Yeni Marshall yardımı aşı mı para mı?
Marshall Planı ile yapılmak istenenler, aynı hedef doğrultusunda ve farklı özneler tarafından uygulanıyor. Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesi, F-35 Programı, aşı dağıtım politikaları ve son olarak G7 liderlerinin sunduğu “Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et” girişimi, ülkelerin ekonomik, siyasi ve askeri bağımsızlıklarını ellerinden alarak bağımlı hale gelmeleri için geliştirilen projeler.
G7 ülkeleri, Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesine karşı koymak amacıyla geliştirilen “Build Back Better World (B3W)” yani “Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et” adlı altyapı girişimini duyurdu.
Çin’in projesi, orta ve düşük gelirli ülkelerin altyapı ihtiyaçlarını karşılaması ve ülke ekonomilerini kendine bağımlı hale getirmesi esasına dayanıyor. Aslında bu yeni bir yöntem değil. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından uygulanan Marshall Planı da aynı doğrultuda uygulanmıştı.
Batı ülkelerinin eski taktikleriyle pastadaki büyük payı Çin’e bırakmak istememelerinin yanı sıra, Covid-19 aşı dağıtımındaki adaletsizlik de bu duruma eşdeğer bir anlam içeriyor. Birçok gelişmiş Batı ülkesi, aşı stoklarını doldurmasının ardından orta ve düşük gelirli ülkelere aşı yardımı yapmayı teklif ediyor. Peki, ne karşılığında?
AVRUPA’NIN YENİDEN İNŞASI
ABD’de dönemin Dışişleri Bakanı George Marhall’ın adıyla anılan Marshall Planı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ekonomik çöküş yaşayan Avrupa ülkelerinin yeniden yapılandırılmasını içeren programın bir parçasıydı. Yardım kapsamında, 1948-1952 yılları arasında, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkeye toplamda 15 milyar dolarlık hibe sağlandı.
Marshall Planı hibeleri, önceki Birleşmiş Milletler Yardım ve Rehabilitasyon İdaresi (UNRRA) yardımından çok daha yüksek olmayan bir oranda sağlandı. 1948 ile 1951 yılları arasında milli gelirinin yüzde 3'ünden daha azı oranında yardım alan ülkelerin GSYİH büyümesindeki artış ise sadece yüzde 0,3 oranında gerçekleşti.
Öte yandan, Fransa ve İngiltere’den daha az yardım alan Batı Almanya’nın en hızlı toparlanan ülke olması, alınan yardım miktarı ile iyileşme hızı arasında bir ilişki olmadığını gösterdi. Alman analist Werner Abelshauser, 1945'ten 1951'e kadar Batı Almanya ekonomisine ilişkin incelemesinde, "dış yardımın toparlanmayı başlatmak veya devam ettirmek için çok önemli olmadığı" sonucuna vardı.
Marshall Planı kapsamında verilen hibe krediler, ABD’nin Batı Avrupa üzerinde kontrol sağlamasını amaçlıyordu. Noam Chomsky, Marshall Planı'nı değerlendirirken, "Avrupa'da büyük miktarlarda özel ABD yatırımı için zemin hazırladığını ve modern ulus ötesi şirketlerin temelini oluşturduğunu" ifade etti.
ÇİN’İN MARSHALL PLANI: BİR KUŞAK BİR YOL
Bir Kuşak Bir Yol projesi kapsamında birçok ülkede altyapı yatırımı yapan Çin, bu proje ile insanları birbirine yakınlaştıracağını, ülkeler arasında siyasi uyum sağlanacağını, ekonomiler arasında finansal bütünlük oluşacağını ve kazan-kazan ilkesi çerçevesinde tüm tarafların refaha ulaşacağını iddia ediyor.
Başkan Xi Jiping tarafından 2013 yılında duyurulan proje, ürünlerin tüketicilere daha hızlı ulaşmasını sağlayarak yeni pazarlar açacak. Bu sayede Çin, tren, deniz ve kara yolları ile ekonomisini dünyaya bağlayacak.
Proje güzergahında bulunan ülkelere bugüne kadar yaklaşık 70 ülkede 21 milyar dolar yatırım yapıldı. Ülkeler ise bu durumu büyük bir fırsat olarak değerlendirdi.
Ancak Çin, bu proje ile ülkeleri kendi yatırımlarına açmak, Yuan'ı daha güçlü bir para birimi haline getirmek ve nihayetinde ekonomik ve politik olarak bir süper güç olmak istiyor. Kazan-kazan söyleminin aksine proje yatırımı alan bazı ülkelerde ciddi ekonomik sorunlar yaşanmaya başladı bile.
Çin'in borç diplomasisi, kredi verdiği orta ve düşük gelirli ülkelerin borçlarını ödeyememesi sonucunda ekonomik ve siyasi bağımsızlıklarını ipotek altına almaktan geçiyor. Ülkelerin ihtiyaç duyduğu altyapı projelerini destekleyen Çin, bu bölgelerde bir nevi kendi üslerini kuruyor.
F-35 PROGRAMI VE ASKERİ BAĞIMLILIK
Dünyadaki askeri gücün büyük bir bölümünü elinde tutan ABD, diğer ülkelere de bu alanda nüfuz edebiliyor. Bunun en büyük nedeni ise üretimi elinde tutması. Ülkelerin askeri silah ihracatında ABD’den izinsiz bir eylemde bulunması oldukça zor.
