İran ile ABD’nin nükleer anlaşma konusunda uzlaşması mümkün mü?
ABD ile İran arasında uzun zamandır devam eden nükleer müzakere süreci kritik bir dönemden geçiyor. İran’da yeni hükümetin göreve başlaması ile birlikte en çok merak edilen konulardan biri de nükleer anlaşmanın akıbeti. Peki, İran ile ABD nükleer anlaşma konusunda uzlaşabilecek mi? Son dönemde bölgede yaşanan gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda; İran ile ABD arasındaki müzakereleri nasıl değerlendirmek gerekir? İbrahim Reisi ile birlikte İran’ın dış politikası nasıl şekillenecek?
İran ile ABD arasındaki rekabet 40 yılı aşkın bir zamandır sürüyor. 1979’da yaşanan İran İslam Devrimi, iki ülke arasındaki ilişkileri farklı bir boyuta taşıdı. 1979 yılına dek iyi ilişkilere sahip olan İran ile ABD, İslam Devrimi’nin ardından birbirine rakip oldu. O dönem Ayetullah Humeyni önderliğindeki İran, ABD’yi “Büyük Şeytan” şeklinde tanımlayarak tüm dünyayı ABD karşısında durmaya çağırdı.
İran’da değişen yönetim şekli ve hükümet, ABD’nin özelde İran ve genelde Orta Doğu politikasında kapsamlı değişikliklere gitmesine yol açtı. İran’ın devrimden sonra kısa bir sürede bölgede etkisini artırması, ABD’nin çıkar ve menfaatleri açısından tehdit ve risk olarak görüldü. Bir diğer önemli nokta ise İran’ın İsrail’i tanımaması ve düşmanlık politikası yürütmesiydi. Orta Doğu’daki en büyük müttefiki İsrail olan ABD; İran’ın bölgedeki tüm faaliyetlerini yakından takip etti. İsrail’in bölgedeki güvenliğini sağlamak ve İran’dan gelebilecek tehditleri önlemek; ABD’nin Orta Doğu politikalarında belirleyici etken oldu.
İki ülke arasındaki rekabet her geçen gün artarken, ABD ve Batı ülkelerinin İran’a yönelik ambargolar uygulaması ile yeni krizler ortaya çıktı. ABD’nin uygulamış olduğu ambargolar, İran’ı savunma sanayi alanında daha çok silah ve füze üretmeye yöneltti. Bu süreç içerisinde İran’ın en öncelik verdiği konulardan biri de nükleer faaliyetler oldu. Ambargolar nedeniyle ekonomik anlamda zor günler geçiren İran, nükleer faaliyetlere daha çok ağırlık vererek ABD ve Batı’dan gelebilecek tehditlere önlem almaya çalıştı.
İran’ın uranyum zenginleştirme oranını sürekli olarak artırması, ABD’nin bölge politikaları için tehdit oluşturmaya başladı. Aynı zamanda Batı dünyası da bu konuyu sürekli gündemde tuttu. ABD’nin en büyük endişelerinden biri de İran’ın nükleer bombalara sahip olması ve İsrail’in güvenliğini sağlayamamaktı. Irak, Afganistan, Suriye, Katar, Suudi Arabistan ve diğer birçok bölge ülkesinde askeri üs ve güç bulunduran ABD; İran tarafından gelebilecek tehditleri önlemek için 2015 yılında önemli bir adım attı.
Dönemin ABD Başkanı Barack Obama, İran ile müzakere masasına oturarak nükleer faaliyetler konusunda uzlaşma yollarını aradı. Bu sürece Rusya, Fransa, Çin, Almanya ve İngiltere gibi ülkeler de dahil oldu. İran’ın ambargolar nedeniyle ekonomik olarak boğulması, ABD ve Batı ülkelerinin en büyük kozu oldu. Taraflar arasında devam eden müzakereler olumlu sonuçlandı ve 2015 yılında İran ile BMKG ülkeleri arasında nükleer anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre, İran uranyum zenginleştirme oranını düşürecek ve İran’ın nükleer faaliyetleri BMGK ülkeleri tarafından denetlenebilecekti. Bunun karşılığında ise ABD ve Batı ülkeleri 40 yılı aşkın süredir devam eden ambargoları kaldıracaktı. Anlaşmanın imzalanması ile birlikte İran ekonomisi bir süreliğine de olsa nefes aldı.
2017 yılında göreve gelen ABD Başkanı Donald Trump, başkanlık koltuğuna oturduğu günden itibaren selefi Obama’nın politikalarını terk etti. Nükleer anlaşmaya ağır eleştiriler yönelten Trump, Mayıs 2018’de imzaladığı kararname ile anlaşmadan tek taraflı olarak ayrıldı.
YENİ HÜKÜMETLER ANLAŞMAYA GERİ DÖNECEK Mİ?
