Avrupa Parlamentosu seçimleri bölgede dengeleri değiştirebilir

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin sonuçları kıtada deprem etkisi yarattı. Fransa’da erken seçim kararı alınırken, İtalya’da Meloni iktidarı başarılarına bir yenisini daha ekledi. Belçika’da başbakan istifa ederken, Hollanda’da aşırı sağcı Geert Wilders yükselişini sürdürdü. Peki, Avrupa’yı önümüzdeki dönemde neler bekleniyor?

Hüseyin Can Topkaya

huseyincantopkaya@intell4.com

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede, 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu için 6-9 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen seçimlerin sonuçları belli oldu.

AP seçimlerinin sonuçları tüm kıtada dengelerin değişmesine yol açtı. Son yıllarda birçok Avrupa ülkesinde aşırı sağcı liderlerin ve partilerin yükselişte olduğu biliniyordu. Göçmen ve mülteci karşıtlığıyla bilinen, küreselcilikten daha çok ulusalcılığı savunan, NATO ve AB gibi kurumlara yönelik eleştirileriyle ön plana çıkan, tüm sığınmacıları ülkelerine geri göndermeyi vadeden ve Avrupa’nın yeni bir sayfa açmasını isteyen aşırı sağcı liderler halktan daha çok oy almaya başladı.

İtalya’da aşırı sağcı Giorgia Meloni’nin iktidara gelişi, Avrupa’daki dengelerin değişmeye başladığını ortaya koymuştu. Mussolini’ye hayranlığıyla bilinen Meloni, göçmen ve mülteci karşıtı kampanyasıyla İtalya’da iktidara gelmeyi başarmıştı.

Meloni göreve geldiği günden bu yana izlediği politikalar ile oy oranını artırdı. Tunus ve Libya gibi ülkelerle sık sık temas kuran Meloni, Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya gelen göçmen akınını önlemek için önemli adımlar attı.

Meloni, göçmenlerin Avrupa’nın batısına gitmesinin önüne geçmek için Arnavutluk ile de anlaşmalar imzaladı. Meloni’nin göçmenlere ve sığınmacılara yönelik önlemleri hem ülke içinde hem de Avrupa’da destek gördü.

Almanya’da ise aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) yabancı karşıtı söylemleri ve iktidara yönelik sert eleştirileriyle ülkede ikinci parti konumuna geldi. Almanya’nın doğusundaki Saksonya, Türingiya ve Brandenburg eyaletlerinde AfD birinci parti olarak yerel seçimlerde zafere ulaştı.

Birçok kesim tarafından Neo-Nazi ve faşist olmakla suçlanan AfD’nin, kamuoyu araştırmalarına göre yüzde 20-25 bandında oyu bulunuyor. Almanya’da AfD’nin birinci parti olması durumunda, Hitler dönemindeki faşizmin ülkede yeniden hakim olacağından endişe ediliyor.

Almanya’da geniş halk kitlelerinin Asya’dan ve Ukrayna’dan gelen göçmenlerden rahatsız olduğu biliniyor. AfD’nin bu konudaki söylemleri ve vaatleri, halktan daha çok destek görmesine neden oluyor.

Fransa’da Marine Le Pen, Hollanda’da Geert Wilders, İspanya’da Vox partisi ve Avusturya’da FPÖ partisi aşırı sağcı söylemleriyle oylarını artırmaya devam ediyor.

AVRUPA’YI ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE NELER BEKLİYOR?

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın yükselişi ve birçok ülkede birinciliği uluslararası kamuoyunda yankı yarattı. Seçim sonuçlarının ardından dengelerin hızlı bir şekilde değiştiği ülke Fransa oldu.

Fransa’da aşırı sağcı Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik (RN) yüzde 31 oy ile birinci oldu. Cumhurbaşkanı Macron’un partisi Rönesans ise yüzde 15’te kaldı. Söz konusu seçimlerin ardından parlamentoyu fesheden Macron, erken genel seçime gitme kararı aldı.

Fransa’da 30 Haziran-7 Temmuz tarihleri arasında yapılması planlanan seçimlerde aşırı sağcı Marine Le Pen’in cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasına kesin gözüyle bakılıyor. Görevde bulunduğu süre içerisinde iç ve dış politikada birçok sorunla karşı karşıya kalan ve halk desteğini büyük oranda yitiren Macron’un iktidarının sonlanması bekleniyor.

Fransa’da Le Pen’in cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması, İtalya’dan sonra Avrupa’da aşırı sağın en büyük zaferi olacak. Le Pen’in göreve gelmesi durumunda sığınmacı ve yabancı karşıtlığı konusunda önemli adımlar atması ve radikal kararlar alması bekleniyor. Uzun yıllardır yabancı karşıtı söylemleriyle bilinen Le Pen’in, Fransa’yı daha ulusal bir çizgide yöneteceği öngörülüyor.

Le Pen’in NATO ve Avrupa Birliği konusunda da Macron’dan farklı bir tavır sergilemesi bekleniyor. Daha önce NATO ve AB’ye sert eleştirilerde bulunan Le Pen, Fransa’nın Avrupa’da tek başına bağımsız bir güç olmasını istiyor.

