Avrupa'da yükselen aşırı sağ, İslamofobinin artmasına yol açtı
Avrupa’da son dönemde yükselişte olan kültürel özcülük ve aşırı sağ akımlar, İslamofobinin artarak gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Geçtiğimiz yıl içinde Kur’an-ı Kerim’e yönelik alçakça saldırılar ve düzenlenen eylemlerle kendini belli eden bu hastalıklı görüş, Avrupa’da yaşayan Müslümanların güvenliğini ve Batılı ülkelerle Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin ilişkilerini tehdit ediyor.
Mansur Ali Bilgiç
İslamofobi; “Müslümanlara karşı duyulan ön yargı, nefret ve korku” anlamına gelen ve bu temelde Müslümanlara karşı yapılan ayrımcılık ve nefret suçlarını açıklarken kullanılan bir terimdir.
Bu korku, Batı ülkelerinde gizli olarak gerçekleşen bir “İslam istilası” olduğuna dair bir inançtan kaynaklanıyor.
Komplo teorilerinden beslenen bu aşırı sağ inanç; Müslüman halkların ve kişilerin Batılı devletlere göçmesinin, Batı kültürünün altını oymak için düzenlenen bir sosyal proje olduğunu ileri sürüyor.
Birinci Uluslararası İslamofobi ile Mücadele gününde (15 Mart 2023) konuşan BM Genel Kurul Başkanı Csaba Kőrösi’ye göre ise İslamofobi; yabancı düşmanlığı ya da yabancı korkusundan kaynaklanıyor ve kendini ayrımcı uygulamalar, seyahat yasakları, nefret söylemi, zorbalık ve diğer insanların hedef alınması şeklinde gösteriyor.
Anadolu Ajansı’nın aktardığına göre; Avrupa'da İslamofobi ile Mücadele Kolektifi (CCIE), 2023’ün başında yayımladığı bir raporda, 2022 yılında İslamofobide görülen “kayda değer artışın” yükselen milliyetçilikle ilişkili olduğunu belirtti.
BM Genel Sekreteri António Guterres; etnik milliyetçilik ve neo-Nazi beyaz üstünlükçü ideolojilerin, İslamofobinin artmasında yadsınamaz bir rol oynadığının altını çiziyor.
Jacobin’den Daniel Finn’in Deepa Kumar ile gerçekleştirdiği bir röportaja göre ise İslamofobinin tam olarak anlaşılması için altında yatan emperyalist zihniyetin tam olarak kavranması gerekiyor.
AVRUPA’DA İSLAMOFOBİ
Neoliberal politikaların başarısız olması ve artan düzensiz göç, Avrupa’da aşırı sağın yükselmesine yol açtı. Yükselen aşırı sağ, ülkelerdeki göç karşıtı ve İslamofobik duyguların ortaya çıkması ve devlet politikalarına dönüşmesine yol açabiliyor.
Yakın zamanda Avrupalıların İslamofobik eylemlerinde bir artış gözlendi. Son yıllarda, Danimarka'da Firoozeh Bazrafkan adlı bir kadının Kur'an-ı Kerim'in sayfalarını rendelemesi; İsveç’in başkenti Stockholm’de ve yine Danimarka’da birçok kez gerçekleştirilen Kur’an’ı Kerim’in yakılması eylemleri; Avusturya Türk İslam Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Birliği (ATİB) genel merkez binasına yönelik vandal saldırılar ve bunlara benzer birçok eylem gerçekleştirildi.
Bu çirkin eylemlerin “ifade özgürlüğü” altında korunması, başta Türkiye olmak üzere Müslüman çoğunlukta nüfusa sahip ülkeler ile bu ülkelerin ikili ilişkilerini zedeledi.
İsveç’in NATO’ya girme aşamasında Stockholm’deki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği önünde gerçekleştirilen bu eylemler, Ankara’nın İsveç’in başvurusunu değerlendirirken göz önünde bulundurduğu konulardan biri olarak öne çıktı.
