Birleşik Krallık Kuzey İrlanda Protokolü'nü aşabilecek mi?

İngiltere'nin kendi topraklarında gördüğü en büyük ayrılıkçı hareket olan IRA destekçisi Sinn Féin'in 5 Mayıs'ta seçimleri kazanmasının ardından Boris Johnson Kuzey İrlanda Protokolü'ne ilişkin görüşmelerini hızlandırdı. Peki, Ukrayna savaşının ardından İrlanda'da derinleşen ekonomik sorunlara rağmen İngiltere protokolü tek taraflı değiştirecek adımları atacak mı?

Bugün, yapılan seçimleri IRA bağlantılı Sinn Féin’in kazanması ile gündeme gelen Kuzey İrlanda, geçmişin izlerini yeni yüzyıla da taşımış bölgelerden birisi.

1845 yılında İngiliz devleti ile yaşadığı dini ayrımın üzerine gelen kıtlık, İrlanda’nın geçmişte uğradığı istilalar, Britanya’nın yayılmacı politikaları, nüfus, göç ve göçmen olgusundan çok daha ötesinde ‘silahlı mücadele’ kavramı ile ilk kez temas kurduğu dönem olarak adlandırılabilir.

1848 yılında küçük çaplı bir ayaklanma hareketi önderliğinde kurulan Genç İrlandalılar hareketi içerisinde bir grup tarafından New York ve Dublin’de kurulan IRB (İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği) Fenian adını alarak 19. yüzyılın ikinci yarsına damga vurur.

Kıtlık sürecinde ABD ve Kanada’ya göçen İrlandalıların desteği ile kısa sürede büyüyen Fenian, ülkelerindeki İngiliz hâkimiyetini yıkmak üzere faaliyetlerine başlar.

İşçi sınıfından gelen Katoliklerden de destek alan ve sosyalist bir söylem benimseyen Fenian, Kiliseyi de tedirgin eder. Gizlilik ilkesinde rağmen İngilizler tarafından birden fazla kez baskınlar ile engellenen Fenian, IRA’dan çok daha önce eylemlerini İngiltere topraklarına taşır.

ABD-İngiltere ilişkilerinin normalleşmesi Fenian’ın desteğini azaltırken savaşı düşman topraklarında gerçekleştirme, muhbirlerin cezalandırılması, kendi tutuklularını seçimlerde aday gösterme, bombalı eylemler ve ‘örgüt’ tüzüğü gibi birden fazla kuralları kendilerden sonra gelecek olan hareketlere miras kalır.

1905 yılında kurulan Sinn Fein, İrlanda’nın Birleşik Krallık’tan kopma hareketinin siyasi adımını oluşturur ve bağımsız bir İrlanda devletini amaç edinir. Kurulduğu ilk yıllardan itibaren İrlanda halkından destek gören Sinn Fein’in siyasi hamleleri savaşı engellemeye yetmez. 1916’da gerçekleşen Paskalya Ayaklanması savaşın ilk fişeğini ateşlerken teslim olan isyancıların idamı ile sonuçlanır.

Fakat isyancıları idam ederek İrlanda halkına gözdağı vermeyi hedefleyen İngiltere, Sinn Fein’in 1918 yılında yapılan seçimlerde yüzde 46,9 oy oranı ile desteklenmesini engelleyemez. I. Dünya Savaşı’nda asker ihtiyacını karşılamak amacıyla ‘zorunlu askerlik’ uygulamasını İrlanda topraklarına taşımaya çalışan İngiltere, İngiliz meclisini reddeden Sinn Fein milletvekilleri tarafından “Dail Eireann” parlamentosunun kuruluşu ile cezalandırılır.

İrlanda Bağımsızlık Savaşı’na adım adım ilerleyen süreçte “Dail Eireann” Dublin’deki ilk toplantısında İrlanda Bağımsızlık Bildirgesi’ni kabul eder.

