ABD Covid-19'un esas kaynağını bulabilecek mi?
ABD Başkanı Joe Biden, istihbarat servislerine Covid-19'un kaynağının derinlemesine araştırılması için emir verdi. Üç ay süre verilen ve bir rapor ile sonuçların açıklanması istenen bu talimat, dünyada geniş yankı buldu. BSL-4 laboratuvarlarının ardından "biyo ajan"ları yani biyolojik silahları ve hangi hastalıkların biyolojik silah olarak kullanılabileceğini araştırdık. Dünya genelinde ve özellikle de ABD fonları ile Pasifikte faaliyet gösteren BSL-4 laboratuvarlarında neler oluyor
İlkay YAPRAK - Intell4
Koronavirüsün dünya genelinde görülmeye başlandığı ilk günlerde sık sık gündeme gelen biyolojik silahlar, NATO’nun ‘önlem’ açıklamalarıyla komplo teorilerini zirveye taşımıştı. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg DPA’ya verdiği demeçte, NATO’nun biyolojik silahlar için virüsler üretilebileceğinin farkında olduğunu vurgularken, uluslararası hukuka göre yasak olan bir bu silahların hala var olduğunu bildiklerinin de altını çizmişti.
Tarihi M.Ö. 190 yılına kadar uzanan biyolojik silahlar; Kefe kuşatması, Yedi Yıl Savaşları, Amerikan İç Savaşı ve daha birçok savaşta birebir kullanılmış ve 1979 Rusya, 1984 ABD ve 2014 yılında Ankara Adliyesi’ne gönderilen sarı renkli toz madde içeren zarflarda karşımıza çıkmıştır.
Fakat bir savaş ya da gerilla taktiği olarak bilinen biyolojik silahların dünyayı etkisi altına alacak biçimde bir pandemiye dönüşmesi modern yüzyıla damga vuran olaylar arasında elbette.
BİYO-TERÖR NEDİR?
Modern yüzyılın yeni savaş stratejilerinden birisi olan Biyoterör; canlı mikroorganizmaların öldürmek amacıyla silah olarak kullanılması anlamına geliyor. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerinde hastalık oluşturmak amacıyla kullanılan bu silahlar, üç ana kategoriye ayrılıyor ve ‘biyo ajanlar’ olarak biliniyor.
Biyolojik savaş amacıyla kullanılan ajanlar; mikroorganizmalar ve toksinler, bitki öldürücüler, zararlı haşerat ve hayvanlar, ara konak hayvanlar başlıkları altında incelenebilir.
Belirtilen ajanlar neler?
- Son derece bulaşıcı mikrop ya da yüksek derecede zehirli madde,
- Aktif formunu geniş bir alana yayabilme özelliği,
- Topluca üretilebilmesi ya da depolanmasının kolay olması,
- Yayılımın ardından çevre koşullarına uygun olması,
- Yüksek derecede morbidite ve öldürücülük,
Genetik mühendisliği açısından mevcut antibiyotiklere dirençli olarak üretilmesi halinde biyolojik silah olarak kullanılabilir.
COVID-19 EMRİNİ ÇİN KOMÜNİST PARTİSİ Mİ VERDİ?
Çin’de yayın yapan Gnews’in Covid-19 pandemisine ilişkin iddiaları da oldukça tartışıldı. DSÖ’de bir ekip görevlendirerek Covid-19’un kaynağının araştırılması için harekete geçtiği dönemde gündeme Miles Guo’nun Steve Bannon ile gerçekleştirdiği canlı yayın sırasında dile getirdiği iddialara göre, Covid-19’un geliştirilmesinde sorumlu kişi Guo Deyin.
Wuhan Ünversitesi’nde görevli olan Deyin’in iddiaların hemen öncesinde kendisi gibi araştırmacı olan bilim insanları ile birlikte kaleme aldığı “The Nucleocapsid Protein of Coronaviruses Acts as a Viral Suppressor of RNA Silencing in Mammalian Cells” isimli makale başta olmak üzere birçok çalışması da kanıt olarak gösteriliyor.
Çinli bilim insanının Çin Başkan Yardımcısı Wang Quishan’ın emri ile Covid-19’u yarattığı iddia edilirken, Wuhan’ın virüs için ABD’yi suçladığının da altı çiziliyor.
