Japonya'da yönetim değişti, politikalar değişmedi

Japonya’nın yeni Başbakanı Kishida, ekonomi alanındaki belirsiz politikaları nedeniyle eleştiriliyor. Kishida’nın “yeni kapitalizm” olarak nitelendirdiği politikalar ise eski Başbakan Abe’nin devamı olarak görülüyor.

Japonya’yı II. Dünya Savaşı’ndan bu yana neredeyse kesintisiz olarak yöneten muhafazakar, ABD yanlısı ve iş dünyasına yakın Liberal Demokrat Parti (LDP), pazar günü açıklanan seçim sonuçlarıyla gücünü tazeledi.

Japonya’da Temsilciler Meclisi (Şuugiin) milletvekili olağan genel seçimlerinin galibi, iktidardaki Liberal Demokrat Parti (LDP) oldu. Son duruma göre LDP, 465 sandalyenin bulunduğu mecliste 261 sandalye kazandı. 233 sandalyelik parlamento çoğunluğunu aşan parti, 15 sandalye kaybetse de meclis çoğunluğunu tek başına elinde tutmayı başardı.

Çift meclisli sistemin bulunduğu Japonya’da ulusal yasama organı olan Ulusal Diet, Temsilciler Meclisi (alt meclis) ve Danışmanlar Meclisi’nden (üst meclis) oluşuyor. Ulusal Diet, yasaları çıkarmaya ek olarak ülkenin başbakanını seçmekle de sorumlu. Anayasada ise devletin en üst organı olarak yer alıyor.

Başbakan Kishida, “Halkın gösterdiği destekle, kendimi politika ve parlamento üzerinde çalışmaya adayacağım” açıklamasını yaptı.

Liberal Demokratlar, hükümetin koronavirüs salgınındaki yönetimi, yolsuzluk skandalları ve hızlı büyümeyi sağlama amaçlı reformların uygulanamaması nedeniyle çokça eleştirilse de muhalefet partilerinin daha zayıf görülmesi, LDP’nin yeniden galip gelmesini sağladı.

Japonya’da yeni yönetimin politikalarına dair en çok merak edilenlerin başında ise ekonomi geliyor. Uzun yıllardır durgun olarak süren ekonominin seyri, Japonya’daki halkı endişelendiriyor.

Japonya’nın yeni Başbakanı Fumio Kishida, ülke ekonomisinin “yeni kapitalizm” yoluyla canlandırılması gerektiğini söyledi.

Başbakan’ın ekonomi politikasına dair bu ifadeleri, birçok kişinin kafasında soru işaretleri yarattı. Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisinin durgunluğa girmesini önlemek isteyen Kishida, eşit servet dağılımına işaret etti.

Eleştirmenler, Japon Başbakan’ın ekonomi planını sosyalizme benzetti. Hatta bazıları Çin Komünist Partisi’ne (ÇKP) atıfta bulunarak, yeni ekonomi planını Japonya’nın “ortak refahı” olarak adlandırdı.

"KİSHİDA ŞOKU" PİYASALARI VURDU

2012’nin sonlarından 2020’nin ortalarına kadar görevde kalan eski Başbakan Shinzo Abe döneminde ekonomi, merkez bankasının ucuz kredileri ve hükümet harcamalarından gelen yardımlarla birlikte toparladı. Abe’nin halefi Yoshihide Suga da “Abenomics” programını sürdürdü.

Üç ok olarak bilinen Abenomics, agresif parasal genişleme, mali konsolidasyon ve büyüme stratejisi ayaklarından oluşuyor. Japon ekonomisinin yıllardır süren yavaş ya da sıfır büyüme döngüsü, bu üç kaldıraç kullanılarak aşılmak istendi.

İki lider de görev süresi boyunca bazı başarılar elde etti. Ülkenin borsa değeri iki katından fazla arttı. Abe Aralık 2012’de ikinci kez ülkenin Başbakanı olduğunda, Nikkei 225 10 bin yenin altındaydı. Bu yılın şubat ayında ise 1990’dan bu yana ilk kez 30 bini aştı.

Nikkei’nin 1980’lerin sonunda yaşadığı çöküşün ardından ülke ekonomisi gerilemiş ve toparlanması otuz yılı almıştı.

Bununla birlikte, Kishida da dahil olmak üzere Abenomics’in yalnızca Japonya’daki zenginleri daha da zenginleştirdiğini öne sürenlerin sayısı az değil. Söz konusu ekonomi politikasının yalnızca zengin ve fakir arasındaki farkın artmasına neden olduğu söyleniyor. Ancak Japonya halkı, zenginliğin tüm nüfusa adil bir şekilde yayıldığını görmek istiyor.

