Masha Amini’nin ölümü dengeleri değiştirdi: İran’da halkın tepkisi dinmek bilmiyor!

Orta Doğu ve İran Araştırmacıları Mehmet Akif Koç, Arif Keskin ve Veysel Başçı, Ankara Düşünce Okulu adlı Youtube kanalında, İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin “başörtüsünü tam takmadığı” gerekçesiyle alındığı gözaltında hayatını kaybetmesi sonrası yaşanan olayları değerlendirdi. 


İran’da “hicap kurallarına uymadığı” gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini, gördüğü iddia edilen şiddet sonrası 16 Eylül’de yaşamını yitirmişti. Söz konusu olayın ardından sokaklara dökülen İran halkı, hükümetin politikalarını ve Mahsa Amini’nin ölümünü protesto ediyor. Yapılan gösterilerde, özellikle rejim karşıtı sloganlar dikkat çekerken, halkın büyük bir çoğunluğu hükümetin baskıcı politikalarına tepki gösteriyor.

Orta Doğu ve İran Araştırmacıları Mehmet Akif Koç, Arif Keskin ve Veysel Başçı, Ankara Düşünce Okulu adlı YouTube kanalında, İran’da son dönemde yaşanan gelişmeleri ve her geçen gün büyüyen protesto gösterilerinin arkaplanını ve yakın gelecekte yaşanabilecek gelişmeleri değerlendirdi.

Orta Doğu ve İran Araştırmacısı Veysel Başçı, İran’da başörtüsünün kadınlara zorunlu kılınması, halkın bu duruma karşı gösterdiği tepki ve kadınların itirazları konusunda değerlendirmelerde bulundu.

1979’daki İran İslam Devrimi’nin hemen ardından kadınların örtünme konusunun ülkede tartışılmaya başladığına dikkat çeken Başçı, başörtü zorunluluğunun bugünkü uygulanan şekliyle hemen getirilmediğini, bunun tedricen uygulamaya konduğunu söyledi. Başçı, Ayetullah Humeyni’nin, ilk olarak devlet kademelerinde ve bakanlıklarda kadınlar için örtünmeyi zorunlu hale getirdiğini, iki yıl sonra İslami Şura Meclisi tarafından çıkarılan bir yasa ile birlikte ise tüm kadınlar için zorunlu kılındığını ifade etti. 

Devrimin ilk günlerinde; toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenmemiş olan bu durumun;  ulema, entelektüeller ve aydınlar arasında ciddi şekilde tartışıldığını, devrimin önde gelen kimi isimlerinin, hicabın zorunlu kılınmasına karşı çıktıklarını söyleyen İran Araştırmacısı Veysel Başçı; söz konusu dönemde bu kesimler arasında tartışılan konunun hicabın kendisi ya da bireysel oluşu değil toplumdaki kadınların tamamına zorunlu olarak uygulanması olduğunu kaydetti.

Başçı, söz konusu hicap kararının, baba ve oğul Şah dönemlerindeki seküler baskılara karşılık rövanşist hislerle ele alındığını ve dini bir baskı aracına dönüştürüldüğüne dikkat çekti. Başçı, İran İslam Devrimi’nden önceki Pehlevi rejiminde Müslüman kadınına ve hicaba yapılan hakaretleri de dile getirerek, devrimin ardından ‘rövanşist’ duyguların devreye girdiğini ifade etti.

Ayetullah Humeyni’nin bu konudaki kararının net olduğunu belirten Başçı, etrafındaki bazı kişilerin ise hicap meselesini tartışmaya açtığını dile getirdi. Bugün özgürlükçü ve reformist olarak bilinen Hasan Ruhani, Haşimi Rafsancani, Abbas Abdi, Mis Hüseyin Musevi, Zehra Rahneverd gibi isimlerin o dönemde hicap zorunluluğunu hararetli şekilde desteklediklerini söyleyen Başçı, Ayetullah Talakani, Fazlullah Mahallati ve Mehdi Bazergan gibi devrimin kurucu kadroları arasında yer almış kimi aklı selim liberal isimlerin ise hicabın toplumsallaştırılmasına karşı olduklarını belirtti. 

Dr. Veysel Başçı, İran’da “İrşad Devriyeleri” olarak adlandırılan ahlak polislerinin ne zaman kurulduğu konusuna da değindi. İrşad Devriyeleri’nin resmî olarak kuruluşunun 2005 yılında olduğunu söyleyen Başçı, gerçekte ise devrimden hemen sonra benzer grupların ortaya çıktığını vurguladı. Devrim komiteleri adı verilen grupların ilk günden sahada olduğunu belirten Başçı, bu tarz grupların, insanların toplum yaşamına ve yaşam tarzlarına müdahale ettiğine dikkat çekti. Dr. Başçı ayrıca, bu grupların, insanların hem dünyasına hem de ahiretine müdahale etme yetkisini kendilerinde gördüğünü, meşruiyetlerini de Kuran’dan ve ülkedeki mevcut yasalardan aldıklarını belirtti.  

