Geçmişten bugüne Türkiye'nin göç politikaları...

ABD'nin Afganistan'dan çıkacağını duyurmasının ardından Taliban hızla ülkede hakimiyet kurmaya başladı. Kritik noktaları kısa sürede ele geçiren Taliban'ın zulmünden kaçan binlerce Afgan, ülkelerini terk etmek zorunda kaldı. Suriye'de patlak veren iç savaşın ardından en büyük göç dalgası yaşanırken, Türkiye sınırlarında hangi önlemler alındı? Türkiye'nin geçmişten bugüne göçmen politikaları nasıl şekillendi?

Dünyada yaşanan savaşlar; gönüllü ya da zorunlu göçlerin en önemli tetikleyicilerinden birisi. İnsanların ülkelerinden daha iyi koşullarda yaşamak üzere yer değiştirmesi, ‘göç’ olgusunun temelini oluştururken, zorunlu hallerde kitlesel göçler 2000’li yılların başından bu yana hem siyasi ve ekonomik hem de sosyolojik dönüşümün de nedenli.

Akademik çalışmalarda sürekli olarak göç üzerine yapılan araştırmalar, Asya, Afrika ve Arap Yarımadası’ndan Avrupa’ya düzenli bir biçimde hareket halindeki insanların rotalarını ortaya koyarken en önemli göç yollarından birisi de jeopolitik konumu itibariyle Türkiye.

Uluslararası Göç Örgütü’nün 2020 yılında yayınladığı rakamlara göre zulüm, çatışma, insan hakları ihlalleri ve şiddet gibi nedenlerle toplam 26,4 milyon kişi ülkeler arası yer değiştirdi. Kendi ülkesi içerisinde yer değiştirenlerin sayısı ise 48 milyon! Dünya genelinde bir milyon çocuk mülteci olarak doğarken, toplam sayıları 82,4 milyonu bulan mültecilerden 35 milyonu 18 yaş ve altı.

Çocuk ölümleri, salgın hastalıklar, küçük yaşta evlendirilme ya da şiddete maruz kalan çocukların büyük çoğunluğu aileleri ile çıktıkları yolculukta çeşitli nedenlerle yalnız kaldı.

Göç dalgasının en çarpıcı sonuçlarından birisi de ‘vatansız insan’lar. 94 ülkede yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, 2020 yılı sonunda yaklaşık 4,2 milyon kişi vatansız kaldı.

En çok göçmen kabul eden ülkelerin başında, Türkiye geliyor. Türkiye’yi sırasıyla Kolombiya, Pakistan, Uganda ve Almanya izliyor. En çok göç veren ülkeler ise; Suriye, Venezuela, Afganistan, Güney Sudan ve Myanmar.

Pandeminin getirdiği ekonomik koşullarda göz önünde bulundurulduğunda; açlık, şiddet, savaş, baskı ve terör örgütlerinden kaçmaya çalışan milyonlarca kişiden büyük bir kısmı da tercih ettikleri göç yolları nedeniyle denizlerde hayatını kaybetti.

Hala görüntüleri zihnimize kazınan göçmenlerin zorlu yolculuğu, dünya genelinde büyük bir krizin de habercisi. Zira Dünyadaki uluslararası göçmenlerin 76 milyonu Avrupa’da, 75 milyonu Asya’da, 54 milyonu Kuzey Amerika’da yaşamakta.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında akademilerinde ilgisini çekmeye başlayan göç çalışmalarından elde edilen bulgular gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin siyasetinde önemli rol oynuyor. Ekonomi politikaları başta olmak üzere büyük ülkeler göçmenlere yönelik baskılarını da sürdürmekte ısrarlı.

İspanya ve Yunanistan örneğinde sık sık karşımıza çıkan göçmenlerin geri püskürtülmesi, Batı ülkeleri tarafından kınanırken, her ülke yalnızca kendi kuralları çerçevesinde hareket etmesine izin vereceği kişileri ülkesine kabul ediyor.

Devletlerarası sınırların aşılması, bir zamanların Berlin Duvarı’nı anımsatan yöntemler ile engellenmeye çalışılıyor. Özellikle ABD Başkanı Donald Trump döneminde aktif biçimde yapımına devam edilen Meksika Duvarı’nın hem siyasi hem de ekonomik yansımaları Beyaz Saray içerisinde tartışma konularından birisi.

