ABD ve Türkiye, küresel krizlerin karşısında ilişkileri düzeltmekten büyük fayda sağlayabilir
Geçtiğimiz onyılda zedelenen Washington-Ankara ilişkileri, Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya başvurusuna onay vermesiyle olumlu bir ivme kazandı. İki tarafın da tümör benzeri krizlerle bezenen ikili ilişkilerin düzelmesine her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşik Devletler ile ilişkisi uzun zamandır çalkantılı seyrediyor ve mayıs ayındaki Beyaz Saray ziyaretini aniden iptal etmesi de buna istisna teşkil etmiyor. Görüşme, Erdoğan’ın Biden yönetimindeki ilk ziyareti olacaktı.
Uzun zamandır ertelenen davet, bir zamanlar yakın müttefiklerin ilişkisindeki bozukluğa işaret ediyordu. Ancak, haftalar süren hazırlığın ardından Beyaz Saray’ın ziyareti iki hafta öncesinden resmi olarak duyurmamasına sinirlendiği düşünülen Türkiye Cumhurbaşkanı ziyareti iptal etti.
Mayıstaki buluşmanın iptaliyle Türkiye, Birleşik Devletler ile çok ihtiyaç duyulan bir yeniden başlama şansını kaçırdı. Eski Başkan Donald Trump, görev süresinde Erdoğan ile iyi bir ilişki geliştirmişti ancak onun kişiselleştirilmiş yaklaşımı iki ülke arasındaki geleneksel diplomatik kanalları ve kurumsal bağları sonuç vermeden felç etmişti.
Ankara’nın 2019’da bir Rus füze sistemi almaya karar vermesiyle ABD yaptırımları tetiklenmiş ve ABD-Türkiye ilişkileri kötüleşmişti. Joe Biden başkan olduktan sonra hükümeti, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşmasına ve Rusya ile yakınlaşmasına yönelik hoşnutsuzluğunu belirtmek amacıyla Erdoğan ile araya mesafe koymuştu.
Hamas’ın İsrail’e 7 Ekim saldırılarını takiben Erdoğan'ın ABD’nin İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki askeri harekatına verdiği desteği sert bir dille eleştirmesi ve Hamas’a açık desteği, özellikle yeniden seçim sürecine hazırlanan Biden yönetiminin Türkiye'ye yaklaşımını yumuşatmasını zorlaştırdı. Ancak bu yılın başlarında Ankara’nın İsveç’in NATO’ya katılım girişimi önündeki bir yıllık engelini kaldırmasıyla ilişkilerde pozitif hareketlilik başladı ve buna karşılık Washington Türkiye’nin F-16 satın alımına onay verdi. Erdoğan’ın Washington ziyareti, bu üç aşamalı anlaşmanın son sütunu olacaktı.
Son diplomatik arızadan sonra Biden yönetimi Erdoğan ile araya mesafe koyma yönündeki eski yaklaşımına geri dönmeyi düşünebilir. Fakat küresel bir kargaşa zamanında ne Türkiye ne de Birleşik Devletler yalnız kalma lüksüne sahip. Akdeniz ve Karadeniz’deki kıyılarıyla Türkiye Washington’daki karar alıcıları meşgul eden Gazze ve Ukrayna’ya yakın bir konumda yer alıyor. Aynı zamanda büyük bir bölgesel askeri güç ve üretime dayalı bir ekonomiye sahip.
Türkiye’nin yakın çevresi bir tarafta Birleşik Devletler, diğer tarafta Çin, İran ya da Rusya’nın olduğu rekabet alanlarını içeriyor. Washington ile daha kuvvetli bağlar, Ankara’nın emperyalist bir Rusya'yı dengelemesine, ekonomik büyümeyi artırmasına ve gelecekteki herhangi bir Avrupa güvenlik düzeninde yerini korumasına yardımcı olacaktır.
İki ülkenin Soğuk Savaş dönemindeki sarsılmaz ittifakına dönüş, seçenekler arasında olmayabilir. Fakat yeni, olgun, daha işlemsel olan ve ara sıra sadakatsizliğe izin veren bir ilişki, Türkiye’yi yalnızlaştıracak ve Birleşik Devletler’i güçlü bir bölgesel ortaktan mahrum bırakacak bir uzaklaşmadan daha iyi bir alternatif. Bir yenilenmenin başaracağı tek şey Türkiye’nin Batı’ya eğilmesi olsa bile ABD bu durumdan ciddi jeopolitik avantajlar elde edebilir.