Kur’an-ı Kerim’e ve yaklaşık 2 milyar kişinin kutsal değerlerine hakaret edilmesinin “ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmemesi gerekliliği, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından ifade edildi.
Müslümanların nüfusun önemli bir kısmını teşkil etmediği Venezuela’dan dahi olaylara tepkiler geldi. Devlet Başkanı Nicolas Maduro, katılıdığı bir televizyon programında Kutsal Kitap’ın yakılması olaylarını ve aşırı sağcı ve ırkçı çevrelerin faaliyetlerini şiddetle kınadığını belirtti.
Düzenlenen anketlerle de “dünyanın en demokratik ülkeleri” arasında gösterilen Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde halkın Müslümanlara karşı ön yargı barındırdığı öğrenildi.
Norveç’te bir araştırma vakfı olan HL-Senteret’in 2017 yılında düzenlediği bir ankete göre, ülke halkının yüzde 30'u, "Müslümanlar Avrupa'yı ele geçirmek istiyor" ifadesine katılıyor.
Yahudilere ve Müslümanlara yönelik tutumların incelendiği araştırmada, nüfusun yaklaşık üçte birinin Müslümanlara karşı belirgin ön yargılar taşıdığı keşfedildi.
Katılımcıların yüzde 39'u, Müslümanların Norveç kültürü için bir tehdit teşkil ettiğini belirtirken neredeyse yüzde 50'si ise Müslümanları artan İslamofobiden sorumlu tutmaktaydı.
Anket çalışmasına göre, halkın yüzde 80’i bu tür tutumların Norveç'te yaygın olduğunu düşünse de; İslamofobi ile mücadele için harekete geçilmesi gerektiğini düşünenler azınlık teşkil ediyor.
Avrupa İslamofobi Raporu’nun 2022 versiyonunda yer verilen bilgiler; Danimarka ve Fransa gibi ülkelerde başörtüsü, uzun kıyafetler gibi kapalı giyimin devlet politikalarıyla engellendiğini; Belçika, Danimarka, Finlandiya, Almanya gibi ülkelerde ise halkın Müslümanlara karşı olumsuz duygular beslediği ve kolluk kuvvetleri tarafından göçmenlere karşı sistemik ayrımcılık uygulandığını gösterdi.
Bu fikirler, faşizme yaklaşan görüşlere hitap eden partilerle siyaset sahnesine de taşındı. Finlandiya’da seçime giderken bir partinin kullandığı seçim afişi; Ekonomi Bakanı Wille Rydman’ın İslamofobik ve ırkçı ifadeleri; Almanya’daki AfD’den günlük olarak yayılan söylemler gibi siyasi çıkışlar, vatandaşların beğenisine sunuldu.
Aşırı sağ fikirleri benimseyen ve İslamofobik eğilim gösteren insanlar, Nazi Almanyası’nda yaşayan bir fanatik ile temelde aynı güdülerle hareket ediyor.
Hitler’in iktidara gelmesiyle başlayan bu nefret furyası Yahudileri hedef alıyordu ve zamanla sistemik şiddete evrilerek yakın tarihteki en büyük soykırımlardan birine imza attı.
Benzer karakterde bir nefret hareketi olan İslamofobi ise henüz Avrupa’da herhangi bir yerde iktidar tarafından temsil edilmiyor. Rastgele şiddet olayları şeklinde Müslüman vatandaşlara, mülklerine ve İslam’ı temsil eden ögelere saldırlar gerçekleştiriliyor.
Avrupa otoritelerinin ülkelerinde gerçekleşen nefret eylemleri büyümeden konuya ilişkin çözümler üretmesi gerekiyor. Kutsal değerlere hakaretin ifade özgürlüğü altında korunmaması, Fransa ve Danimarka gibi devletlerin vatandaşların yaşam biçimine saygıyla yaklaşması gerekiyor.