GEÇMİŞTEN BUGÜNE TÜRKİYE’NİN GÖÇ POLİTİKASI

Osmanlı Devleti’nin son döneminde yaşanan toprak kayıpları, tebaanın düzenli ya da düzensiz biçimde devletin sınırları içerisinde kendisine yer bulmak üzere hareketlenmesine neden olmuştu. Hemen akabinde, iskân siyasetinin önemli bir bileşeni olarak ortaya çıkan nüfus politikaları ve ekonomik düzenlemeler, özellikle Batı’dan Anadolu’ya göç eden tebanın yerleştirilmesi sürecinde etkili oldu.

Anadolu’ya göç eden Türk boylarının kurduğu beylikler ve ardından devletlerden dünyanın en stratejik coğrafyalarından birisini devralan Türkiye Cumhuriyeti; ilk yıllarında güvenlik kavramının da özünü oluşturan risk ve tehdit algısı üzerine bir göçmen politikası belirlemiştir.

Bu dönemde ‘yerleştirim’ kavramının kullanılmasını da beraberinde getiren iskân politikası, 2510 sayılı İskân Kanunu’nun 17. maddesi ile büyük benzerlik gösteriyordu.

Söz konusu ‘yerleştirim’; göç eden ailelerin özenli bir biçimde yerleştirilmeleri ve burada iş bulabilecekleri imkanların oluşturulmasını gündemine alıyordu.

Cumhuriyetin ilk yıllarında dönemin göç politikaları ulus-devlet çerçevesinde şekilleniyordu. Modernleşme sürecinde sanayi gelişimi ile birlikte köyden kente yaşanan göç Türkiye içerisindeki hareketlenmenin ilk adımını oluşturdu. 1950 - 1960 yılları arasında ise Türkiye göç veren ülkelerden birisi oldu. İç göçler Batı şehirlerindeki kentleşme hızına ivme kazandırırken Doğu bölgelerindeki kentleşme 90’lı yıllara kadar uzanan bir süreçte tamamlandı. Türkiye Cumhuriyeti de göç politikalarını ulus devleti oluşturmada etkin bir araç olarak kullanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin aldığı bu miras zaman içerisinde çevre ülkelerde ve özellikle de Orta Doğu’da patlak veren savaşların ardından büyük dönüşümler yaşadı.

1999 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin AB’ye aday ülke olarak kabul edilmesinin ardından yapılan düzenlemelerde göç ve göçmen kabul politikaları yeniden düzenlendi. Avrupa Birliği’ne (AB) katılım sürecinin en önemli belgelerinden olan 9. Uyum Paketi kapsamında yürürlüğüne giren 5543 sayılı İskân Kanunu, 26/09/2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. 

Bu düzenlemelerin ardından İran'da yaşayan insan hakları ihlalleri, Irak ve Yemen'da yaşanan insanlık dramı ve hemen akabinde Arap Baharı'nın ardından patlak veren Suriye iç savaşı Türkiye'nin sınır güvenliğine çok daha fazla önem vermesine neden oldu.

Koronavirüs sürecinde kısmi olarak duran göç dalgası bugün varyantların dünya genelinde büyük bir hızda yayılmasına rağmen devam ediyor. 

5543 sayılı Kanun’un göç politikasını düzenleyen 3. maddesine göre göçmen kavramı, Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye’ye gelip bu Kanun gereğince kabul olunan kişileri kapsamaktadır.

AFGAN GÖÇMENLERE ÖZEL TEDBİR

Bugün resmi rakamlara göre Türkiye Cumhuriyeti 3.6 milyon göçmene ev sahipliği yapıyor. Mültecilerin hayat koşullarında yapılacak iyileştimelerde Avrupalı devletler ile ortak haraket eden Türkiye, dönem dönem verilen vaatlerin yerine getirilmemesinden dolayı önemli bir bütçeyi de göçmenlere ayırıyor.

Son dönemde gündeme gelen Afgan göçmenler meselesi ise Türkiye’nin öncelikli gündem maddelerinden birisini oluşturuyor. Uğur Ergan’ın Hürriyet’te yer alan haberine göre 7/24 İHA’larla denetlenen ve komandolar ile tedbir alınan Doğu sınırında, 51 bin 122 kişinin yasadışı yollarla Türkiye’ye geçişi engellendi.

150 karakol ve 20 bin personel ile sınır güvenliğinin sağlanmasında çalışmalarına devam eden Türkiye, sıklıkla pusu faaliyetleri de yapıyor.