ABD yönetimi İsrail ve Ukrayna'dan sonra Tayvan'a da askeri yardım gönderecek

ABD Başkanı Joe Biden, Tayvan’a Amerikan askeri teçhizatı hibe edilmesi 80 milyon dolarlık anlaşmayı imzaladı. Çin, bu gelişmelere yanıt olarak Washington’ın giderek alçaldığını belirtti ve Tayvan konusunda gerekli adımları atmaya devam edeceğini açıkladı.

Baran DÖNER

ABD’nin Tayvan’a göndermeyi planladığı toplam 80 milyon dolarlık askeri teçhizat ve cephanelik bir kredi değil. ABD yönetimi, yaklaşık 45 yıl sonra ilk defa resmi olarak tanımadığı bir ülkeye silah ve cephanelik göndermek için kendi ana parasını kullanıyor. Bu durum, Yabancı Askeri Finans (FMF) isimli bir program dahilinde gerçekleşiyor.

FMF kuruluşu, Rusya'nın 2022 yılında Ukrayna ile savaşa girmesinden sonra Kiev'e yaklaşık 4 milyar dolarlık askeri yardım paketi gönderildiğini açıkladı. FMF kurulduğundan bu yana Afganistan, Irak, İsrail ve Mısır'a milyarlarca dolar yardım gönderdiğini de duyurmuştu ancak şimdiye kadar sadece Birleşmiş Milletler tarafından resmi olarak tanınan ülkelere veya kuruluşlara yardımlar yapıldı. Tayvan’ın durumu ise biraz farklı.

ABD, 1979 yılında Tayvan’ı resmi olarak tanıdığı devletler listesinden çıkarmış ve diplomatik ilişkileri Çin üzerinden yürütme kararı almıştı ancak Tayvan İlişkileri Yasası hükümleri gereği adaya silah satmaya devam etti. ABD açısından önemli olan, Tayvan'ın olası bir Çin saldırısına karşı kendini savunabilmesi için yeterli silah desteği sağlamaktı. Bunların yanında Washington ile Pekin arasındaki diplomatik ilişkilere de dikkat ediliyordu. ABD’nin uzun yıllardır Tayvan'ın en sadık müttefiki olarak kalmasının nedenlerinden biri de Çin ile olan ticari ilişkilerini daha artırması olarak görülüyor.

Tayvan Boğazı’ndaki askeri dengenin önemli derecede Çin’in lehine eğilmesinden sonra ABD yönetimi, bölge üzerindeki politik tavrını daha da sertleştirecek gibi görünüyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, FMF'nin Tayvan'ı henüz resmi olarak tanımadığını söylese de yaşanan gelişmeler bunun tam tersini söylüyor. Başkent Taipei'de, özellikle Washington'un Tayvan'ı yeniden silahlandırmaya zorladığı somut bir şekilde görünüyor. ABD’nin ada ile ilişkisini yeniden şekillendirme meselesi ise tamamen Çin’e karşı güçlü görünme stratejisi olarak yorumlanabilir.

Taipei merkezli bir düşünce kuruluşu olan Prospect Vakfı'nın başkanı I-Chung Lai, Başkan Biden’ın kendi insiyatifiyle bu zamana kadar yaklaşık 500 milyon dolarlık bir silah yardımı gönderdiğini söylüyor. Lai, bu yardımların önümüzdeki 5 yıl içerisinde yaklaşık 10 milyar dolara kadar çıkabileceğini ve askeri teçhizat yardımlarının 10 yıla kadar sürebileceğini belirtiyor.

Lai, “FMF ile ABD, silahları doğrudan kendi stoklarından gönderiyor ve maddi yardımları da yine kendi ana parasından gönderiyor. ABD kendi ana parasından bu yardımları yaptığı için bizim bir onay sürecinden geçirme durumumuz yok” şeklinde konuştu.

Washington yönetimi, Tayvan ordusunu reforme etmek ve güçlü bir hale getirmek için zamanın tükendiğini düşünüyor. ABD, bu nedenle silah ve cephanelik yardımlarının yanı sıra Tayvan ordusuna da eğitim vermeyi planlıyor.

