Hong Kong seçiminin kazananı Pekin destekli John Lee oldu

Hong Kong’un yeni lideri John Lee, Pekin yönetimine olan yakınlığı ve polis teşkilatındaki geçmişiyle biliniyor. Seçimlere tek aday olarak giren Lee’nin meşruiyeti tartışılırken, giderek daha baskıcı hale gelen yönetim nedeniyle Hong Kongluların ülkeyi terk etmeye başladığı belirtiliyor.

Hong Kong’da eski güvenlik şefi John Lee-Ka-chiu, Seçim Komitesi üyelerinin yaptığı oylama sonucu baş yöneticiliğe seçildi. Pazar günü sabah saatlerinde Wan Chai’deki Hong Kong Toplantı ve Sergi Merkezi’nde yapılan gizli oylamada, 1461 üyenin 1416’sı Lee’ye oy vererek ülkenin yeni liderini seçti.

Seçime tek aday olarak giren 64 yaşındaki Lee, hâlihazırda görevde olan Carrie Lam’ın yerini alarak 1 Temmuz’da beş yıllık görev süresine başlayacak.

Seçim sonuçlarının ardından eşi ile birlikte zafer konuşması yapan Lee, “Sağlam bir yönetimin temeli olan hukukun üstünlüğüne bağlı kalmayı sürdüreceğiz. Gelecek zorluklara güvenle göğüs gererek ülkemizin egemenliğini, ulusal güvenliğini ve kalkınma çıkarlarını koruyacağız" ifadelerini kullandı.

İstikrarın en önemli önceliği olacağını belirten Lee, Hong Kong'u iç ve dış tehditlere karşı koruyacağını vurguladı.

Covid-19 pandemisi ve uluslararası ticaretle ilgili soruları yanıtlayan Hong Konglu lider, “Dünya tarafından erişilebilir olma ihtiyacının bilincinde olduğumu çok net bir şekilde ifade ediyorum. Ayrıca Hong Kong’un anakara ile normal seyahatine devam edebilmesi önemli bir şey” ifadeleriyle Çin ile olan bağlantının önemine vurgu yaptı.

PEKİN’E SADIK BİR HONG KONG LİDERİ

Lee, 7 Aralık 1957’de İngiltere yönetimindeki Hong Kong’da dünyaya geldi. 19 yaşındayken polis teşkilatına katılan Lee, 1997’de baş müfettişliğe terfi etti. 2010 yılında ise polis teşkilatındaki en yüksek ikinci pozisyon olan komiser yardımcılığına yükseldi.

Kariyerindeki yükselişi hızla devam eden Lee, 2012’de Leung Chun-ying tarafından Güvenlik Müsteşarı olarak atandı. Daha sonra 2017 yılında Lam yönetiminin atamasıyla Güvenlik Sekreteri görevine getirildi.

Yüksek rütbeli bir polisin devlet kademesine atanması, ülke politikasında daha baskıcı bir yönetimin sinyalini verdi. Nitekim 2019 yılındaki protestolara karşı gösterilen polis baskısı da bu görüşü doğruladı. Ancak Pekin yanlısı isimler, Lee’nin polis teşkilatında “birçok vakayı çözdüğünü” ve “toplumdaki herkesle iş birliği yapabileceğini” belirtti.

Önceki yılların aksine tek bir adayın bulunduğu seçim ile ilgili meşruiyet sorularını yanıtlayan Lee, seçimin yasalara uygun olarak gerçekleştirildiğini söyledi. Aldığı oy oranına dikkat çeken Lee, “Bu kadar destek tabii ki beni cesaretlendiriyor. Birçok seçim komitesi üyesi tarafından desteklenmek bana güven veriyor” dedi.

ÇİN’İN GÖLGESİNDEKİ YÖNETİM

İngiltere’nin hakimiyetinde bulunan Hong Kong, 1997 yılında Çin’e devredildi. O zamandan bu yana Çin’in özel idari bölgesi olarak nitelendirilen Hong Kong, “bir ülke, iki sistem” anlayışı çerçevesinde yönetiliyor.