Kishida göreve başlarken, sermaye kazançları üzerindeki verginin (CGT) artırılmasının, giderek eşit olmayan bir hale gelen ekonomiyi yeniden dengelemeye yardımcı olacağına inandığını söyledi. Birçok iş insanı ise Kishida’nın bu söylemine tepki gösterdi.

Japonya’da yeni bir Başbakan’ın seçilmesi, geleneksel olarak borsalarda hareketliliğe ve yükselişe neden olur. Kishida’nın ekim ayında göreve gelmesiyle ise borsa endeksinde sekiz gün boyunca düşüş yaşandı ve bu durum “Kishida şoku” olarak adlandırıldı.

Bunun üzerine Başbakan Kishida, CGT önerisini geri çekti ve ülkenin sermaye kazançları ve temettüleri üzerindeki vergilerde şimdilik değiştirme yapmayacağını açıkladı.

MAAŞLAR ARTMIYOR

Japonya’da insanların paralarının artmadığını hissetmelerinin nedenlerinden biri de ortalama maaşın son otuz yılda neredeyse hiç artış göstermemesi.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) verilerine göre, Japonya’daki ortalama maaşlar, son otuz yılda ABD ve Almanya gibi ülkelere kıyasla durgunlaştı.

Ülkede kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasıla ise dalgalı bir seyir izledi ve 1994’tekiyle aynı seviyeye geldi.

ABD’deki gelir eşitsizliği istatiksel olarak Japonya’dan fazla olmasına rağmen, OECD verilerine göre Amerikalılar daha fazla sosyal refah programına erişebiliyor. Bu da Japonya’daki yoksulluğun halk arasında büyüyen bir sorun olduğu anlamına geliyor.

Başbakan Kishida’nın Abenomics’e yönelik sert eleştirileri olsa da bu söylemler, genel seçimler öncesi seçmen desteğini kazanmak içindi. Yeni Başbakan’ın radikal bir değişiklik yapması ve son on yıldaki piyasa yanlısı politikalardan uzaklaşması mümkün görünmüyor.

Öte yandan, “Kishidanomics” olarak adlandırılan Kishida ekonomisinin nasıl şekilleneceği de soru işareti. Ekonomi politikalarını tam olarak açıklamayan Kishida’nın yaptığı atamalara bakıldığında, Abenomics’in etkisini sürdüreceği tahmin ediliyor.

Siyaset Şefi olarak atanan Sanae Takaichi, iktidar partisinin liderlik yarışında eski Başbakan Shinzo Abe tarafından destekleniyordu. Genel Sekreter olarak göreve gelen Akira Amari ise Abe döneminin Ekonomi Bakanı ve Abenomics’in mimarlarından biriydi.

KİSHİDA YÖNETİMİNİN EKONOMİ PLANI NE?

Başbakan’ın faaliyet listesinin başında, Japonya’nın koronavirüs etkilerini atlatmasına yardımcı olmak için yapılacak büyük hükümet harcamaları yer alıyor. Japonya ekonomisi, Nisan-Haziran çeyreğinde yıllık yüzde 1,9 oranında büyüdü. Bu da 2020’deki salgının gerilemesinin ciddiyeti göz önüne alındığında düşük kalıyor.

Diğer yandan Japon işçiler arasında emeklerinin karşılığını alamadıkları yönünde büyük tartışmalar var. Birkaç Japon şirketi, son yıllarda rekor düzeyde kar elde etti ve çalışanları bu kazanç ile orantılı bir ücret artışı elde edemedi.

Analistler, şirketlerin yurtiçinde değil yurtdışında kar elde ettiklerini ve bu nedenle de paranın yurtiçinde dağıtılmasının zor olduğunu söylüyor.

Öte yandan, tüketici harcamalarını teşvik etmek için ücretleri artırmanın yanı sıra Japonya'nın sürdürülebilir büyüme için ihtiyaç duyduğu şeyin deregülasyon ve daha özgür bir işgücü piyasası olduğu belirtiliyor. Siyasi açıdan riskli gözüken bu reformlar, LDP’nin uzun süredir iktidarda olmasını sağlayan büyük işletmeleri kızdırabilir.

Mevcut sistem, inovasyonu sürdürmekte başarısız olurken, eski tip düşük performans gösteren şirketleri koruyor ve ödüllendiriyor.

Kishida, başbakan olarak seçildiğinde “halkın sesini dinlemeye” söz vermişti. Ancak sadece birkaç hafta içinde sermaye kazançları vergisini artırma planından geri adım attı. Bu nedenle, yatırımcıların mı yoksa halkın mı sesini dinleyeceği tartışılıyor. Ekonomi konusunda ne yapmaya çalıştığı henüz netleşmeyen Kishida’nın politikaları, Abenomics’ten çok da farklı olmayacak.