Fransa'da iç savaş korkusu büyüyor: Le Pen'den OHAL çağrısı geldi!
Fransa’nın başkenti Paris’te 17 yaşındaki Nahel adlı gencin polis tarafından öldürülmesi ile başlayan olaylar şiddetlenerek devam ediyor. Hükümet, geçtiğimiz salı günü başlayan protestolar sonrasında Paris’in birçok bölgesinde gece yarısı sokağa çıkma yasağı ilan etti. Le Pen'in çağrısı sonrası Fransız vatandaşların sokaklara çıkması ile bir iç savaş yaşanır mı?
Nahel isimli genci öldürmekle itham edilen polis memuru, kendisini tehlikede hissettiğini ve canını korumak için ateş ettiğini ifade etti.
Polis memurunun avukatı Laurent-Franck Liénard, müvekkilinin çöküş yaşadığını ve sabahları insanları öldürmek için değil korumak için görevini yapan biri olduğunu söyledi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, yaşanan olaylardan büyük üzüntü duyduğunu belirterek, “Genç Nahel'in ailesine, onlarla dayanışma içinde olduğumuzu söylemek ve milletimizin sevgisini iletmek istiyorum. Öldürülen bir gencimiz var. Bu açıklanamaz, affedilemez. Olay hızla yargıya intikal etti. Umarım adalet en kısa sürede yerini bulacak” ifadelerini kullandı.
MACRON’UN BEKLEDİĞİ KRİZ GERÇEKLEŞİR Mİ?
Fransa’da son zamanlarda gerçekleşen protestolara 17 yaşındaki Nahel adlı gencin öldürülmesi ile bir yenisi daha eklendi. Yetkili çevreler, ülkede gerçekleşen sarı yelekliler, göçmen sorunu ve emeklilik yaşı protestolarına banliyo krizinin de ekleneceğini öngörüyor.
2005 yılında Paris'in Clichy-sous-Bois banliyösünde iki genç, polisin dur ihtarına uymayıp kaçmaya başlamış ve trafodan kaynaklanan elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetmişti.
Yaşanan olay sonrası üç hafta boyunca Fransa'nın neredeyse bütün bölgelerinde çatışmalar meydana gelmişti. Macron da yaşanan protestoların bu boyutlara ulaşmamasını umuyor.
Pazar günü akşamı Başbakan Elisabeth Borne ve diğer yedi devlet bakanı ile görüşen Macron, yaşanan olayları ve gerçekleşen protestoları ayrıntılı bir şekilde ele almak için uzun ve kapsamlı bir süreç başlatmak istiyor.
Fransa İçişleri Bakanlığı, Nahel'in öldürülmesi sonrası başlayan protestolarda 249 polis memurunun yaralandığını, 667 kişinin ise gözaltına alındığını duyurdu.
Le Monde gazetesine açıklamalarda bulunan Vincennes-Saint-Denis Paris 8 Üniversitesi profesörü sosyolog Fabien Truong, protestolara katılan gençlerin aynı olayı kendilerinin de yaşayabileceğini düşünerek hareket ettiğini söylüyor.
Bu kişiler yaptıkları bir şeyden dolayı değil, kim olduklarından yola çıkılarak kontrol edildiklerini düşünüyorlar" diyen Truong, "Orta yaşlara geldiklerinde de oluşan polis korkusunun devam ettiğini, toplu konutlarda yaşayanların siyasi hoşnutsuzluğunun ve güvensizliğinin bu şekilde açıklanabileceğini ekliyor” ifadelerini kullandı.
BAŞBAKAN BORNE’DEN PROTESTOLARA İLİŞKİN AÇIKLAMA
Fransa’da protestoların şiddetli boyutlara ulaşmasını engellemek amacıyla başta Paris, Lyon ve Marsilya gibi bölgelerde saat 21.00’dan itibaren sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Ülkede yaşanan olaylar sonrasında açıklamalarda bulunan Başbakan Elisabeth Borne, düzenin tekrardan sağlanması için ne gerekiyorsa yapılacağını söyledi.
L'Hay-les-Roses bölgesine gerçekleştirdiği ziyaret sonrası konuşan Borne, Belediye Başkanı Vincent Jeanbrun'ın evine düzenlenen saldırıdan dolayı üzgün ve kızgın olduğunu ifade etti.
Borne, hükümetin protestolar sonrasında ülkede düzeni tekrardan sağlamak için büyük bir özveriyle çalıştığını vurgulayarak, karakol ve belediye gibi kamu binalarına düzenlenen saldırıların kesinlikle cezasız kalmayacağını belirtti.
Son günlerde özellikle seçilmişlere karşı bir saldırı olduğunu belirten Borne, belediye başkanları gibi seçilmişleri hedef alan saldırıların failleri için cezaları ağırlaştırmak istediklerini söyledi.
BANLİYÖLER, EKONOMİK KRİZ VE IRKÇILIK SÖYLEMİ
Fransa’da gerçekleşen protesto ve isyanlar, sadece Cezayir asıllı genç Nahel’in polis tarafından öldürülmesi ile açıklanabilecek bir konu olmaktan çıkmış görünüyor.
