Petrol ile gündeme gelen Venezuela'nın bilinmeyen madeni: Koltan
ABD ve Avrupa'nın Ukrayna'yı işgal eden Rusya'ya yönelik yaptırımlarına petrolü de dahil etmesi, dünya genelinde fiyatların hızla tırmanmasına neden oldu. Ülkelerin enerji arayışları devam ederken sürpriz ABD - Venezuela görüşmesinin yankıları ise sürüyor. Yaptırımlar ile Venezuela'nın küresel pazarda varlık göstermesini engelleyen ABD'nin hedefi yalnızca ülkedeki petrol mü? Venezuela'da 2009 yılında keşfedilen Koltan küresel siyasete nasıl yön verdi?
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, özellikle Avrupa’da başta doğalgaz olmak üzere birden fazla yeraltı kaynağına erişime de yaptırım uygulanmasına neden oldu.
Rusya’dan dünyaya yayılan petrol başta olmak üzere demir, çelik, ahşap, demiryolu konteyneri, bakır, alüminyum, gümüş, demir vb. birden fazla yeraltı kaynağının üretim zincirine ket vururken, başta ABD olmak üzere Batılı güçler yeni hammadde arayışını sürdürüyor.
Türkiye’nin jeopolitik ve bürokratik önemi Rusya - Ukrayna savaşında ara bulucu olarak ön plana çıkarken farklı coğrafyalar da sanayi üretiminin devamı için elzem konuma geldi.
KÖRFEZ İLE PETROL GÖRÜŞMELERİ
Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgalinin ardından Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere ve Avrupa Birliği (AB) çeşitli yaptırım kararları aldı. Oligarkların varlıklarına el konulurken aynı zamanda Moskova yönetiminden önemli isimler yaptırımlara dahil edildi.
ABD: Petrol, gaz ve kömür ithalatını tamamen yasakladı.
İngiltere: Rus petrolünün ithalatını yıl sonuna kadar aşamalı olarak durdurma kararı aldı.
Avrupa Birliği (AB): Gaz ithalatını üçte iki oranında azaltma kararı aldı.
Rusya karşı hamle olarak Kuzey Akım 2’den Avrupa’ya gaz akışını kesti. Rus gazını en fazla kullanan ülke Almanya. Hemen ardından İtalya, Belarus, Türkiye ve Hollanda ilk beşi oluşturuyor.
Avrupa, Rus gazının ithalatını kesmesinin ardından Nijerya, Cezayir veya Katar’ı tercih edebilirken Türkiye, Rusya ile ilişkilerinde uzlaşmacı bir politika izleyerek yaptırım politikalarının dışında konumlanıyor. Buna karşın Avrupa genelinde enerji fiyatlarında büyük oranda artış bekleniyor.
Açıklanan kararların ardından petrol fiyatlarında hızlı yükseliş görüldü. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Venezuela’nın devreye girmesi ile yeniden 100 dolar bandınına altına geriledi.
Orta Doğu ülkelerinin aksine petrol fiyatlarının gerilemesinde rol oynayan en önemli aktör ise Venezuela oldu.
VENEZUELA NEDEN ÖNEMLİ?
Venezuela, yani resmi adıyla Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti, 1522 yılında İspanya tarafından sömürgeleştirilmesinden bu yana siyasi dengenin sağlanamadığı Latin Amerika ülkelerinden birisi.
Bir süre Kolombiya Cumhuriyeti’nin hegemonyasında yaşadıktan sonra 1811 yılında İspanya’ya karşı bağımsızlığını ilan eden ilk ülke olmaları, 19 ve 20’inci yüzyıllarda askeri diktatörlük ile yönetilmesinin önüne geçemezken, yalnızca 1958 yılından bu yana hükümetler seçim ile göreve gelebiliyor.
Askeri darbenin ardından 1952 yılında göreve Marcos Pérez Jiménez gelmiş, 1958 yılında Punto Fijo anlaşmasından sonra seçimle gelen Rómulo Betancourt dışında 1999 yılında Beşinci Cumhuriyet Hareketi ve Birleşik Sosyalist Parti’den iktidara gelen Hugo Chávez’e kadar seçilenler Sosyal Demokrat ve Hristiyan Demokrat parti üyeleri olmuştur.
2017 yılı verilerine göre İnsani Gelişme Endeksi listesinde 113’üncü sırada olan ülkede, 1989 Caracazo olaylarından bu yana sürekli olarak siyasi kargaşa hakim. 1992 yılındaki iki darbe girişimi, 1989 yılından bu yana ülkede yaşanan ekonomik krizin siyasi etkilerinin ortaya çıkmasına neden olan birden fazla olayın da ana nedeni.
1982 yılında, profesyonel bir asker olan Hugo Chávez’in devrim ile ülke yönetime gelmesinin ardından ülkede gerçekleştirilen bir dizi reform, ana hattın da neoliberalizme karşı konumlanmasında rol oynar.