Ortak deklarasyon kapsamında Hong Kong’un basın, ifade, inanç ve akademik çalışma gibi idari ve hukuki yapısının bağımsızlığının korunması güvence altına alındı. Seçim haklarının sınırlı olduğu ülke, büyük ölçüde ayrı bir yasal ve ekonomik sisteme sahip. Çin’ bağlı olmasına rağmen kendisine ait para birimi, hukuk sistemi ve dili var. Ancak yine bu sistemler Pekin yönetimi veya onu destekleyen Hong Kong’daki yetkililer tarafından oluşturuluyor. Diğer yandan Hong Kong, savunma ve dış politika gibi konularda da Çin’e bağlı.

Son yıllarda Ulusal Güvenlik Yasası gibi düzenlemelerin yapılması nedeniyle Çin’e yönelik eleştiriler yükseldi. Pekin yönetimi, Hong Kong’da Haziran 2019’da başlayan demokrasi yanlısı protestoların yıl dönümünde çıkardığı yasada, “devleti yıkmaya teşebbüs, vatana ihanet ve ulusal güvenliği tehlikeye atan eylemleri” suç haline getirmişti. Böylelikle ülkede Çin’e karşı muhalif olan isimlerin “vatan haini” olarak nitelendirilerek yargılanmasının önü açıldı.

Temmuz ayında göreve başlayacak olan yeni Hong Kong lideri Lee de yasanın çıkarıldığı 2020 yılında Çin’i destekleyen açıklamalarda bulunmuştu. Lee, yasanın “kargaşadan düzene geçişi sağladığını” ve Pekin yönetimine müteşekkir olduğunu dile getirmişti.

2019 yılındaki protestolara yönelik polis baskısının başında bulunan isimlerden biri olan Lee, görevinde öne çıkmış ve daha sonra kariyerinde yükselmeye başlamıştı. Lee’nin liderliğe yükselişi Pekin yönetimine olan sadakatinin bir ödülü olarak nitelendirildi.

Diğer yandan Lee’nin bu tutumu, ABD tarafından yaptırım listesine alınan 11 Hong Konglu yetkilinin arasında yer almasına neden oldu. 7 Ağustos 2020’de Lee’ye “Hong Kong'un özerkliğini baltaladıkları, Hong Kong vatandaşlarının ifade ve toplantı özgürlüklerini kısıtladıkları” gerekçesiyle yaptırım uygulandı.

SEÇİM SONUÇLARI HONG KONG’U NASIL ETKİLEYECEK?

Lee’nin yönetimi şimdiden Çin ile daha yakın bağları olan bir hükümet olacağının sinyallerini verdi. 29 Nisan’da konuşma yapan Lee, Hong Kong'u ekonomik açıdan Çin şehirleriyle bütünleştirme ihtiyacını vurguladı. Ayrıca güvenlik mevzuatını güçlendirme ve "ulusal kimlik" eğitimini uygulamaya koyma sözü verdi.

“Sahte haber” konusunda yeni bir düzenleme yapılması gerektiğini dile getiren Lee, ülkedeki basın özgürlüğünün daha da baskı altına alınacağı endişesi yarattı. Hong Kong’un 2019 yılında 73. sırada yer aldığı basın özgürlüğü sıralaması, bu yıl 148’e kadar geriledi.

Lee yönetiminde siyasi muhalefete, bağımsız medyaya ve sivil toplum örgütlerine tolerans gösterilmemesi bekleniyor.

Hong Kong Üniversitesi'nde fahri profesör olan John Burns, son üç yıllık kargaşadan sonra yeni bir yönetimin, hükümet ile halk arasındaki kopan ilişkiyi yeniden onarmasının mümkün olmadığını söyledi. Ülkeye yabancılaşmış ve öfkeli büyük bir nüfus olduğunu belirten Burns, insanların ülkeyi akın akın terk ettiğini sözlerine ekledi.

100 binden fazla Hong Konglunun geçen yıl İngiltere vizesi için başvurduğu kaydedildi. Bu yılın şubat ve mart aylarında ise 180 binden fazla kişinin ülkeyi terk ettiği ve yalnızca 39 bin kişinin geri döndüğü belirtildi.