Uluslara İrlanda’yı tanıma çağrısı yapan bildirge, kurulan İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun (IRA) da temelini oluşturur. Ülkede görev yapan İrlanda Kraliyet Polisi’ne (RIC) yönelik saldırıları ile adını duyuran IRA, 1920 yılında 500’den fazla eylem gerçekleştirerek RIC’nin belirli bölgelerden çekilmesini sağlar.

Ağustos 1920’de İrlanda’nın ‘dize getirilmesi’ için sınırsız yetki verilerek kurulan mahkemeler, İngilizler’e yönelik saldırıların artmasından başka sonuç vermez.

21 Kasım 1920’de yaşanan I. Kanlı Pazar olayları ile tırmanan gerilim, toplamda bin kişinin hayatını kaybetmesine neden olmasının ardından Mart 1921’de gerçekleştirilen seçimlerde Güney İrlanda Parlamentosu’nda128 milletvekiliğinden 124’ünü kazanan Sinn Fein adaylarının İngiliz parlamentosunu reddetmesi ile zirveyi görür.

Londra yönetiminin müzakere masasına oturmasında etkili olan bu son adım, Temmuz 1921’de ateşkesi de beraberinde getirir.

Müzakereler sonrasında Aralık 1921’de İngiltere ve Irlanda arasında Aglo-İrlandalı anlaşması imzalanır ve Serbest İrlanda devletinin kuruluşu duyurulur.

Serbest İrlanda devleti Kanada, Güney Afrika ve Yeni Zelanda statüsüne alınırken kısa sürede başlayan iç savaş üç bin kişinin hayatını kaybetmesine neden olur.

Fakat 1922 yılından sonra yeniden yapılandırılan IRA bu sürece kadar bağımsızlık mücadelesi veren örgütten tamamen ayrı ve bölünmüş bir yapıdan oluşur. Provisional IRA olarak da adlandırılan bu yapı 1960 yılında kurulur.

1979’da Kraliçe Elizabeth’in kuzeni Lord Mountbatten'in ölümü, 1983 Harrods mağazasının bombalanması, 1984’de Muhafazakar Parti konferansına düzenlenen saldırıda dönemin başbakanı Margaret Thatcher’in yaralanmasına uzanan eylemleri ile IRA İngiltere için çözülmesi gereken köklü bir sorun olarak varlığını hep hissettirir.

İngiltere için ‘terör örgütü’ olan IRA kimilerine göre de ‘özgürlük savaşçısı’dır. 1969 yılından Temmuz 2007’ye kadar uzanan süreçte Britanya adada asayişi sağlamak için polis gücü de dahil olmak üzere birden fazla adım atar.

Bu dönemde etkinliğini artıran El-Kaide’nin 7 ve 21 Temmuz 2005’te Londra metroları iki otobüste gerçekleştirdiği saldırılar da dönüm noktası olur.

İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA), İngiltere’ye karşı verdiği 30 yıllık silahlı mücadelesine 29 Temmuz 2005’te son verdiğini duyurur. IRA’nın siyasi kanadı Sinn Fein’in lideri Gerry Adams’ın Dublin’de okuduğu siyasi bildiride, ‘Bugün (dün) 16.00 itibariyle bütün IRA birimleri silah bırakmıştır. Örgütün gönüllülerine, sadece siyasal ve demokratik programlarla, barış yönünde ilerleme kaydetmeye yardımcı olmaları emri verilmiştir’ ifadeleri yer alır ve bu dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair’ın da siyaset hayatına bir başarı olarak kaydedilir.

Aynı dönem IRA’nın ‘güvenilmez’ olduğu iddiası ile bundan sonraki hamlelerinin izlenmesi gerektiğine vurgu yapan Demokratik Birlik Partisi (DUP) ise bildirinin şeffaflık ve denetlenebilirlikten uzak olduğunu savunur.

