'Great Reset'e doğru adım adım: Resesyonun ardından altın ve gümüşe dikkat!
Merkez bankaları, enflasyonla mücadeleyi faizleri artırmakta arıyor. Ancak ekonomistler, söz konusu faiz artırımlarının uzun vadede resesyona sebep olacağına ve yüksek enflasyonu kalıcı hale getireceğine vurgu yapıyor.
Dünya genelinde birçok ülkeyi etkisi altına alan yüksek enflasyon ve artan yaşam maliyetleri, ekonomi politikalarında radikal adımları beraberinde getirdi. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşının ardından küresel ekonomideki dengeler yeniden şekillendi.
Merkez bankaları, artan enflasyonla mücadele etmek için agresif bir şekilde para politikalarını sıkılaştırmaya başladı. Bazı ekonomistler, bu durumun ilerleyen zamanlarda resesyona yol açabileceğine dikkat çekti.
Finans şirketi Nomura’nın baş ekonomisti Rob Subbaraman, resesyon riskinin gelişmiş ülkeleri de kapsadığını vurgulayarak, “Şu anda merkez bankalarının tek görevi var o da enflasyonu düşürmek. Para politikasının güvenilirliği, kaybedilemeyecek kadar değerlidir. Bu yüzden çok agresif davranacaklar. Birkaç aydır resesyon risklerine dikkat çekiyoruz. Şimdi gerçekten resesyona giren birçok gelişmiş ekonomiye sahibiz” ifadelerini kullandı.
Resesyon riskini güçlendiren en önemli etkenlerden biri de ihracata güvenilmesi. Uzmanlar, ekonomi giderek zayıflarken ekonomik büyüme için ihracata güvenilemeyeceğini ve bunun resesyon riskini artırdığını söylüyor. Enflasyonu kontrol altında tutmak için ihracat ve büyümenin geri plana atılması, bunun da dünya genelinde büyümeyi yavaşlatarak resesyona sebep olması bekleniyor.
ABD BU YILIN SONUNDA RESESYONA GİRECEK!
Empower and Personal Capital tarafından yapılan bir ankete göre, ABD’li tüketicilerin yaklaşık yüzde 74′ü resesyon yaşanmasından endişe duyuyor.
Harris Poll’un nisan ayında yaptığı ankette ise ABD’lilerin yüzde 85′inin enflasyon konusunda endişeli olduğu ve yüzde 56’sının da yaşam standartlarını düşürmek zorunda kaldığı kaydedildi.
Nomura ekonomistleri, ABD’de 2022’nin son çeyreğinden itibaren beş çeyrek boyunca uzun bir resesyon dönemi öngörüyor.
ABD’de bu yılın dördüncü çeyreğinden itibaren GSYİH’de negatif büyüme gerçekleşti. FED haziran ayında faiz oranını 75 baz puan artırarak yüzde 1,5-1,75 aralığına yükseltti. FED Başkanı Jerome Powell, temmuz ayında 50 veya 75 baz puanlık bir artışın daha olabileceğini söyledi. Gelecek yıl şubat ayına kadar 25 baz puanlık artışların yapılması bekleniyor.
ABD ve Avrupa merkez bankaları, oran artışlarıyla yükselen enflasyonu durdurmaya çalışıyor. Ancak bu hamleler, beklenenin aksine enflasyonun daha da kalıcı olmasına neden oluyor.
ABD ve euro bölgesinin yanı sıra İngiltere, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Kanada gibi gelişmiş ekonomilerde de resesyon bekleniyor.
Borç kaynaklı konut patlamaları yaşayan Avustralya, Kanada ve Güney Kore, faiz oranlarındaki artışların konut sektöründeki çöküşleri ve borçlanma oranlarının düşmesini tetiklemesi durumunda tahmin edilenden daha derin bir resesyon riski altında.
Ekonomistler, ABD ve Avrupa’nın 2023’te yüzde 1 oranın da küçülmesini bekliyor. Güney Kore ekonomisinin ise bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 2.2 küçüleceği tahmin ediliyor. Parasal destekler sonucu Japonya’da daha ılımlı bir resesyon beklenirken, pandemi sonrası açılmalarla Çin’in şaşırtıcı şekilde resesyona girmekten kurtulduğu belirtiliyor.
“KÜRESEL EKONOMİ ÇATIRDIYOR!”
Ülkelerin yürüttüğü ekonomi politikalarının resesyona sebep olacağı görüşünü destekleyen ekonomist Hamza Yardımcıoğlu, dünya genelinde hiperenflasyonun görüleceğini söyledi.