Müttefiklerini kendine bağımlı hale getiren ABD, askeri alandaki nüfuzunu artırabilmek için F-35 programını kullanıyor. Ancak Çin’in projesinden farklı olarak ABD’nin uyguladığı yöntem daha kritik. Çünkü silah üretimi, altyapı inşasına kıyasla çok daha zor ve karmaşık bir konu.
Çin, Sri Lanka'nın borcunu geri ödeyememesinden sonra 99 yıl boyunca Sri Lanka’daki limanı devraldı. F-35 programında ise bir devletin güvenlik politikaları onlarca yıl boyunca ABD'ye bağımlı hale geliyor. 2005 yılında İsrail'in Çin'e insansız hava aracı parçaları satmasına misilleme olarak İsrail'in F-35 programına katılımı askıya alınmıştı. Ardından İsrail bu satışları durdurdu.
Benzer bir şekilde Türkiye de Rusya’dan S-400 füzesi alması nedeniyle F-35 programından çıkarıldı. Üstelik Türkiye’nin programdaki faaliyetleri F-35 almanın da ötesinde. Türk şirketleri F-35 savaş uçağının 900'den fazla parçasını üretiyor. Bu parçalar gövde ekseni, roket motoru sistemleri, kokpit görüş sistemleri ve iniş takımlarını içeriyor. Dolayısıyla F-35 programı aynı zamanda Türk savunma ekosisteminin yüz milyonlarca dolarlık portföyüne sahip olduğu binlerce istihdam yaratan bir projeydi.
AŞI POLİTİKALARINDA BATI İKİYÜZLÜLÜĞÜ
Covid-19 aşısının bulunmasından itibaren Batılı ve zengin ülkeler aşı stoklamaya başladı. Tüm dünyada milyonlarca insanın hayatını kaybettiği salgında bu ülkeler, kendilerine birkaç yıl yetecek aşıyı tedarik etti.
G7 liderleri, Çin’in genişleyen aşı diplomasisine karşı koyabilmek için yoksul ülkelere milyonlarca aşı vaadinde bulundu.
Çin, 66 ülkeye yardım olarak aşı gönderdi. Ayrıca Küresel Aşılar ve Bağışıklama Birliği (GAVI) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından desteklenen COVAX'a da 10 milyon doz aşı tedariki sözü verdi.
ABD Başkanı Joe Biden, ülkesini tek süper güç ve dünya liderliği koltuğuna yeniden oturtabilmek için çalışmalara başladı. NATO Zirvesi’nden çıkan Çin karşıtlığı ve Biden’ın dış politika hamleleri de ABD’nin müttefik ülkeleri arkasına alarak eski günlerine dönmek istediğini gösterir nitelikte.
Beyaz Saray yetkilileri tarafından yapılan açıklamada, yoksul ülkelere 500 milyon doz Pfizer-BioNTech aşısı dağıtılacağı belirtildi.
G7 Liderler Zirvesi kapsamında İngiltere’de konuşan Biden, “ABD, İkinci Dünya Savaşı sırasında demokrasinin cephaneliği olduğu gibi, koronavirüse karşı da aşıların cephaneliği olacak” açıklamasını yaptı.
“DAHA İYİ BİR DÜNYAYI YENİDEN İNŞA ET”
G7 ülkelerinin (Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Birleşik Krallık, Almanya, İtalya, Fransa ve Japonya) liderleri, “Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et” adlı girişimi duyurdu. Liderler, Çin’in ülkeleri yönetilemez borçlara mahkum ettiği Bir Kuşak Bir Yol projesiyle doğrudan rekabet etmeyi amaçlıyor.
ABD'li yetkililer, 2035 yılına kadar 14 trilyon dolarlık bir altyapı açığı oluşacağını tahmin ettiklerini söyledi.
Biden yönetimi tarafından da desteklenen girişime yönelik Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamada, “gelişmekte olan dünyada Covid-19 salgını ile artan 40+ trilyon dolarlık altyapı ihtiyacının giderilmesine yardımcı olmayı” hedefledikleri ifade edildi.
Çin’in projesinin aksine G7 liderlerinin girişiminin uluslararası çevre ve çalışma standartlarına uygun olacağı belirtildi.
“Daha İyinin Yeniden İnşası” söylemi daha önceden de sıkça kullanılan bir ifade. Özellikle pandemi döneminde yaşanan ekonomik zorluklarla mücadele kapsamında kullanılan söylem, OECD, Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Doğayı Koruma Vakfı ve hatta Biden’ın seçim kampanyasında da kullanıldı.
AŞI MI PARA MI?
Ülkelerin karşılıklı bağımlılığının oluşması uluslararası denklemde kaçınılmaz bir gerçek. Ancak başta ABD olmak üzere Batılı güçlerin yardım adı altında uyguladığı politikalar, sömürgeciliğin bir maskesi haline geldi.
Marshall Planı ile yapılmak istenenler, aynı hedef doğrultusunda ve farklı özneler tarafından uygulanıyor. Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesi, F-35 Programı, aşı dağıtım politikaları ve son olarak G7 liderlerinin sunduğu “Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et” girişimi, ülkelerin ekonomik, siyasi ve askeri bağımsızlıklarını ellerinden alarak bağımlı hale gelmeleri için geliştirilen projeler.
Covid-19 salgını nedeniyle siyasi ve ekonomik krizde olan ülkeler, bu denklemde ya parayı ya da aşıyı tercih ederek Batılı ülkelerin tuzağına düşüyor.
*Manşet/Kapak Resim: The New York Times