Tunus’taki siyasi kriz ülkeyi çıkmaza sürüklüyor
Tunus’ta Cumhurbaşkanı Kays Said’in geçtiğimiz aylarda aldığı kararlar ile başlayan siyasi kriz, her geçen gün daha da büyüyor. Said’in aldığı son kararlar ise ülkede yeni bir dönemin başlamakta olduğunu gösteriyor. Peki, Cumhurbaşkanı Kays Said, Tunus’u nereye götürüyor? Dış ülkelerin Tunus’ta hedefleri neler?
Tunus, Arap Baharı rüzgarının ilk esmeye başladığı ülke. 2010 yılının sonlarına doğru bir seyyar satıcının kendisini yakması ile başlayan gösteriler, kısa sürede tüm ülkeye yayılmıştı. Buazizi isimli seyyar satıcı, ülkedeki işsizlik, pahalılık, yoksulluk ve yolsuzluk gibi durumları gerekçe göstererek kendini yaktı.
Bu olay, tüm Tunus halkının ayaklanmasına ve sokaklara dökülerek hükümet aleyhinde gösterilerde bulunmasına neden oldu. 23 yıla yakın iktidarda kalan Zeynel Abidin Bin Ali, yapılan gösteriler karşısında ayakta duramadı. Tunus halkının her geçen gün büyüyen protestoları, Bin Ali’nin iktidarının sonlanması ile sonuçlandı.
Tunus’ta başlayan olaylar, kısa süre içerisinde Libya, Mısır, Suriye ve diğer bölge ülkelerine de yayıldı. Meydanlara ve sokaklara dökülen Arap halklar, hükümette yaşanan yolsuzluk ve rüşvet iddialarını şiddetli bir şekilde protesto etti. Açlık, yoksulluk, pahalılık, işsizlik, yüksek enflasyon, ayrımcılık, devlet kademelerinde yaşanan liyakatsizlikler ise Arap halkların en çok şikayet ettiği durumlar arasındaydı. Arap halklar, daha refah seviyesi yüksek, adaleti ve eşitliği tam anlamıyla sağlayan yönetim talep ediyorlardı.
Tunus’ta başlayan ve “Arap Baharı” olarak isimlendirilen bu süreçte, Libya ve Mısır gibi ülkelerde yönetimler değişti. Mısır’da 30 yıllık Hüsnü Mübarek ve Libya’da 42 yıllık Muammer Kaddafi devirleri son buldu.
Kuzey Afrika’da bulunan ve Doğu Akdeniz’e kıyıdaş olan Libya, Mısır ve Tunus gibi ülkelere süper güçlerin de ayrı bir ilgisi oldu. Başta ABD ve Fransa olmak üzere Rusya, İtalya ve Almanya gibi süper güçler; bu bölgede çeşitli faaliyetler içerisinde oldu.
ABD ve Avrupa ülkeleri, 2013 yılında darbe ile Mısır’da iktidara gelen Abdulfettah es Sisi ile yakın ilişkiler kurdu. Sisi’nin Mısır’daki Müslüman Kardeşler hareketine karşı başlattığı mücadele, ABD ve Fransa gibi ülkelerden büyük destek gördü. ABD ve Fransa, bu ülkede İhvan ideolojisinin yayılmaması, İhvan hareketine yakın isimlerin devlet kademelerinden uzaklaştırılması için Sisi iktidarı ile iş birliği içerisinde oldu.
Libya’da da aynı durum söz konusu oldu. 2011’de gerçekleştirilen NATO darbesinin ardından ülkede üç farklı yönetim biçimi ortaya çıktı. Tobruk merkezli General Hafter rejimi ABD ve Fransa gibi ülkelerden büyük destek görürken, Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükümeti ise İhvan ideolojisine yakınlığı sebebiyle bu ülkeler tarafından bir tehdit olarak görüldü. ABD ve Fransa, Libya’da Hafter ile birlikte hareket ederek, UBH’nin tasfiyesi için çalıştı.
Tunus’ta ise Müslüman Kardeşler hareketine yakınlığıyla bilinen Nahda partisi, tüm dış baskılara rağmen ülkedeki iktidarını korudu. Nahda Partisi lideri Raşid Gannuşi, ülkede Meclis başkanlığını görevini yürütmekteydi. Başbakan Hişam el Meşişi de Nahda hareketine yakınlığı ile biliniyordu.