DİPLOMATİK BİR AÇILIM
Şu an Erdoğan’a erişmek için özellikle iyi bir zaman. Mart ayının sonlarında, uzun zamandır dominant Adalet ve Kalkınma Partisi yerel seçimlerde şimdiye kadarki en büyük yenilgisini aldığı için Türkiye’nin güçlü adamı hassas durumda. Erdoğan ve ekibi, Türkiye’nin ekonomik ve jeopolitik sorunlarının çözümünün Batı ile daha yakın ilişkilerde yatıyor olabileceğini kabul etmeye başladı. Örnek olarak, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin daveti üzerine 13 Haziran’da G-7 zirvesine katılacak. Erdoğan uluslararası yalnızlığını azaltacak ve kendisini yerel halka bir devlet adamı olarak sunacak fırsatlar aramaya devam edecek.
Buna rağmen, Washington ile herhangi bir uzlaşmanın sınırları olacak. Erdoğan Türkiye’de Batı-sonrası bir kimlik geliştirdi ve Türkiye’nin Avrupa ve Birleşik Devletler ile geleneksel Soğuk Savaş bağlarından uzaklaşarak Batılı müttefiklerini rahatsız eden jeopolitik bir denge siyaseti izlediği bir dış politika inşa etti. Türkiye’nin liderleri NATO’da kalmak istiyor ancak Rusya ile ticarete devam etme konusunda istekliler, Batı’nın düşüşünü konuşuyorlar ve Afrika ile Orta Asya’da ekonomi ve savunma ilişkilerine yatırım yapan ülkeyi gelişmekte olan dünyanın bir savunucusu olarak konumlandırıyorlar.
Zamanı, Türkiye’nin transatlantik blokunun sağlam bir üyesi olduğu dönemlere geri sarmak mümkün değil. Ancak Washington, Afrika, Orta Asya ve Orta Doğu'daki Çin, İran ve Rusya nüfuzunu dengelemeye yardımcı olmak için Erdoğan'ın stratejik otonomi isteğinden hala faydalanabilir. Batı, Türkiye’nin kararlılığına endişe ile bakıyor ancak bu aktif dış politika aslında Batı’nın Türkiye ile sorunlarının çözümü olabilir. Ülkenin coğrafi konumu, bölgesel prestiji ve artan savunma endüstrisi kapasitesi, Türkiye’yi çok kutupluluk ve düzensizliği yönlendirirken değerli bir ortak haline getiriyor.
SAVUNMA İLE BAŞLAMAK
Ukrayna’daki savaş olmasaydı, Ankara ile Biden yönetiminin ilişkileri bugünkinden daha kötü bir halde olabilirdi. Çatışma, Türkiye’nin coğrafi konumunun önemini arttırdı ve Washington’u Türkiye’nin NATO’ya katılımının ne kadar değişken olsa da Karadeniz ve Avrupa’nın güvenliği için ne kadar önemli olduğunu tanımaya zorladı.
Ancak Türkiye'nin katılımından elde edilecek faydaların hayata geçirilmesi, Türkiye ve ABD arasında daha sağlıklı bir koordinasyon gerektiriyor. Washington son on yılda zayıflayan kurumsal bağları yeniden inşa etmeye çalışsa da yürütme düzeyinde hala çok az etkileşim var. İki ülke savunma, ekonomik işbirliği ve Suriye'nin geleceği gibi konuları kapsayan stratejik diyaloglar kurdu. İlerleme yavaş olsa da bu alt düzey bağlantılar, Türkiye ve ABD ilişkilerinin bir sonraki aşamasını belirlerken cumhurbaşkanlığı ziyaretinden daha önemli olabilir.
Bu ivme doğal olarak savunma sanayi iş birliğinde geliştirilmeli. Soğuk Savaş sırasında Türkiye, ABD silah sistemlerinin en büyük alıcılarından biriydi ve karşılığında NATO'nun güvenlik şemsiyesinden yararlandı. Ancak savunma iş birliği o zamandan beri düştü. Özellikle son on yılda, Türkiye'nin Batılı ortakları, Türkiye’nin demokratik gerilemesine ve bölgede savaş çığırtkanlığı yapmasına tepki olarak Ankara'ya silah satma konusunda isteksiz davranmaya başladı.
Son F-16 savaş jeti anlaşmasına kadar ABD, çoğu NATO müttefiki gibi, altı yıldır Türkiye'ye tek bir savunma satışı yapmamıştı. Ankara ve Washington, S-400'lerin devre dışı bırakılması ve izlenmesi konusunda bir yol üzerinde anlaşabilir ve sorunu temelli olarak çözebilirlerse, yeni bir savunma ortaklığının önünü açabilirler.