İrlanda Cumhuriyeti Ordusu’nun (IRA) 2005 yılında silahları bırakmasına rağmen 11 yıl sonra bile Kuzey İrlanda hal insanların ayrışmış cemaatler içerisinde yaşadığı bölünmüş bir topluma sahipti. 2015 yılında Belfast’te, ayrılıkçı mahallelerin birinde işlenen cinayetin IRA’ya bağlanması, barışın ne kadar kaygan bir zeminde olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Kuzey İrlanda’da barış süreci temellendirildiği zor zemin üzerinde sürdürülmeye çalışılırken bir de dönüm noktası yaşandı.

Brexit sürecinde ve koronavirüs (Covid-19) döneminde yeniden İrlanda İngiltere’nin karşısına yeniden çıktı. Bu süreçte ülke içerisinde güçlenen Sinn Fein, IRA ile bağlarının koptuğunu iddia etse de Kuzey İrlanda Protokolü’nde oynadığı rol, Ekim 2019’dan bu yana Boris Johnson’ın iç politikada en büyük sorunlarından birini oluşturuyor.

5 Mayıs’ta yapılan seçimlerinde milliyetçi Sinn Fein’in birinci parti çıkması, Johnson’ın Belfast ziyaretini de hızlandırdı.

Meclis’teki 90 sandalye sayısının 27’sini kazanan Sin Fein, ‘yeni bir dönem’ başlatırken Sinn Fein başkan yardımcısı Michelle O’Neill, kesin sonuçlar açıklanmadan kısa bir süre önce, “Bugün yeni bir çağın başlangıcı” ifadeleri ile zaferi duyurdu.

Brexit sürecinde zorluklar yaşandığını kabul eden Johnson, varolan Kuzey İrlanda Protokolü’nün karmaşayı artırdığını savunuyor. Hem ekonomik hem de toplumsal olarak yeniden yapılanırken DUP, bölge ile geri kalanı arasında ekonomik engeller yaratan tartışmalı düzenlemeyi protesto edenler arasında yer aldı.

Dışişleri Bakanı Liz Truss’ın Birleşik Krallık hükümetinin yakında Avrupa Birliği (AB) ile Brexit sonrası ticareti düzenleyen Kuzey İrlanda Protokolü'nü tek taraflı olarak değiştirecek bir yasa hazırlayacağını açıklamasının ardından Johson ‘acil durum’ görüşmeleri gerçekleştirmek üzere Belfast’a uçtu.

Hillsborough Kalesi kapısında İrlandalılar tarafından yuhalanarak karşılanan Johson, ülkedeki taraflar ile bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin ardından açıklama yapan Johson İrlanda hükümetinin tek taraflı eylemlerinin uluslararası hukuku çiğneyeceğine vurgu yaparak Birleşik Krallık - AB Ticaret ve İşbirliği Anlaşmasının tehlikeye gireceği uyarısı yaptı.

İngiltere - İrlanda arasında ekonomi ile başlayan kriz her geçen gün derinleşirken hem Avrupa’nın hem de İrlanda’nın çözüm için atacağı adımlar merakla bekleniyor.

Ukrayna’daki savaşın da etkisiyle İngiltere İrlanda üzerindeki ekonomik baskısını artırmaya çalışsa da ülke genelindeki toplumsal ve siyasi hareketler hala hem IRA’nın hem de ‘bağımsızlık’ isteğinin net biçimde kırılamadığının göstergesi olarak yorumlanıyor. Kuzey İrlanda’nın siyasi istikrarına da tehdit olarak nitelendirilen adımların acil kamu politikalarını tetiklemesi bekleniyor.

Siyasi kurumların devredilmesinin ‘güven kaybı’ getireceğinin üzerinde duran uzmanlar, Protokol krizinin 1998 Belfast/Hayırlı Cuma Anlaşması’nın imzalanmasının ardından yaşanan gerilimlerden farklı olarak ‘ekonomik’ temelli olduğuna vurgu yaparak önümüzdeki aylarda ve belki yıllarda daha fazla şiddet görülebileceğinin altını çiziyor.