Rusya-Ukrayna savaşının ardından AB ordusu kavramı yeniden gündemde
Rusya-Ukrayna savaşının çıkmasının ardından neredeyse tüm Avrupa ülkeleri, kendi güvenliği konusunda endişeli durumda. Batı ülkeleri ayrıca uzun yıllardır askeri olarak ABD’den bağımsız olmayı hedefliyor. Peki, Ukrayna krizinin ardından Avrupa ordusu kavramı yeniden gündeme gelebilir mi? AB ülkeleri bu konuda hangi adımları atıyor?
AB üyesi ülkelerin dışişleri ve savunma bakanları Pazartesi günü Brüksel’de bir araya gelerek kritik bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda, birliğin yeni savunma stratejisi bakanlar tarafından onaylandı.
Söz konusu toplantıda, AB’nin ilerleyen dönemdeki yeni stratejik yol haritası belirlendi. Bu kapsamda, 2025 yılına kadar Avrupa’nın “en iyi şekilde eğitilmiş ve kriz durumlarında hızla konuşlanma yeteneğine sahip, 5 bin kişiye kadar bir müdahale gücüne” sahip olması planlandı.
Bu müdahale gücünün Avrupa Birliği vatandaşlarının çatışma bölgelerinden tahliye edilmesi için kullanılması öngörülüyor. Ayrıca bu gücün 2025 yılına kadar faaliyetlerine başlaması bekleniyor.
Söz konusu müdahale gücünün, 15 yıl önce kurulan ancak yeterli finansmanın olmaması nedeniyle hiçbir zaman faaliyete geçemeyen 1500 kişilik kuvvete alternatif olması öngörülüyor.
Söz konusu plan, toplantıya katılım gösteren 54 savunma ve dışişleri bakanı tarafından onaylandı. Bu müdahale gücünün oluşturulması ile birlikte, AB’nin askeri alanda ABD’ye olan bağımlılığının azaltılması hedefleniyor.
BBC Türkçe’nin haberine göre, AB ülkelerinin bakanları, Afganistan’da Taliban yönetiminin ele geçirdiği Kabil’den tahliyeler konusunda ABD’ye bağımlı hale gelindiğinin altını çizdi. AB bakanları, müdahale gücünün, bu durumun tekrar yaşanmamasına katkı sağlayacağı görüşünde.
Yeni savunma stratejisinin 2030’a kadar olan dönemi kapsaması öngörülürken, bu süreçte AB’yi tehdit eden tehlikelerin haritalarının çıkartılması ve birliğin daha yakın savunma iş birliği içerisinde olması planlanıyor. Ayrıca AB ülkelerinin, önümüzdeki dönemde savunma bütçelerini artırmaları bekleniyor.
AB dış politika temsilcisi Josep Borrell, düzenlediği basın toplantısında, “Avrupa Birliği tehlikede. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sadece laf değil, bir uyarı aynı zamanda” şeklinde konuştu.
Yeni savunma strajisi hakkında konuşan Borrell, bunun bir eylem çağrısı olduğunu ve bu belgenin kağıt üzerinde kalmaması gerektiğini söyledi. AB temsilcisi, “Avrupa Birliği, krizlere yanıt vermede kararlı ve hızlı olduğunu kanıtlamalı ve NATO ile bütünleşerek savunma yeteneklerine yatırım yapmalı. AB, NATO’da ek ve bütünleştirici bir çaba göstermeyi planlıyor” dedi.
Almanya Savunma Bakanı Christine Lambrecht ise ülkesinin, 2025 yılına kadar bu gücün kalbi olmak istediğini söyledi. Lambrecht’nin, AB’nin askeri taahhütlerini 24 Mart’ta düzenlecek olağanüstü NATO Zirvesi’nde ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmesi bekleniyor.
Washington hükümeti, NATO’nun doğu sınırlarındaki savunmayı güçlendirmek amacıyla Avrupa’da yeniden 100 binden fazla asker konuşlandırdı. Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Bulgaristan ve Slovakya’da konuşlandırılan bu unsurların maliyetinin paylaşılması ele alınacak.