2002 yılında muhalif bir darbeyle indirilen Hugo Chávez, barriosta yaşayan halkın darbecilere karşı iki gün süren protestolarının ardından 2006 tarihinde Venezuela'da yapılan devlet başkanlığı seçimini kazanarak 2012’ye kadar görev yapmıştır.
ABD dışında İran, Belarus, Kuzey Kore, Küba ve Suriye gibi farklı coğrafyalar ile ilişkiler kuran Chávez, ülkesindeki yoksulluğa, barınma ve çalışma gibi temel haklardan yoksunluğa karşı sosyalizmi savunmuş, 2006 yılında yaptığı BM konuşmasında, ABD Başkanı Bush’u işaret ederek sarf ettiği, “Şeytan dün buradaydı” sözleri ile hafızalara kazınmıştı.
5 Mart 2013'te hayatını kaybeden Hugo Chávez, koltuğunu halefi olarak belirlediği Nicolas Maduro’ya bırakmış, öğrencisi ve destekçisi olan Nicolas Maduro üç gün sonra yemin ederek göreve başlamıştı. Fakat 2015 yılındaki seçimlerde çoğunluğu muhalefetin ele geçirdiği Venezuela’da, Ulusal Meclis'in henüz 35 yaşındaki Başkanı Jose Guaido’nun da kendini başkan ilan etmesinin ardından yapılan 2018 seçimleri de ülke içerisinde kaosa neden olmuştu.
Maduro’nun görevde olduğu yaklaşık on yıllık sürede ülke ekonomisinin dörtte üçten fazla küçülmesi, tepkilerle birlikte ‘yabancı’ları da getirdi.
Latin Amerika ülkelerindeki siyasi kriz elbette yalnızca Venezuela’da yaşanmıyor fakat Chávez ve Maduro döneminin diğer önemli faktörleri olarak Çin ve Rusya öne çıkıyor.
ABD’nin arka bahçesi olan Latin Amerika ülkeleri ile 2000’li yıllardan bu yana ilişkilerini geliştiren Çin ve Rusya, Washington yönetiminin bölgedeki etkinliğini kırmak için de gerekli hamleleri yapmaktan çekinmemişti. Silah yardımlarının yanı sıra ülkelerin şekillenmesinde de rol oynayan Asya bloğu, bugün yaşanan petrol krizi ile gündeme gelen Venezuela’nın
Denklemin en kritik ayağını oluşturan Çin ise ABD tarafından Rusya’ya destek vermemesi konusunda uyarıldı. Oysa Çin, Rusya ile ilişkilerini normal seyrinde sürdüreceğini daha ilk günden açıklayan ülkeler arasındaydı.
VENEZUELA’DAKİ YERALTI KAYNAKLARI NELER?
Venezuela’nın 2020 rakamlarına göre 303.806 milyon varil petrol rezervi keşfedilmesi, ham madde ihtiyacı açısından tüm gözleri, 23 Kasım 2021’de yeniden göreve gelen Maduro hükümetine çevirdi. ABD ve Batı Rusya’dan bağımsız enerji kaynakları ararken bulunan rezerv, yeni politikaları da beraberinde getirdi. Fakat Venezuela’nın önem yalnızca petrolden kaynaklanmıyor.
Koronavirüs (Covid-19) pandemisi sonrasında dünyada yaşanan tedarik zinciri sıkıntısı, ‘çip krizi’ ile doğru orantılı olarak birden fazla sektörde üretimin durmasına neden oldu. Buna gerekçe olarak da Çin’in Güney Çin Denizi’nde bekleyen gemilere yönelik politikaları gösterildi.
Elbette bu yorum yanlış değildi ve fakat eksikti ve neden tüm dünyanın Çin’den gelebilecek değerli madenlere neden bu kadar bağımlı olduğunu açıklamaktan da oldukça uzaktı.
ÇİN’İN DEĞERLİ MADENLERİ NELER?
Çin topraklarında Volfram başta olmak üzere altın, gümüş, platin, doğal gaz ve kömür bulunuyor. Fakat 07.09.2004 tarihli Sanki Business Gazetesi’nde yer alan bir habere göre, Doğu Türkistan bölgesi, Çin ekonomisini ayakta tutan madenlerin ana kaynağını oluşturuyor. Özellikle bölgede keşfedilen petrol rezervi, İran ve Irak’ın 10 katı.
Çin’in dünyaya ihraç ettiği değerli madenlerin hiçbiri ‘çip’ ve ‘elektronik’ üretiminde kullanılmazken Güney Çin Denizi’nde bekletilen gemiler nasıl oluyor da tedarik zincirini aksatarak üretimin durmasına neden olabiliyor?
Rüzgar tribünlerinden elektrikli otomobillere kadar sayısız ileri teknoloji ürününün ham madde kaynağının yüzde 95’ini elinde bulunduran Çin, bu kaynakları yalnızca kendi topraklarında elde etmiyor.
Küresel sermaye gruplarının en çok ihtiyaç duyduğu ham madde; Koltan.