Cumhuriyet gazetesinden Ömer Can Talu’nun sorularını yanıtlayan Yardımcıoğlu, “Dünya hiperenflasyona doğru koşar adım gidiyor. Bu sürece ilk olarak ise Türkiye girdi” ifadelerini kullandı.
Nomura ekonomistleri gibi Yardımcıoğlu da ABD ve diğer büyük ekonomilerin bu sene resesyona gireceğini öne sürdü. Dünyada 2008’den bu yana büyüme yaşanmadığını belirten Yardımcıoğlu, “ABD ve diğer ülkeler bu sene resesyona girecek. Bu borsa ve piyasa çöküşüyle birlikte geliyor. Yeni bir borsa ve piyasa çöküşünün eşiğindeyiz. Bunun ilk dalgası 2020’de gelmişti. Şimdi ise ikinci dalgası gelecek” dedi.
Ayrıca Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da yaşanan iki dalgalı kriz ile aynı dinamiklerin yaşandığını, ancak bu sefer küresel ölçekte bir krizin yaklaştığını sözlerine ekledi.
Artan enflasyon sebebiyle birçok merkez bankası faiz artırımına gitti. Ancak söz konusu faizler beraberinde resesyon riskini de getiriyor. Yardımcıoğlu da merkez bankaları tarafından oluşturulan likidite fazlalığına dikkat çekerek, 3 trilyon dolar olan FED bilançosunun 9 trilyon dolara kadar yükseltildiğini söyledi.
Merkez bankalarının para basmasının tehlikesine vurgu yapan Yardımcıoğlu, “Şu anda küresel ekonomi çatırdıyor. Neo-liberal para politikaları artık işlemiyor ve bunun görünür hale gelişi de Türkiye’deki gibi hiperenflasyondur. Dünyadaki bütün sistemler değişiyor. Klaus Schwab’ın ifadesiyle “Great Reset” yani Büyük Reset yaşanıyor. Dünya sıfırlanıyor. Yeniden bir dünya inşa etmek zorundayız. Artık eski normal yok” yorumunda bulundu.
ALTIN VE GÜMÜŞ SAHİBİ OLANLAR GÜCÜ ELİNDE TUTACAK!
Fiat para sisteminin girdiği kriz, küresel ticarette rezerv para olarak kullanılan doların da sorgulanmasına yol açtı. Doları güvenilir olarak görmeyen ülkeler ve yatırımcılar, yeni rezerv para arayışına girdi.
Ukrayna savaşıyla birlikte Doğu ve Batı arasında belirginleşen kutuplaşma da küresel ekonomideki dengelerin değişmesine yol açtı. Rusya ve Çin, ABD dolarının rezerv para olmasına karşı çıkarak kendi para birimleri üzerinden alternatifler yaratmak istedi. Ancak ülke ekonomilerinde yaşanan kriz ve fiat paranın girdiği çıkmaz nedeniyle söz konusu para birimlerinin ilerleyen dönemde rezerv para haline gelmesi ihtimali düşük görülüyor.
Küresel ekonomide yaşanan krizin rezerv paraya olan etkisine değinen Hamza Yardımcıoğlu, “Şu anda doların dünyadaki rezerv para olma özelliği sorgulanıyor. Bu değer kaybı daha da hızlandıkça kimse hiperenflasyona maruz kalan ve devalüe olan bir parayı rezerv olarak tutmak istemez. Yeni rezerve para ne olacak? Hiçbiri, çünkü hepsi bundan etkileniyor” yorumunu yaptı.
Yeni rezerv paranın hiçbir ülkeye bağlı olmayacağına dikkat çeken Yardımcıoğlu, “Binlerce yıldır rüştünü ispatlamış bir para var karşımızda: altın ve gümüş. Bunlar yeniden gündeme gelecek. Son yıllarda Rusya Merkez Bankası gibi dünyadaki birçok merkez bankası altın ve gümüş stoklamaya başladılar. JP Morgan yüz milyonlarca ons gümüş stoku yapıyor. Dünya bu noktaya geldiği anda altını ve gümüşü elinde tutanlar gücü de elinde tutuyor olacak” dedi.
Finansal sistemin kurucusu rolünde olan küresel bankacılık sisteminin fiat paralar yerine dijital para sistemine geçmesi öngörülüyor. CBDC (Central Bank Digital Currency) veya Merkez Bankası Dijital Para Birimi denilen bu dijital varlıklarla ilgili ABD ve Çin başta olmak üzere birçok ülkede çalışmalar yürütülüyor. Yeni finansal sistemin de neredeyse hiçbir değeri kalmayan fiat paralar değil, merkez bankalarına bağlı dijital paralarla işlemesi bekleniyor. Bu dijital paraların ise yeni bir rezerv para değerine endeksli olacağı belirtiliyor.