Le Pen’in cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması durumunda Fransa’daki Müslümanlar da olumsuz etkilenebilir. Aşırı sağcı liderin Müslümanlara yönelik sert söylemleri daha önce tartışma yaratmıştı. Diğer yandan Le Pen sonrası Fransa’nın özellikle Macaristan ve Rusya gibi ülkelerle daha çok diyalog kurması gündeme gelebilir.

Le Pen, Macron iktidarının Rusya politikalarına da karşı çıkıyor. Macron’u, Fransa’yı Rusya ile savaşa sürüklemekle suçlayan Le Pen, Ukrayna’ya sadece savunma silahları tedarikinin sağlanmasından yana olduğunu söylüyor.

Aşırı sağcı Le Pen’in cumhurbaşkanı olması durumunda, Fransa’nın ABD, Ukrayna, AB, NATO ve Afrika politikalarında kapsamlı değişiklikler bekleniyor.

Diğer yandan AP seçim sonuçlarında Almanya'da CDU-CSU yüzde 30 ile birinci parti olurken, aşırı sağcı AfD ise yüzde 16 oyla ikinci oldu. AfD’nin 2019’daki seçime kıyasla oyunu yüzde 5 civarı artırdığı görüldü.

Almanya’da önümüzdeki yıl genel seçimlerin yapılması bekleniyor. Bu seçim sonuçları, Olaf Scholz hükümetini zorlu bir süreç beklediğini gözler önüne seriyor. AfD’nin önümüzdeki yıl gerçekleştirilecek seçimlerde iktidara gelmesi düşük bir ihtimal olarak görülüyor. Ancak AfD’li yöneticiler de hedeflerinin önümüzdeki yıl yapılacak seçimler değil, bir sonraki seçimler olduğunu söylüyor.

Almanya’da Neo-Nazi olarak nitelendirilen AfD’nin yükselişinin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi bekleniyor. AfD’nin ülkenin doğusunda ve güneyinde yeni eyaletler kazanacağı öngörülüyor.

Merkel sonrası Almanya’da bir türlü lider olmayı başaramayan Olaf Scholz’un, AfD’nin yükselişini önlemek için yeni politikalar üretmesi bekleniyor.

AP seçimlerinde en büyük başarıya ulaşan ise İtalya Başbakanı Giorgia Meloni oldu. Meloni’nin aşırı sağcı partisi İtalya’nın Kardeşleri (FdI), yüzde 26-30 bandında oy ile birinci oldu. Bu zaferin ardından Meloni’nin önümüzdeki dönemde Avrupa siyasetinde daha fazla söz sahibi olması bekleniyor.

Macron’un iç ve dış politikada etkisini yitirdiği, Olaf Scholz’un liderlik yapamadığı bir dönemde Meloni’nin Avrupa Birliği içerisinde lider bir rol oynaması bekleniyor.

Aşırı sağcı liderin ilerleyen dönemde sadece İtalya için değil, Avrupa için de göçmenler ve yabancılar konusunda adımlar atması öngörülüyor. İtalya’da Meloni’nin zaferi, aşırı sağın Avrupa’da etkisini her geçen gün artırdığını gözler önüne seriyor.

Diğer yandan Hollanda’daki genel seçimleri kazanan aşırı sağcı Geert Wilders’in Özgürlük Partisi (PVV), yüzde 17 oy ile AP’deki seçimlerde de başarı elde etti ve sandalye sayısını 1’den 7’ye çıkarttı. Göçmen, yabancı ve İslam karşıtlığıyla bilinen Wilders’in, Hollanda siyasetinde uzun yıllar söz sahibi olacağı tahmin ediliyor.

Seçimlerin en dikkat çeken sonuçlarından biri de Avusturya oldu. Aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ) yüzde 27 oy ile ilk kez ulusal çapta bir seçimde zafer kazandı.

MERKEZ KAYBEDİYOR, AŞIRI SAĞ YÜKSELMEYE DEVAM EDİYOR

Rusya-Ukrayna savaşının ekonomik ve askeri maliyeti, enflasyon artışının son yıllarda kontrolden çıkması, enerji konusunda bir türlü önlemler alınamaması, göçmenler ve sığınmacılar konusunda hükümetlerin yetersiz kalışı ve askeri konularda ABD’ye bağımlılığın devam etmesi Avrupa’da merkezin kaybetmesine, aşırı sağın ise yükselmesine yol açıyor.

Avrupa’da geniş halk kitleleri mevcut iktidarların savaş yanlısı olduğunu ve göçmen problemi konusunda yetersiz kaldıklarını düşünüyor. Aşırı sağ ise böyle bir dönemde tüm politikasını yabancı karşıtlığı üzerine inşa ediyor.

Aşırı sağcı liderlerin bazı söylemleri ve vaatleri kıtada faşizm endişenin artmasına yol açıyor. Ancak Avrupa’da aşırı sağ ile birlikte milliyetçi ve ulusalcı söylemlerin arttığı gözlemleniyor.

Meloni, Le Pen, Orban ve Wilders gibi liderler kendi ülkelerinin Avrupa Birliği ve NATO’dan öncelikli olduğunu savunuyor ve oylarını artırmaya devam ediyor. Bu ise Avrupa’da önümüzdeki dönemde küreselcilerin değil, ulusalcıların daha çok söz sahibi olacağını gözler önüne seriyor.