.

Pekin hükümeti, Obama döneminde attığı adımlar ile birlikte Latin Amerika’nın en önemli aktörlerinden biri haline geldi. Bölge ülkeleriyle ilişkilerini güçlendiren Çin, ABD ile rekabetini Latin Amerika’ya taşıdı. ABD ile Çin arasında büyük bir rekabet yaşanan ülkelerden biri de Bolivya oldu.

2006 yılında Bolivya’da iktidara gelen Evo Morales, 2019 yılında ABD destekli bir darbe sonrası iktidardan düştü. Üç defa halk tarafından başkan seçilen Morales, yeniden aday olabilmek için anayasanın değiştirilmesi hakkında ülkeyi 2016 yılında referanduma götürdü. Halk bu değişikliğe küçük bir farkla karşı çıktı, ancak devreye giren Anayasa Mahkemesi, Morales’in yeniden aday olabileceğini duyurdu.

2019 yılındaki olaylı seçim gecesinin ardından Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) seçimlere hile karıştırıldığına dair bir rapor yayınladı. Bunun üzerine ordu, Morales’in istifa etmesini istedi. Bolivya’da 13 sene iktidarda kalan Morales, gelen baskılar üzerine ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Solcu kimliği ile ön plana çıkan Morales, ülkedeki çeşitli yeraltı kaynaklarını kamulaştırırken Çin merkezli şirketleri tercih etti. Morales’in, Çin şirketleriyle lityumun pile dönüştürülmesi konusunda anlaşması, ABD ve Batı ülkelerinin tepkisini çekti.

Morales’in iktidardan düşmesinin ardından göreve gelen hükümet, Çin ve Rusya ile yapılan anlaşmaları iptal etti. Neoliberal politikalar izleyen hükümet, ABD şirketlerine ülkenin kapılarını sonuna kadar açtı. Ancak bu durum yalnızca bir yıl sürdü. Kasım 2020’de gerçekleştirilen seçimlerde Sosyalizm Hareketi Partisi’nin (MAS) adayı Luis Arce zafere ulaştı. Morales tarafından da desteklenen Arce; göreve geldikten sonra sol ve devletçi politikalar izledi.

Latin Amerika’da solcu liderlerin iktidara taşınmasında, Pekin hükümetinin önemli bir etkisi bulunuyor. Yatırımda bulunduğu ülkeye kendi ülkesinden işçiler gönderen Pekin, Latin Amerika’daki nüfuzunu güçlendirmeyi, bu bölgede tanınmayı ve kalıcı olmayı hedefliyor.

2005 ile 2019 yılları arasında Latin Amerika ülkelerine 137 milyar dolarlık kredi veren Pekin hükümeti; 2025 yılına kadar ise 250 milyar dolarlık yatırım yapacağını duyurmuştu. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Latin Amerika ülkeleriyle yapılan ticaretin 500 milyar dolara çıkmasını beklediğini ifade etmişti.

Çin ve Rusya’nın Latin Amerika’daki varlığı, ABD’nin bölgedeki nüfuzunun da her geçen gün azalmasını beraberinde getiriyor. Pekin ve Moskova’nın bölgedeki varlığı, Latin Amerika’daki sol partileri, ABD’ye karşı faaliyetlerde bulunma konusunda cesaretlendiriyor. Şili, Honduras, Guatemala, Meksika, Nikaragua, Küba ve Venezuela gibi ülkelerde solcu iktidarların göreve gelişini önleyemeyen ABD; Brezilya başta olmak üzere diğer birçok Latin Amerika ülkelerinde de aynı tehlikeyle karşı karşıya.

Biden yönetiminin zirveye sol hükümetleri davet etmemesi; ilerleyen dönemde Latin Amerika ülkeleriyle Washington yönetimi arasındaki krizin daha da tırmanmasına yol açabilir. Önümüzdeki dönemde Çin ile ABD arasındaki Latin Amerika rekabetinin daha da sertleşmesi bekleniyor.