Afrika’da çıkarılan Niyobyum elementi bulunduran Kolumbit ile Tantalyum elementi bulunduran Tantalit minerallerinin ortak adını alan Koltan için Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin hem kurtarıcısı hem de cezası demek çok da yanlış olmaz.
Cep telefonu, laptop, radyo, pil, nükleer teknoloji, paslanmaz çelik, biyotıp sentleri, yapay kemik uygulamaları, uzay çalışmaları vb. Bugünün teknolojisi birden fazla alanda temel ham madde olan Koltan’ın ana kaynağı ise Demokratik Kongo Cumhuriyeti.
Fakat Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki Koltan madenlerinin büyük bölümünün işletmesi Çin menşeili şirketlere ait ve bölgede bir milyondan fazla Çinli yaşıyor. Tedarik zincirindeki aksamanın ana kaynağının Çin olması da bundan kaynaklanıyor.
‘İnsanlık tarihinde en çok kan döklen coğrafya’ olarak bilinen Demokratik Kongo Cumhuriyeti bu değerli kaynağı ‘Çatışma Madeni’ olarak adlandırırken Koltan’ın elde edilebildiği bir diğer coğrafya da Venezuela.
Petrol, doğal gaz, alüminyum, mineral, demir, boksit, kimyasal tarım ürünleri ile birlikte dünyanın dördüncü büyük altın rezervine sahip olan Venezuela, ’Mavi Altın’ olarak da bilinen Koltan’ın bulunmasının ardından tüm küresel güçlerin rekabet alanına dönüştü.
Modern askeri silahlar, nükleer silahlarda aşırı ısınmayı öneleme, akıllı bombaların güdüm kontrol sistemleri, İHA ve robot & silah sistemlerinin yerleşik navigasyonlarının inşa edilmesinde kullanılan Koltan, Çin ve Rusya’nın da bölgede bulunmasının nedenlerinin başında geliyor.
ABD eski başkanı Barack Obama döneminde ülkede uygulanan yaptırımlar, Kolatan madenlerinin bulunduğu bölgelerdeki paramiliter güçlerin ticari önemli oranda elinde bulundurmasından kaynaklanıyordu.
Tierra Blanca bölgesi, Parguaza Nehri yakınlarında elle çıkarılan maden, uzun süre bölge halkı tarafından ABD’ye satılmış. Fakat 2009 yılından sonra Kolombiya ve Brezilya üzerinden dünya pazarına açılma çabası da Washington yönetimi tarafından pek hoş karşılanmamış.
2009’da Devlet Başkanı Hugo Chávez döneminden bu yana ülke ekonomisinin ana kaynaklarından birini oluşturan maden yine de Venezuela’ya refah ve güçlü bir ekonomik sistemden çok kaos ve fakirlik getirmesiyle kayıtlara geçmiş.
Son olarak 24 Mart 2019'da Rusya bölgeye askeri teçhizat ve asker göndermesi ise krizi görünür hale getiren unsurlardan biris oldu. Ülke, en değerli madenlerden birine sahip olmasına rağmen yaptırımlar nedeniyle satış yapamadığından borçları temerrüte düştü ve Deutschebank ile Citibank söz konusu borçlar nedeniyle 1,4 milyar dolarlık altın rezervine el koydu.
Ülkedeki tüm dağıtım zinciri gizli faaliyet yürütürken operatörler, aracılar derken kaçakçıların sisteme dahil olması Rusya ve Çin’e alan açarak bölgeye silah satışlarını artırmalarına, ticari faaliyetlerde pay almalarına, dünya pazarında en çok ihtiyaç duyulan bir madene kısa sürede hakim olmalarına neden oldu.
ABD, Rusya’dan petrol ithalatını yasaklamasının ardından ilk olarak Suudi Arabistan’ın kapısını çalsa da aradığı yanıtı Venezuela’da buldu. Görüşmelerin ardından olumlu mesaj verilememesine rağmen Maduro hükümeti iki ABD’li mahkumu serbest bıraktı.
Venezuela Dışişleri Bakanı Felix Plasencia, Moskova'ya "sadık kalarak" ABD'ye petrol satmaya hazır olduklarını söylemişti.
Washington yönetimi görüşmelere gelen tepkilerin ardından geri adım atarken önümüzdeki günlerde Venezuela’dan ithalatı engelleyen ve kaçak ticaret yapanları en ağır şekilde cezalandırmayı vadeden yaptırımların da Senato’da yeniden gündeme gelmesi kaçınılmaz olacak.
“İmparatorluk” ile sömürge ilişkisi olarak nitelendirilen görüşmelerin sonunda, Washington yönetimi propaganda aracı haline getirilen yaptırımların ardından Moskova yönetiminin Latin Amerika’da da etkinliğini kırabilecek mi bilinmez ama; Maduro’nun elini gördüğü ABD’ye tavrının aynı olmayacağı yadsınamaz bir gerçek.