ABD’nin nükleer anlaşmadan ayrılmasının ardından İran yeniden uranyum zenginleştirme oranını artırmaya başladı. ABD tarafından yeniden ağır yaptırımlara maruz kalan İran, ekonomik olarak kendini derin bir krizin içerisinde buldu. Ülkede yaşanan işsizlik, yoksulluk, pahalılık ve yüksek kur nedeniyle halktan ciddi eleştiri sesleri yükselmeye başladı.
Bu yılın başında göreve gelen ABD Başkanı Joe Biden, Donald Trump dönemindeki dış politikaları teker teker terk etmeye başladı. Biden’ın başkanlık koltuğuna oturduktan sonraki ilk hamlelerinden biri de İran ile nükleer müzakerelere yeniden başlamak oldu. İki ülke temsilcileri arasında Avusturya’nın başkenti Viyana’da toplantılar yapılarak, anlaşmaya geri dönmek için ortak bir zemin üzerinde durulmaya çalışıldı.
İki ülke arasında Viyana’daki müzakere süreci olumlu bir şekilde devam ederken ve bir sonuca ulaşılmak üzereyken İran’da yönetim değişikliği yaşandı. Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’e yakınlığı ile bilinen İbrahim Reisi, İran’ın sekizinci Cumhurbaşkanı oldu. Bu durum, ABD ile devam etmekte olan nükleer müzakerelerin yeniden ele alınmasını beraberinde getirdi.
Eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’den farklı bir politik anlayışa sahip olan Reisi, ABD karşısında daha sert ve tavizsiz politika izliyor. Dini Lider Ali Hamaney’in geçmişte nükleer anlaşma hakkında söylediği sözler göz önünde bulundurulduğunda; Hamaney’e yakınlığı ile bilinen Reisi’nin, ABD ile kısa vadede uzlaşması zor görünüyor.
Göreve geldiği günden itibaren ABD ve Batı dünyasına sert eleştiriler yönelten Reisi, bu ülkeleri verdikleri sözlere bağlı kalmamakla suçluyor. Reisi’nin sürekli dikkat çektiği bir diğer nokta ise İran’ın nükleer anlaşmaya geri dönmesi için tüm ambargoların kaldırılması konusu. Reisi’nin Cumhurbaşkanlığındaki İran, tüm ambargolar kaldırılmadan nükleer anlaşmaya geri dönmek istemiyor. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile arasındaki telefon görüşmesinde Reisi’nin, “Herhangi bir müzakerede İran halkının hakları korunmalı ve ulusumuzun çıkarları sağlanmalıdır” sözleri, bu durumu gözler önüne seriyor.
Tüm bunlarla birlikte, İran’da ekonomik olarak hiçbir şeyin yolunda gitmediğini söylemek mümkün. ABD ve Batı’nın ambargoları karşısında Rusya ve Çin ile ekonomik anlaşmalar imzalayan İran, Asya ile yeni iş birliği alanları arıyor. İran para birimi Tümen’in değerinin çok düşmesi, pahalılığın her geçen gün artması, işsizlik oranlarının yüksek seyretmesi ve koronavirüsten kaynaklı ölüm sayılarının düşürülememesi Reisi hükümetini zorluyor.
Reisi, İran’ın dış politikasının yalnızca nükleer anlaşmadan ibaret olmadığını dile getiriyor. Ancak nükleer anlaşmaya geri dönme konusunda kapıları da kapatmıyor. Kısa vadede olmasa da ilerleyen dönemde iki ülkenin nükleer anlaşmaya geri dönmesi yüksek ihtimal olarak görülüyor.
Bölgesel gelişmeler de göz önünde bulundurulduğunda; ABD ile İran arasında nükleer anlaşmaya geri dönme ihtimalinin fazla olduğu görülüyor. Afganistan’dan tamamen çekilen ABD, Irak’tan da bu yıl sonuna kadar çekilmeyi planlıyor. Biden, İran ile de nükleer anlaşmaya geri dönerek ABD’yi Orta Doğu’daki krizlerden çıkartmak istiyor. Rusya ve Çin ile rekabete yoğunlaşmak isteyen Biden, İran ile Trump dönemindeki krizleri tekrar yaşamak istemiyor.
Diğer yandan ise Reisi hükümeti, yeni dönemde ABD ile ilişkileri iyi olan Körfez ülkeleriyle normalleşmek istiyor. Göreve geldiği gün bu politikasını dile getiren Reisi, İran’ın Körfez’deki komşuları ile yeni bir sayfa açmak istediğine dikkat çekmişti. Son dönemde İran ile Suudi Arabistan arasındaki karşılıklı temaslar da yeni bir dönemin başladığı konusunda önemli işaretler veriyor. Tüm bu gelişmelere bakıldığında; İran ile ABD’nin önümüzdeki dönemde nükleer anlaşmaya geri dönmesi bekleniyor.