İslamofobi'nin yeni 11 Eylül'ü

HAMAS'ın İsrail topraklarında gerçekleştirdiği saldırıların ardından İslamofobi Batı'da yeniden tırmanışa geçti. Müslüman azınlıklara karşı saldırılar %200 oranında arttı.

Orkun Elmacıgil
orkunelmacgil@intell4global.com

16 Ekim tarihinde ABD’nin Chicago eyaletinde 6 yaşındaki Filistinli bir çocuk ve annesi yıllardır komşuları olan kişi tarafından saldırıya uğramış, defalarca kez bıçaklanan küçük çocuk kurtarılamayarak yaşamını yitirmişti. Polis yetkilileri olayın bir nefret suçu olduğunu, failin saldırı esnasında “Bütün Müslümanlar Ölmeli” diyerek bağırdığını bildirdi. Polis açıklamasında aktarılanlara göre yaşananlar İsrail ile HAMAS arasında yaşanan savaşın doğurduğu nefretin sonucuydu.

7 Ekim’de gerçekleşen HAMAS saldırılarının ardından başlayan İsrail operasyonları 10 bine yakın sivil Filistinli’nin hayatını kaybetmesine sebep olurken, dünya genelinde de müslüman karşıtı eylemler yukarıdaki vahşi saldırı örneğindeki gibi artıyor.

Amerikan İslam İlişkileri Konseyi’nin açıkladığı rapora göre İsrail ile Hamas arasında patlak veren savaşın ardından yalnızca 3 hafta içinde ülke genelindeki İslamofobik saldırılar % 182 oranında arttı. 800’e yakın İslam düşmanlığı içeren saldırının arasında hakaret, fiziksel saldırı ve tehdit gibi nefret suçları bulunuyor.

Bununla birlikte Fransa’dan, İngiltere’ye bir çok Batılı devlet Gazze’de bir ayı aşkındır süren bombardıman sonucu ortaya çıkan insanlık dramına ve sivil kayıplara karşı düzenlenecek eylemleri de yasaklayarak İsrail’in saldırganlığına karşı oluşabilecek her türlü toplumsal tepkiyi kısıtlamaya çalışıyor.

Marjinal sağcı teröristlerden, devlet idaresinin koyduğu yasaklarına değin Batı ülkelerinde yaşayan müslüman azınlıkların yeni bir 11 Eylül vakasıyla karşı karşıya olabileceğine dair pek çok emare bir bir hayata geçiyor. Araştırmalara göre 11 Eylül 2001’de ABD’de gerçekleştirilen terör saldırıların ardından müslümanların %65’i İslamofobik saldırılara maruz kalmıştı. Medyadan, kamusal alana müslümanlığa ait imgeler terörizm ve olağan bir şüpheyle eşdeğer görülmüş, Irak’a gerçekleşen ABD müdahalesiyle sonucu milyonlarca insanın hayatını etkileyecek bir sürecin önü açılmıştı.

7 Ekim, Ortadoğu için bir milat olarak görülebileceği gibi zaten pek çok alanda hak ihlallerine maruz kalan Batılı devletlerde yaşayan müslümanlar için de yeni bir nefret dalgasına dönüşüyor. Sadece bir içinde Almanya’da saldırıya uğrayan camilerin sayısı 40’ı aştı, Hamas saldırılarının ardından iki hafta içerisinde sadece Londra şehrinde yaklaşık 101 kişi müslüman oldukları gerekçesiyle maddi ya da manevi saldırıya uğradı.

Bunlar yaşanırken AB ve ABD’nin savaş sürecinde İsrail’e tam desteğini ilan etmesi, Gazze’de yaşanan büyük katliama yönelik düzgün bir itirazın dahi yapılamaması İslamofobik saldırıların, devlet otoritelerinden cesaret almasına yol açıyor. İslamofobi olağanlaşırken, Batılı devletlerin azınlığı müslümanalar olağandışı nesneler haline getiriliyor.

Fransa’nın tüm kentlerinde 190 bini aşkın kişinin katılımıyla düzenlenen “Antisemitizm” karşıtı protestolar ülkenin tüm gündemini işgal ederken, Gazze’ye destek yürüyüşlerine izin dahi verilmemesi kamuoyunda müslüman azınlığın görünürlüğünün ve haksızlığa karşı söz söyleyebilen özneler olmasının da önünü tıkıyor.

AB ülkeleri ve ABD’nin Gazze’deki ardı arkası kesilmeyen katliamlara uluslararası ilişkiler seviyesinde sessiz kalması, buna karşın kendi ülkelerinde yükselen toplumsal tüm sesleri de yasaklar ve sansür yoluyla kısmaya çalışması 7 Ekim saldırılarının , İslamofobik saldırıların daha da tırmanışa geçeceği ikinci bir 11 Eylül vakası olabilecek olması ihtimalini günden güne arttırıyor.