ÇİN DONANMASI ABD DESTEKLİ TAYVAN’I YENEBİLİR Mİ?

Çin’in savaş uçakları, Ağustos ayında Tayvan Boğazı boyunca ada etrafındaki Çin savaş gemileri ile birlikte askeri tatbikatlar düzenleyerek oldukça güçlü bir gövde gösterisi yapmıştı. Daha sonra Çin Komünist Partisi (ÇKP), Tayvan yönetimine Çin ile birleşmeyi taahhüt etti. Bunun kabul edilmemesi durumunda ise askeri tatbikatların sıkılaştırılacağı ve gerekirse güç kullanılacağı vurgulandı.

Tayvanlı güvenlik düşünce kuruluşu Ulusal Savunma ve Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nde (INDSR) araştırma görevlisi olarak çalışan Christina Chen, “Başkan Xi, daha geniş anlamda Çin'in Tayvan meselesinden daha çok Batı dünyasına karşı bir mücadeleye hazır olmasını istiyor " ifadelerini kullandı.

Çin, dünyanın en büyük donanmasına ve oldukça güçlü askeri savaş uçaklarına sahip ülkesi olarak öne çıkıyor. 2022 yılında bir uluslararası düşünce kuruluşu tarafından açıklanan verilere göre, Çin ve Tayvan arasında bir savaş başlaması durumunda Tayvan donanmasının ve hava kuvvetlerinin Çin tarafından yaklaşık 96 saat içinde yok edileceği belirtildi.

ABD ve Tayvan yönetimleri, bu zamana kadar Çin’in bu kadar güçleneceğini ve Tayvan üzerinde bir hak iddia edeceğini planlamıyordu. Özellikle son 20 yılda Tayvanlı ve ABD'li şirketler Çin genelinde fabrikalar kuruyordu. Pekin, Dünya Ticaret Örgütü'ne katılmak için uluslararası alanda çalışmalar yapıyordu ve bunu başardı. Dünya ülkeleri, Çin ekonomisini benimsedi ve ABD, ticaret ve yatırım anlaşmalarının Tayvan Boğazı'nda barışı güvence altına alacağını öngörüyordu fakat Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in güçlü yükselişi, Batı karşıtı milliyetçilik söylemleri ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgali gibi konular ABD’nin bu varsayımlarını paramparça etti.

Başkent Taipei'de bulunan Ulusal Savunma ve Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nde araştırma görevlisi olarak görev yapan William Chung, Tayvan'ın hala Çin'i kendi başına caydıracak konuma ulaşmadığını belirtiyor. Bu duruma da Ukrayna'daki savaşı örnek gösteriyor.

Uluslararası toplumun Tayvan’ın önemli olup olmadığına karar vermesi gerektiğini söyleyen Chung, “G7 veya NATO, Tayvan'ın kendi çıkarları için önemli olduğunu düşünüyorsa, Tayvan durumunu uluslararası bir sorun haline getirmeliyiz. Çünkü Çin'in savaş maliyeti hakkında iki kez düşünmesini sağlayacak olan tek şey budur. Çin, Güney Çin Denizi ve Doğu Çin Denizi'nde yayılmacı olduğunu gösteriyor. Bu duruma örnek olarak askeri bütçenin şu anda iki katına çıktığı Japonya konusunu örnek verebiliriz” ifadelerini kullandı.

Çin’in uluslararası alanda çalışmalar yapan gözlemcileri, Tayvan konusunda ABD’den gelen herhangi bir taahhüt uyarısının Pekin’i caydırmak yerine kışkırtacağını vurguluyor ancak Washington’da Tayvan’ın kendini Çin’e karşı tek başına savunamacağından oldukça emin görünüyor.

Çin’in 1979 yılında Vietnam ile sınırda yaşadığı kısa süreli bir savaştan sonra herhangi bir savaşa girmemesi, Çin açısından bir dezavantaj gibi gözükse de yıllar içinde gelişen ekonomisi, askeri donanması ve hava kuvvetleri ile aynı zamanda dünyanın farklı bölgelerinden ülkelerle kurduğu önemli ilişkiler, Çin açısından oldukça önemli bir güç olarak görülüyor.