AB ORDUSU KAVRAMININ ÖNÜNDEKİ ENGELLER NELER?
Avrupa Birliği ülkeleri, uzun yıllardır askeri alanda ABD’ye bağımlılığını azaltmaya çalışıyor. ABD’nin başta Orta Doğu ve Orta Asya olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde tek başına hareket etmesi, Batı’yı birçok meselede dışlaması, herhangi bir karar alırken kimseye danışmaması ve son zamanlarda Afganistan ve Suriye gibi ülkelerde yaptığı hatalar; AB’nin askeri alandaki faaliyetlerini daha da artırmasına yol açtı.
ABD’nin, AB-Rusya ve AB-Çin ilişkilerine sürekli eleştiride bulunması da birliği rahatsız eden bir diğer etken. Siyasi ve askeri meselelerde ABD’nin koruyuculuğunu istemeyen Batı, uzun yıllardır Avrupa ordusu kavramını gündemde tutuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 2019 yılında söylediği, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” ifadesi, AB’nin savunma alanında yeni arayışlar içerisinde olduğunu gözler önüne sermişti.
İngiltere’nin AB’den ayrılmasının ardından Fransa ve Almanya, Avrupa ordusu kavramını sık sık gündeme getiriyor. Geçmişte de Avrupa’nın yanı başındaki Kosova ve Bosna’daki krizlere çözüm bulamaması, Rusya’nın Kırım’ı ilhakını önleyememesi üzerine Avrupa ordusu kavramı gündeme gelmişti. En son ise ABD, İngiltere ve Avustralya arasında imzalanan AUKUS anlaşması, Fransa tarafından çok sert tepki çekmiş ve yeniden bu konu konuşulmaya başlanmıştı.
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa ordusunun, “NATO’ya karşı değil, NATO’yu tamamlayacı” bir güç olabileceğini dile getirmişti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise birçok defa bu konuyu gündeme getirmiş, ABD’ye olan bağımlılığın ancak Avrupa ordusunun kurulmasıyla sonlanabileceğini belirtmişti.
Avrupa ordusu düşüncesinin önündeki en önemli engellerden biri, savunma harcamalarında Avrupa’nın ABD’nin çok gerisinde kalması olarak gösteriliyor. AB üyesi tüm ülkelerin savunma harcamalarının toplamı, ABD’nin savunma harcamalarının yarısına ulaşmıyor. Ayrıca AB ülkeleri, her ne kadar ordu kurulmasını istese de; uzun yıllardır bu konuda somut bir adım atabilmiş değil.
AB ülkeleri, kendi içinde de birçok sorunla karşı karşıya. Daha önce Brexit sürecini yaşamış olan AB, bir süredir Polonya hükümeti ile bazı sorunlar yaşıyor. AB’nin kendi içinde yaşadığı küçük sorunlarda bile bir bütün olarak karar almakta zorlanması ve siyasi farklılıkların krizlere yol açması, Avrupa ordusunun önündeki en büyük engellerden biri.
Letonya ve Litvanya gibi Baltık ülkelerinin yanı sıra Polonya ve bazı ülkeler, Avrupa ordusunun Rusya tehdidine karşı yeterli olmayacağı görüşünde birleşiyor. Avusturya, Finlandiya, İrlanda ve İsveç gibi birçok konuda tarafsızlık politikası izleyen AB ülkeleri, bu konuya olumsuz yaklaşan ülkeler arasında bulunuyor.
Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarının devam ettiği bu dönemde, Avrupa ordusu kavramının yeniden gündeme gelmesi ve daha ciddi bir şekilde tartışılması bekleniyor. İlerleyen dönemde Almanya ve Fransa’nın bu kavramı daha ciddi bir şekilde gündeme getirmesi, bu konuya daha önce sıcak yaklaşmayan ülkelerin de politikalarını değiştirmesi öngörülüyor.