Mehmet Akif Koç: “İNSANLAR SADECE BAŞÖRTÜSÜ ZORUNLULUĞUNU PROTESTO ETMİYOR”

Mehmet Akif Koç ise İran’da daha önce de çok sayıda kadının benzer şartlar altında darp edildiğini ve hayatını kaybettiğini dile getirirken, Mahsa Amini’nin ölümünün ülke içinde ve uluslararası alanda daha büyük yankı uyandırdığına dikkat çekti ve bunun sebepleri üzerinde iyi düşünmek gerektiğini kaydetti.

Mahsa Amini’nin bu şartlarda ölümünün çok acı bir olay olduğunu söyleyen Koç, sokaklarda bu olayı protesto eden üç farklı grubun dikkat çektiğini belirtti. Mehmet Akif Koç, bu gruplardan ilkinin, rejimin uygulamalarına ve politikalarına karşı çıkan, başörtüsü meselesinden dolayı bir araya gelen gruplar olduğunu ve sokaklarda bunların ağırlıkta olduğunu söyledi. Koç, ikinci olarak saltanat taraftarları ve Halkın Mücahitleri bağlantılı grupların sokaklara indiğine dair birtakım haberlerin de dolaşımda olduğunu kaydetti. Mehmet Akif Koç, üçüncü olarak ise etnik azınlıkları temsil iddiasındaki ayrılıkçı grupların da az da olsa sokaklara döküldüğüne işaret etti. 

İran halkının sokaklara dökülmesinde sadece başörtüsü zorunluluğunun ve Mahsa Amini olayının etkili olmadığına dikkat çeken Koç, halkın bu gösterilerde farklı şikayetlerini de dile getirdiği değerlendirmesinde bulundu.

Arif Keskin: “GÖSTERİLERİ AYRILIKÇI GRUPLAR ORGANİZE ETMEDİ, HALK GERÇEKLEŞTİRDİ”

Orta Doğu ve İran Araştırmacısı Arif Keskin, gösterilerin başlaması ve seyri ile iligili olarak etnik temelli politik örgütleri işaret ederek; “Örneğin, Halkın mücahitleri ve Monarşi yanlısı gibi, iddiaları hiçbir zaman doğru olmuyor. Bu gruplar onlarca defa çağrı yaptılar ancak halkı bir araya getirmeyi başaramadılar. Bu gruplar, halkın kendiliğinden gerçekleştirdiği gösterlere her zaman sahip çıkmaya kalkıştılar” dedi. Keskin, İran hükümetinin olayları bastırmak için sahada ayrılıkçı güçlerin olduğu söylemini yaydığına da dikkat çekti.

Konu ile ilgili daha önce yayımlanan iki rapora değinen Keskin, Rafsancani ve Hatemi dönemlerinde yaşanan siyasi ve ekonomik protestoları örnek gösterdi. Keskin, İranlı istihbarat birimleri tarafından hazırlanan raporlarda, bu gösterilere katılanların kimler olduğunun ortaya konulduğunun da altını çizdi.

Söz konusu raporlardan birini hazırlayanın o dönem İstihbarat Bakan Yardımcısı görevinde bulunan Ali Rebii olduğunu ifade eden Keskin, paylaşılan bilgilerle gösterilere katılanların birçoğunun lise mezunu olduğunun ve herhangi bir örgüte mensup olmadığının ortaya çıktığını kaydetti. Keskin, bu rapor ile birlikte İran’da gösterilere katılanların tamamen halk olduğunun ispat edildiğini vurguladı.

Keskin, Mahsa Amini’nin öldürülmesinden sonra da halkın kitlesel olarak sokaklara döküldüğünü ve yaşanan protesto gösterilerinde hiçbir örgütün olmadığını söyledi. Daha sonra birtakım örgütlerin protesto gösterilerine katılmış olabileceğine işaret eden Keskin, ancak bu gösterileri organize edenlerin ayrılıkçı gruplar olmadığının altını çizdi. İran Araştırmacısı Arif Keskin, söz konusu ayrılıkçı grupların daha önce defalarca kez halkı sokaklara dökmeye çalıştığını ancak hiçbirinde başarılı olmadıklarını ifade etti.

Keskin daha sonra ise İran’ın çok güçlü bir istihbarat devleti olduğunu dile getirerek, Mahsa Amini’nin öldürülmesinde (iddia edilenin aksine) etnik kökeninin değil, kadın olmasının öncelikle rol oynadığını ifade etti. Kürt kökenli vatandaşların İran’da mazlum olduklarını belirten Keskin, bununla birlikte Mahsa Amini’nin öldürülme nedeninin etnik mensubiyeti değil, yalnızca kadın olması olduğunun özellikle altını çizdi. Keskin, Amini’nin öldürülmesinin ardından sokağa dökülen halkın eylemlerine sahip çıkanlara da “Kadınların öncülüğünde gerçekleşen toplumsal gösterilerden milliyetçilik devşirmek ahlaki ve siyasi olarak yanlıştır” sözleri ile seslendi. 

1979’dan bu yana İran’da İrşad Devriyeleri gibi grupların olduğuna işaret eden Keskin, bu grupların her zaman aynı suçları işlediklerine dikkat çekti.