Dünyanın nüfusu azalırsa küresel ekonomi hangi boyuta evrilir?
Dünya doğurganlığın düşük olduğu bir geleceğe yaklaşıyor. 2100 yılına gelindiğinde ülkelerin yüzde 97'sinde doğurganlık oranları, nüfus büyüklüğünü sürdürmek için gereken rakamların altına düşecek. The Lancet'te yayımlanan bir araştırmaya göre, "demografik olarak bölünmüş bu dünyanın" ekonomiler ve toplumlar üzerinde çok büyük sonuçları olacak.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yapılan araştırmaya göre, neredeyse her ülkedeki doğurganlık oranlarının bu yüzyılın sonuna kadar nüfuslarını ayakta tutamayacak kadar düşük olacağı gözlemlendi.
Araştırmaya göre, önümüzdeki çeyrek yüzyılda çoğu ülkede doğurganlık oranlarının düşmesi, geniş kapsamlı sosyal ve ekonomik etkiye sahip olacak küresel bir demografik değişime yol açacak.
Ülkelerin dörtte üçünün 2050 yılına kadar nüfus yenileme doğum oranlarının altına düşeceği tahmin ediliyor. Bu durum, büyümenin, kaynak kıtlığı ve iklim değişikliği nedeniyle ciddi tehditlerle karşı karşıya olan Sahra altı Afrika ve Asya'daki düşük gelirli az sayıdaki eyalette yoğunlaşmasına neden olacak.
The Lancet tıp dergisinde yayımlanan bir araştırmada, nüfus artışına önem veren ülkeler ile doğum sayılarının azaldığı ülkeler arasındaki giderek keskinleşen uçurumun altı çiziliyor.
Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü'nde Profesör olan Stein Emil Vollset tıp dergisine konuşmasında, "21. yüzyıl boyunca şaşırtıcı bir sosyal değişimle karşı karşıyayız. Dünya aynı anda bazı ülkelerde bebek doğum oranlarının artması ile bazı ülkeler de azalması ile mücadele edecek" ifadelerini kullandı.
AZALAN NÜFUSUN ÇIKTILARI NE OLACAK?
BM araştırmasına göre 204 ülke ve bölgeyi kapsayan çalışma, 2050 yılına kadar yüzde 76'nın nüfus yenileme oranlarının altına düşeceğini tahmin ediyor. Bu rakam 2100 yılında yüzde 97'ye çıkacak.
Düşük gelirli ülkelerde ise canlı doğum oranının 18'den iki katına çıkması öngörülüyor.
Sahra altı Afrika ülkelerinin ise 2100 yılına kadar küresel doğumların yarısını oluşturacağı düşünülüyor.
Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü Baş Araştırma Bilimcisi Natalia Bhattacharjee, "Sonuçlar çok büyük. Doğurganlık oranları ve canlı doğumlardaki gelecekteki bu eğilimler, küresel ekonomiyi ve uluslararası güç dengesini tamamen yeniden şekillendirecek ve toplumların yeniden düzenlenmesini gerektirecek" değerlendirmelerinde bulundu.
BM, küresel nüfusun şu anki 8 milyardan 2050'de 9,7 milyara çıkacağını ve 2080'lerin ortasında yaklaşık 10,4 milyara ulaşacağını tahmin ediyor. Ancak bu rakamlar, toplam doğurganlık oranının bazı ülkelerde halihazırda nüfus değişimi için gerekli olan yaklaşık 2,1 seviyesinin altına düştüğünü maskeliyor.
Batı Avrupa'nın nüfusunun 2050'de yüzde 1,44 olacağı tahmin edilirken, Güney Kore'nin yüzde 0,82'sinin dünyanın en düşük seviyesi olacağı tahmin ediliyor.
2100 yılına gelindiğinde yalnızca altı ülkenin nüfusunun 2,1'in üzerinde olması bekleniyor. Bunlar; Orta Asya'daki Tacikistan, Pasifik adaları Tonga ve Samoa ve Afrika ülkeleri Somali, Çad ve Nijer olarak belirlendi.
Genel olarak ülkeler zenginleştikçe kadınlar daha az bebek sahibi olma eğiliminde oluyor; bu eğilim, Çin'in 1980 ile 2016 yılları arasında uyguladığı tek çocuk kuralı gibi devlet politikalarıyla da güçleniyor.
KÜRESEL EKONOMİNİN DENGELERİ TAMAMEN DEĞİŞİR Mİ?
Japonya ve Macaristan gibi bazı ülkeler son yıllarda vergi indirimleri ve daha ucuz çocuk bakımı gibi teşvikler yoluyla doğum oranlarını artırmaya çalıştı ancak hiçbir tedbir nüfusun azalmasının önüne geçemedi.
Oxford Üniversitesi'nde Gerontoloji Profesörü Sarah Harper, hükümetlerin kadınların istedikleri sayıda çocuğa sahip olabilmeleri ve buna göre destek alabilmeleri gerektiği gerçeğini kabul etmeleri ve buna göre planlama yapmaları gerektiğini söyledi.
Bunun, göç politikası gibi alanlarda "birlikte düşünmeyi" gerektirdiğini ve daha küçük nüfusların arazi, konut, biyolojik çeşitlilik ve iklim üzerindeki baskıyı hafifletme yönünde nasıl yararlı bir etkiye sahip olabileceğinin dikkate alınmasını gerektirdiğini ekledi.
Harper, "Sonlu bir gezegende yaşıyoruz ve azalan nüfus yeni ekonomik modeller gerektirse de 21. yüzyıl için pek çok avantaja sahip" şeklinde konuştu.
Uzmanlar, düşük nüfusun en yüksek olduğu ülkeler üzerindeki zorlu sağlık sistemleri, daha az iş gücü ve yaşlı nüfusun yüksek maliyeti dahil olumsuz etkileri hafifletmek için ekonomik büyümeyi sürdürmek adına göçe güvenmenin gerekli hale geleceğini savunuyor.
Doğurganlık oranları ve canlı doğumların gelecekte azalması, küresel ekonomiyi ve uluslararası güç dengesini tamamen değiştirebilir veya yeniden şekillendirebilir.