Türkiye, Batı silahlarını alma konusunda engellerle karşılaşırken kendi yerel savunma endüstrisi genişledi. Ülke şu an dronlardan tanklara ve savaş gemilerine, yerli üretim aracılığıyla askeri ihtiyaçlarının yüzde 80’ini karşılyabiliyor. Hatta Ukrayna’ya silah satacak ve Avrupa ülkelerinin zırhlı araçlar, kısa menzilli füzeler, mermiler ve dronlar gibi temel savunma stoklarını yenileyecek konuma da geldi.
Türkiye, Birleşik Devletler için de önemli bir sağlayıcı haline geldi. Washington bu yılın başlarında bir Türk şirketinden kullanıma hazır mermiler aldı ve şubat ayında bir Türk firmasıyla Teksas’ta top mermileri üretimi için anlaşıldığı duyuruldu. Türk savunma sanayisinin sundukları son teknoloji olmayabilir ancak Türk şirketler ucuza ve hızlıca ürünler üretebiliyor. Türkiye’nin Avrupa savunmalarına da katkıları göz önünde bulundurulduğunda, Birleşik Devletler Avrupa’ya daha az çaba ve kaynak ayırarak Hint-Pasifik’teki önceliklerine yönelebilir. Türkiye’nin geneleksel rolü olan alıcı şeklinde değil de bir sağlayıcı olarak değerlendirilmesi halinde transatlantik güvenlik planlamasında yeni olasılıklara kapı açılabilir.
JEOPOLİTİK SATRANÇ
ABD ve Türkiye, jeopolitik çıkarlarının örtüştüğü yerlerde iş birliği fırsatlarını değerlendirmeli. Ankara’nın bölgesel bir ağır top olma arayışı ve Washington’un Çin ve Rusya etkilerini karşılama isteği pratikte tamamlayıcı amaçlar olabilir. Türkiye, Afrika ülkeleriyle 2007’den beri kapsamlı diplomatik ilişkiler yürütüyor ve şu anda kıtadaki dokunuşları milyarlarca dolarlık altyapı projelerini, savunma anlaşmalarını ve dron satışlarını içeriyor.
Ankara, Çin’in devlet fonlama kapasitesiyle yarışamaz ancak Türk firmaları bazı durumlarda Çin firmalarına otoyol ve havaalanı inşası ihalelerinde rekabet üstünlüğü sağlayabiliyor. Ağırlıklı olarak Kuzey Afrika ve Afrika Boynuzu’nda olsa da son zamanlarda Türkiye’nin güvenlik varlığı Doğu ve Batı Afrika ile Sahel ülkelerine doğru da genişliyor.
Türkiye’nin Türki devletlerle akrabalık bağları üzerine inşa ettiği Orta Asya erişimi, Ankara’ya şimdiye kadar pazar erişimi ve savunma ticareti sağladı. Ancak Türkiye’nin bölgedeki varlığı aynı zamanda Rusya’yı es geçerek Orta Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir ticaret rotasının oluşturulmasını da kolaylaştırabilir. Bu proje, Türkiye’nin jeopolitik konumu dolayısıyla katılamadığı, ABD destekli Hindistan-Orta Doğu-Avrupa ticaret koridoru önerisinden farklı, ancak bununla uyumlu olur. ABD, Avrupalı ortaklarını Çin’e olan ekonomik bağımlılıklarını azaltmaya teşvik ederken halihazırda büyük bir sanayi temeline ve Avrupa ile gümrük birliğine sahip olan Türkiye de Washington’un planları arasında yer almalıdır.
ABD, Türkiye’yi Kafkasya’da da yapıcı bir rol oynamaya teşvik etmeli. Azerbaycan, Türkiye’nin desteğiyle 2020’den beri Ermenistan ile iki kez savaştı ancak Bakü ve Erivan yakın zamanda barış görüşmelerine yeniden başladı. Ankara ayrıca Ermenistan ile ilişkileri düzeltme ve ortak sınırı açma yönündeki iradesini de belirtti. Biden yönetimi şimdi Erdoğan’dan Azerbaycan’ı Ermenistan ile resmi bir barış anlaşmasına itmesini rica etmeli. Erdoğan’ın iki rakip arasında varılacak bir anlaşmaya katılması halinde, üç ülke arasında varılacak bir çözüm istikrarlı bir güvenlik düzenine zemin hazırlayabilir ve Rusya'nın bölgedeki geleneksel etkisini azaltabilir.