Yine Guo Deyin’in de aralarında bulunduğu bir grup araştırmacı 2020 yılında dünya pandemi ile mücadele ederken yayınladıkları makale ile de şimşekleri üzerine çekiyor. Yeni virüsün WHO tarafından 2019-nCoV olarak adlandırıldığının belirtildiği “A Distinct Name Is Nedded For The New Coronavirus” başlıklı makalede, filogenetik analizin ardından Covid-19’a yeni bir isim verilmesi gerektiği önerisi yer alıyor.
İsim değişikliği önerisine gerekçe olarak; mevcut salgının sonucunun tahmin edilemeyeceğinin vurgulanıyor. Salgına neden olan virüsün, mevsimsel influenzaya benzer biçimde her kış geri gelebileceği de kuvvetli bir ihtimal olarak sunuluyor. Hem ekonomik, hem sosyolojik hem de dünya genelinde iletişim ve ulaşım ağları üzerinde olumsuz etki edecek bu durumun bertaraf edilebilmesi ve uyarı duygusunun kaybedilmemesi için virüsün isminin değiştirilmesi öneriliyor.
Deyin ve ekibi ayrıca isim önerisi olarak da hem SARS-CoV’dan ayrışması hem de WHO tarafından açıklanan Covid-19 ismi ile uyumlu olabilmesi için insan koronavirüsü 2019 (HCoV-19) adının uygun olabileceğini belirtiyor.
Geçtiğimiz yıl Çin’de 14 gün süreli bir araştırma gerçekleştiren ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ekibinden olan Avustralyalı bilim insanı Prof. Dominic Dwyer, salgının Pekin kaynaklı olduğuna emin olduğunu belirterek, “Sanırım dünyanın başka yerlerinde başladığına dair kanıtlar aslında çok sınırlı. Bazı kanıtlar var fakat güçlü değil” demişti. ‘Yarasa’ların virüsün en olası kaynağı olduğunu fakat hayvan pazarında görülmesinden haftalar önce de virüsün aktif olduğunun altını çizdi.
Aynı dönem dünya genelinde yayınlanan hem haberler hem de makaleler içerisinde koronavirüsün başlangıcına ilişkin kaynak belirsizliğini koruyor.
WHO WUHAN’DA NELER BULDU?
Tartışmaların odağındaki Wuhan Viroloji Laboratuvarı Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da incelemeye alındı. Dünya Sağlık Örgütü’nün koronavirüsün muhtemel kökenine ilişkin araştırmasında virüsün buradan gelmesi ihtimalini ‘son derece düşük’ olarak nitelendirmişti.
Dünya Sağlık Örgütü’nün raporunun ardından Wall Street Journal’da yer alan bir makalede, katılımcıların veto haklarının da güvence altına alınması dahil birçok noktada ekibin baskı altında tutulduğu iddia edildi. Söz konusu araştırma sürecinin ardından dünya WHO’dan gelecek raporu beklerken, WSJ bu raporun ne kadar güvenilir olacağını sorguladı.
WSJ’de yer alan haberde, Çin Komünist Partisi ve Çin hükümetinin salgını kısa sürede kontrol altına almak için hızlı hareket ettiği yönündeki sonuçların yönlendirmeler sonucu raporda yer aldığı iddia edilirken, 14 kişilik DSÖ ekibinin Çinli meslektaşlarından ham verileri değil, yalnızca analizleri alarak incelediklerine dikkat çekildi.
76 bin tıbbi kaydın analiz edildiği ziyaret sırasında Çinli bilim insanlarının kasım ve aralık aylarında koronavirüsün diğer ülkelerde de görüldüğüne dair iddiaları reddettikleri vurgulandı. ABD’den yalnızca ekibe Dr. Peter Daszak’ın katıldığı belirtilirken, geçmişte Trump yönetimi tarafından salgının olası kaynağı olarak belirtilen Wuhan Viroloji Enstitüsü’ne fon sağladığı bilgisine yer veriliyor.
DSÖ ekibine katılmadan önce ‘komplo’ teorisi olarak gördüğü bu ihtimali şiddetle reddeden Dr. Daszak’ın, ekipte bulunmuş olması da araştırmaya dair şüpheleri tırmandırdığı vurgusu yapılıyor. Araştırma sırasında virüsün kaynağının Wuhan olduğunu şiddetle inkâr eden Dr. Shi Zehengli ile Daszak’ın bir araya gelmeleri ve Wuhan laboratuvarının en az 16 bin virüs örneği olan halka açık veritabanını silmiş olması, WSJ’nin iddialarını kuvvetlendiren deliller arasında gösteriliyor.