Tunus’taki iktidarın Müslüman Kardeşler’e yakınlığı ve devletin üst kademelerinin bu harekete yakın insanlarla doldurulması, ABD ve Fransa gibi ülkelerin istemediği bir durumdu. ABD ve Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ve Körfez ülkesi; İhvan hareketini terör örgütü olarak nitelendiriyor. Bu nedenle, ABD ve Fransa gibi ülkeler, Tunus’ta İhvan ideolojisinin iktidardan tasfiye edilmesi için uzun zamandır faaliyetlerde bulunuyordu.
CUMHURBAŞKANI KAYS SAİD’İN KARARLARI ÜZERİNE ÜLKE KARIŞTI
Dış ülkelerin Tunus’ta Nahda’nın tasfiyesini istediği bir dönemde, Cumhurbaşkanı Kays Said’in aldığı kararlar ile ülke, kendisini derin bir siyasi krizin içerisinde buldu. Cumhurbaşkanı ile Nahda arasındaki görüş ayrılıkları ve anlaşmazlıklar uzun zamandır biliniyordu.
Temmuz ayının sonlarına doğru Cumhurbaşkanı Kays Said, Başbakan Hişam Meşişi’yi görevden aldığını ve Meclis çalışmalarını ise askıya aldığını açıkladı. Kays Said, aldığı kararları “Tunus devletini kurtarma” olarak nitelendirdi ve anayasal kurallar çerçevesinde hareket ettiğini duyurdu.
Bu kararlar, başta Nahda olmak üzere Meclisteki birçok parti tarafından tepki ile karşılandı. Her iki taraf da destekçilerini sokağa çağırdı. Nahda lideri Gannuşi bu kararları bir darbe olarak nitelendirdi ve Cumhurbaşkanı Kays Said’e şiddetli itirazlarda bulundu. Ülke, bir anda kendisini derin ve büyük bir siyasi krizin içerisinde buldu.
KAYS SAİD’DEN YENİ ADIMLAR
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, yeni bir kararname yayımladı. Buna kararlara göre, yasa tekliflerinin Anayasa’ya uygunluğunu denetleyen geçici komisyonu fesheden Said, yasama yetkisini tamamen kendisine devretti.
Ülkede 25 Temmuz’da alınan olağanüstü kararların uygulamasına devam edileceği bildirildi. Ayrıca yeni kararnameyle yasa ve yürütme yetkisinde olağanüstü düzenlemelere gidildi. Resmi gazetede yayımlanan kararnameler kapsamında, Cumhurbaşkanı Kays Said’e aldığı her türlü kararı halk oylamasına sunma yetkisi verildi.
Tüm bunlarla birlikte, kararnameye göre, bakanlar kurulu artık Meclise değil Kays Said’e karşı sorumlu olacak. Kays Said, başbakanı kendisi atayacak, kabine üyelerini, hükümetin siyasetini ve kararlarını belirleyecek.
TUNUS’TA NELER OLMASI BEKLENİYOR?
Tunus’ta Cumhurbaşkanı Kays Said’in, başta Fransa ve ABD olmak üzere birçok dış ülke tarafından desteklendiğini söyleyebiliriz. Körfez ve Avrupa ülkeleri de Kays Said’in aldığı kararlara destek verdi. Söz konusu ülkeler, Tunus’ta Müslüman Kardeşler hareketinin etkinliğini yitirmesini, devlet kademelerinden uzaklaştırılmasını, iktidardan devrilmesini istiyor.
Cumhurbaşkanı Kays Said, dış ülkelerden aldığı destek sayesinde ülkede kendisi lehinde kararlar alabiliyor. Ancak Said’in aldığı kararların bazıları, birtakım soru işaretlerine sebep oluyor. Tunus’ta Nahda’nın tasfiyesini isteyen Batı’nın, Cumhurbaşkanı Kays Said’e olağanüstü yetkiler vermesi, birtakım riskleri de beraberinde getiriyor. Kuzey Afrika’da daha önce Muammer Kaddafi, Hüsnü Mübarek ve Zeynel Abidin Bin Ali gibi diktatör olarak nitelendirilen liderlerin olduğu bir gerçekken, Batı’nın Tunus’ta nasıl hesaplar içerisinde olduğu bilinmiyor.
İlerleyen dönemde, Batı’nın desteğini arkasına alan Kays Said’in, Nahda’yı tüm devlet kademelerinden uzaklaştırmak için yoğun faaliyetlerde bulunacağını söylemek mümkün. Ancak kendisine sınırsız yetkiler verilen Cumhurbaşkanı’nın, Tunus’ta ve bölgesel meselelerde nasıl bir yöne doğru evrileceği bilinmiyor.