Gazze’de birlikte çalışmak daha karmaşık, ancak Washington Türkiye’yi hafife almamalı. Erdoğan’ın Hamas’a destek açıklaması yapması ve ABD’nin İsrail’e desteğini keskince kınamasının ardından Ankara, ABD’nin Orta Doğu’da yürüttüğü diplomatik çabalardan büyük ölçüde dışlandı. Erdoğan’ın İsrail’in Gazze’deki operasyonunun yıkıcı insani bedeline yönelik öfkesi, İsrail’in uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi olarak Filistinlileri korumak için tarihi bir mandası bulunduğunu düşünen Türk kamuoyunun duygularını yansıtıyor.
ABD bu duruşun değişmesini ümit etmemeli ancak dayanıklı bir ateşkes karşılığında esirleri salması için Hamas’a baskı yapmak amacıyla Türkiye ile birlikte çalışabilir. Gazze’nin savaş sonrası stabilizasyonu için zaman geldiğinde, Türkiye’nin inşaat endüstrisi ve siyasi destek değerli olacaktır. Ankara’nın özellikle ortaya çıkacak hükümet yapısına vereceği onay, onun Sünni İslam dünyasındaki kamusal meşruiyetini arttıracaktır.
Suriye sorunu ise şüphesiz ki Birleşik Devletler ve Türkiye arasındaki çözülmesi en zor sorun. Ankara, Washington’un Türkiye’de yasaklı militan örgüt PKK ile bağlantılı Suriyeli Kürt militanlarla ortaklığını en üst düzeyden ihanet olarak değerlendiriyor. Art arda gelen Türk akınları Kuzey Suriye’de bir Türk etki alanı oluşturdu ancak Ankara hala Washington’u endişelendiren bir şekilde sınır boyunca uzanan otonom Kürt bölgesini bastırmak istiyor.
Alternatif bir uzun dönemli çözüm olmadan ABD ve Türkiye’nin yapabileceği en iyi şey statükoyu korumaktır. Şimdilik, Türkiye, ABD ve Suriye destekli ayrı yönetim birimleri yan yana var olmaya devam edecekler. Geri kalan ABD askerlerinin çekilmesini hazırlamak için Washington’un Türkiye ve Suriyeli Kürtler ile çalışarak Suriye’deki Kürtlerin haklarına Türkiye’nin kabul edilemez bir tehdit olarak değerlendirmeyeceği garantiler bulması gerekecek.
Washington, Ankara ile ilişkileri düzeltmek için Erdoğan’ın gidişini beklemek isteyebilir ancak Türkiye’nin liderinin görevde hala en az dört yılı var. Bu sırada Türkiye, ABD’nin bir diyaloğu erteleyemeyeceği kadar çok fazla küresel tutuşma noktasının ortasında bulunuyor. Biden, sonraki buluşmalarını sadece standart ikili ilişkiler listesi için değil geniş çaplı bir yenileme için Erdoğan ile konuşma fırsatı olarak değerlendirmeli.
Ankara’nın ABD ve Avrupalı müttefiklerine ticaret ve savunma ortaklıklarının yanı sıra, özellikle Türkiye’nin etkin olduğu ancak ABD’nin erişiminin sınırlı olduğu bölgelerde Çin, İran ve Rusya'nın etkisinin sınırlandırılmasına yardımcı olma konusunda sunabileceği çok şey var. Soğuk Savaş transatlantik ilişkilerine dönüş olmayacak ancak Erdoğan’ın Türkiye’si hala Çin-Rusya yörüngesine kaymış değil ve Batılı ortaklarının iş birliğinin avantajlarını açıkça belirlemesi durumunda Türkiye’nin Batı’ya yönelme şansı var. Yabancılaşmanın devam etmesinin maliyetleri ile yeniden başlamanın potansiyel faydalarını tartan Biden, Türkiye'ye el uzatmaya karar vermelidir.
Yazar: Aslı Aydıntaşbaş
Çeviren: Mansur Ali Bilgiç |
Makaledeki görüşler yazara aittir ve Intell4 Global Strateji Danışmanlık Hizmetleri A.Ş.'nin yayın politikasını yansıtmayabilir. Metnin tüm hakları Council of Foreign Relations ve Foreign Affairs'e aittir. Metin, okunurluğu artırmak açısından sadeleştirilmiştir. Orijinal esere buradan ulaşılabilir.