Ülkede yaşanan olayların sorumluları, Fransız devleti ve göçmenler olmak üzere iki tarafa ayrılıyor. Bu olaylar aynı zamanda hükümetin yürütmekte olduğu politikaların bir sonucu.
Özellikle yaşanan ekonomik kriz de isyanlar ve protestolar açısından önemli bir etken konumunda bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde çalışanların emeklilik yaşını yükseltmek amacıyla getirilen yasal düzenlemeler için yapılan büyük protesto yürüyüşünde de öne çıktı.
Eylemlerin ve protestoların bir tarafı ekonomik kriz olarak öne çıksa da bir diğer tarafı da ırkçılığa isyan olarak nitelenebilir.
Banliyöler, çoğunlukla göçmenlerin ve Fransız olmayan vatandaşların yaşadığı bölgeler olarak biliniyor. Fransız hükümeti uzun zamandır bu bölgelere sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan ayrımcı politikalar yürütüyor.
Halk TV yazarı Mustafa Kemal Erdemol, banliyöler ile ilgili yazısında şu bilgilere yer verdi:
“Banliyöler, Fransa’da İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1945-1975 arasında, kent çevrelerine yapılan toplu konutlar. Bu toplu konutlar aslında Fransa’nın orta sınıfı/tabakaları için yapılmış ancak Cezayir savaşı sonrası yaşanan yüksek işsizlik ve ırksal gerilim gibi nedenlerle düşük gelirli göçmen topluluklarının mekânlarına dönüşmüş.”
Fransa’nın uzun yıllar süren sömürgeci politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkan banliyöler, aynı zamanda aşırı sağ ideolojinin de bir yansıması konumunda bulunuyor.
Özellikle göçmenlerin protestolarda çoğunluk göstermesi, Avrupa'da sağ ideolojinin yükselmesine paralel olarak Fransız sağının yükselişe geçmesi ile daha da farklı boyutlara ulaştı.
Göçmen sorunu ile sağ ideolojinin yükselmesi arasında bir eş zamanlılık olması, halkların da bu yöne doğru hareket edebileceğinin tespiti olarak öne çıkıyor.
AŞIRI SAĞCILARDAN “İÇ SAVAŞ” VURGUSU
Fransa’da aşırı sağ görüşlü siyasetçiler Macron hükümetini, şiddetli eylemler ve isyanlar karşısında yeterli tepkiyi gösterememek ile suçladı ve ivedilikle OHAL ilan edilmesinin gerektiğini belirtti.
Ülkenin önemli aşırı sağcı siyasetçilerinden Marine Le Pen, son günlerde ülkenin ciddi bir kaos ortamına sürüklendiğini söyleyerek, Macron’un protestolar ile ilgili olarak bir an önce Ulusal Meclis’teki partilerin temsilcileriyle bir toplantı gerçekleştirmesi gerektiğini belirtti.
Aşırı sağcı siyasetçilerden Marine Le Pen’in yeğeni ve göçmen karşıtı düşünceleriyle öne çıkan Eric Zemmour’un kurmaylarından Marion Marechal, sosyal medya hesabından bir açıklama yayınladı.
Açıklamada, ülkenin neredeyse tüm şehirlerinin savaş alanına döndüğünü, Fransız vatandaşların yaşanan olaylar nedeniyle korku içinde olduğunu ifade etti.
Marechal, “Bunu söylemek zor olsa da şu anda bir iç savaş halindeyiz. Bunu durdurmanın bir çaresi de yerinde oturup beklemek değil, karşısında durmaktır. Güvenlik güçleri de müdahale için yeterli mühimmatlarının bulunmadığından şikayetçi. Böyle giderse Fransız vatandaşları kendi kendilerini koruma vazifesini üstlenecekler. Artık Fransızların işyerlerinin yağmalanmasına, arabalarının yakılmasına, yakınlarına saldırılmasına tahammülleri kalmadı” sözlerini kullandı.
Bir başka aşırı sağ siyasetçi Eric Zemmour ise olayların bu kadar şiddetlenmesinin sorumlusunun Macron hükümeti olduğunu söyledi.
Zemmour, “Yabancılarca kuşatılan bölgeler bir kez daha neler yapabileceklerini gösterdi. Ayaklanma, saldırılar, kundaklamalar, yağma ve yıllardır milyonlarca avro fon sağladığımız kamu mallarını yağmalama. Sadece sert mukavemet, düzeni ve huzuru geri getirebilir. Bu akşam olağanüstü hal ilan edilmesini talep ediyorum” ifadelerini kullandı.
Fransız vatandaşlar ülkenin bazı bölgelerinde özellikle yağmaları engellemek amacıyla çeşitli silahlarla sokaklara çıkmaya başladı. Aşırı sağcı söylemlerin karşılık bulduğu dönemde Fransız vatandaşlarının sokaklara çıkması, ülkede bir iç savaşı tetikleyebilecek bir etken olarak görülüyor.
Avrupa’da aşırı sağın karşılık bulması, özellikle göçmen sorunu yaşayan ülkelerde ilerleyen dönemde etkisini bir hayli artıracak gibi gözüküyor.