Fransa'da Başbakan Elisabeth Borne Macron'un isteğiyle görevinden ayrıldı

Fransa'da Başbakan Elisabeth Borne'un Macron'un isteğiyle görevinden ayrılması 2024 yılında Macron'un uygulayacağı siyasi ajandaya dair soruları da beraberinde getiriyor. Intell4Global, Macron'un ikinci görev döneminde yaşadığı siyasi krizler eşliğinde istifayı değerlendirdi.

Orkun Elmacıgil
[email protected]

Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ikinci cumhurbaşkanlığı dönemi de ilk dönemini aratmayacak siyasi krizlerle geçiyor. Sarı Yelekliler hareketi, düzensiz göç sorunu, Covid-19 Pandemisi, emeklilik reformu ve ardından gelen toplu eylem ve grevler Cumhurbaşkanı’nın zaten pek de yüksek olmayan toplum nezdindeki kredisini her geçen gün düşürüyor.

İki kez aşırı sağcı aday Marine Le Pen ile ikinci turda yarışan ve her iki seçimi de kendisine oy veren çoğunluğun dediği gibi “kötünün iyisi” olarak kazanabilen Macron ve kurduğu hükümet yeni bir siyasi dönemeçte. Mayıs 2022’de Macron tarafından göreve getirilen ve 30 yıl sonra Fransa’da göreve gelen ilk kadın başbakanı olan Elisabeth Borne 8 Ocak Pazartesi günü itibariyle görevinden ayrıldı. Borne yayımladığı mesajda Macron’un kendisinden görevden ayrılmasını istediğini belirtirken, Macron hükümetinin reformlardaki ısrarını sürdürmesini diledi ve kendisinin Fransa’daki bu reformlara tutkuyla bağlı olduğunu belirtti.

Peki tutkuyla bağlanılan ve uğrunda makam, mevki ve popülarite kaybedilen reformlar neler? Esasında Emmanuel Macron’un 2017’den beri uyguladığı, Avrupa işi neo-liberal politikaların temelde yer aldığı bu siyasi reformlar bütünü özelleştirmelerin kolaylaştırılmasından, kamu kaynaklarının daraltıldığı bir bütçeye; emeklilik yaşının yükseltilmesinden sosyal yardımların daha sıkı denetlenmesine değin bir takım klasik hamleyi içeriyor. Fakat bu neo-liberalleşmenin bir diğer yanında da dünyada artan güvenlikçi siyaset hamlelerin ruhu da var. Polislerin yetkisinin genişlemesi, göç sorunuyla mücadelede sertleşme, ülkedeki müslüman azınlığın gündelik hayatına dek varan kısıtlamalar silsilesi bu liberal havanın yanında otoriter bir “devlet”in gölgesini de her daim hissettiriyor. Yani Fransa’da ekonomiyi orman kanunlarına bağlamak isterken, ekonomi dışındaki alanlarda da devletin kılıcının toplum üzerinde sallanmasını istiyor.

İşte Elisabeth Borne da böylesi bir dönemde, krizler ve toplumsal muhalefetin sokaklara taştığı esnada Macron’un başbakan olarak atadığı bir isimdi. Daha önceki hükümette Çalışma Bakanlığı da yapan Borne isminin bu göreve atanması şüphesiz emeklilik reformunun Macron’un ikinci Cumhurbaşkanlığı dönemi için ne kadar büyük önemi haiz olduğunu gösteriyordu.

İşte bu neo-liberal reform arzusu da Borne’un görev aldığı kısa sürede “49.3’ün Başbakanı” unvanını almasına sebep oldu. Fransız Anayasası’nın 49. Maddesinin 3. Bölümünde hükümete mali ve sosyal güvenlik konularında hazırlanan tasarıların Ulusal Meclis’te çoğunluk şartı aranmaksızın tek taraflı olarak geçirilmesi imkanını veriyor. Borne da, Fransa tarihinde hükümet işlerini hızlandırmak için kullanılan bu istisnayı en çok kullanan ikinci başbakan olarak tarihe geçti. Çokça tartışılan emeklilik reformunu da bu şekilde meclisten geçiren hükümet yine büyük grevlerin ve eylemlerin yarattığı sosyal infialin hedefi oldu. Öyle ki halihazırda yapılan tüm anketlerde Macron’un partisi Rönesans, Le Pen’in Ulusal Birlik partisinden en az  10 puan geride gözüküyor. Toplumun hakim siyaset kurumuna duyduğu güvensizlik aşırı sağ ve sistem dışı hareketleri güçlendirirken Macron ve hükümetinin güvenilirliğini de günden güne düşürdü ve Fransa için dahi mazur görülemeyecek bir düzeye indirdi.

49. Maddenin 3.bölümünün kullanılması muhalefete yalnızca 58 milletvekiliyle gensoru önergesi hakkı vermesine karşın, Borne hükümeti Mayıs 2023’te sadece 9 oyla bu önergeden kurtulsa da büyük yara almıştı. Macron’u ikinci döneminde zorlayan bir diğer siyasi kriz de göç yasası oldu. 18 ay süren tartışmalara sebep olan yasa tasarısı 186'ya karşı 349 oyla kabul edilmiş, AB dışı göçmenlerin sosyal yardımlara erişmesi zorlaştırılmıştı. Bu süreç, sol muhalefet tarafından aşırı sağa verilen taviz olarak yorumlandı ve tepkilere sebep oldu

 

2024’ü yayımladığı sosyal medya paylaşımında bir “kararlılık” ve “ulusun yeniden güçlendirilmesi” yılı olarak niteleyen Macron’da Cumhurbaşkanlığı’nda yeni bir dönemece geçerken bu şekilde hasar almış bir isimle yoluna devam etmek istemedi. Ve fakat burada esas sorun başbakan olan isimlerin performansı yahut imajlarından ziyade Macron’un uygulamaya çalıştığı siyasetin toplum nezdinde bir karşılığı olmaması. Siyasi partilere duyulan güvenin yüzde 20’lere düştüğü Fransa’da, meclis ve senato seviyesinde yürütülen politikalar herhangi bir değişim umudunun değil, toplumsal yıkımın yeni bir katalizörü olarak görülüyor.

İslamofobik yasa tasarıları ve eylemleriyle tanınan İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, 34 yaşındaki Milli Eğitim Bakanı Gabriel Attal, Savunma Bakanı Sébastien Lecornu gibi isimler başbakanlık için öne çıkan isimlerden. Ukrayna’daki savaş, enerji krizi, ekonomik istikrarsızlıklar, sokak hareketleri,  düzensiz göç sorunu, Avrupa Birliği için kritik bir önemde olan Haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimleri… Tüm bunlar Macron’un 2027 yılına kadar sürecek görev süresi boyunca karşılaşacağı önemli karar anlarından bir kaçını oluşturuyor. Toplumsal desteği %27’ye düşen Emmanuel Macron izleyeceği politikalarla bir çok farklı kesimden tepki almayı sürdürürken, göreve getireceği başbakan da bu tepkiler de onun için kısa süreli bir kalkan vazifesi görecek.