"Dünyanın en büyük demokrasisi"nde Müslümanlar ayrıştırılıyor, dışlanıyor, katlediliyor...

Hindistan, uzun zamandır Müslümanlara ve İslam’a karşı olumsuz tutumları ve izlediği İslamofobik politikalarla gündeme geliyor. Narendra Modi’nin Başbakan olduğu 2014 yılından beri söylem ve vakalar olarak artış gösteren İslamofobi, Hindistan’ın insan hakları karnesine ve iç politikasına bir eksi olarak dönüyor. Peki, Hindistan’da Modi idaresi Müslümanlara ve İslam’a karşı ne gibi politikalar izliyor? Dünya çapında Müslümanlar bu duruma nasıl tepki gösteriyor?

İslamofobi, İslam’a ve Müslümanlara karşı duyulan öfke, kaygı, korku, dışlama gibi duyguların söylem, eylem, şiddet gibi aksiyonlarla dışa vurumu anlamına gelir.

İslam’ın azınlıkta bulunduğu toplumlarda, farklı kültürlerin kendini tehlikede hissetmesi gibi unsurlar İslamofobinin oluşumuna sebep olabilir.

Hindistan’da İslamofobinin öne çıkan sebepleri olarak Hindistan’ın uzun süre Müslüman hâkimiyetinde kalması, Hindistan içindeki Müslümanların dinlerinden dolayı “gerçek Hintli” olmadıkları iddiası verilebilir.

Hindistan’da uzun zamandır devam eden İslamofobik eylemler ise Narendra Modi döneminde yeni bir boyuta geçti.

Müslümanlar, maruz kaldıkları şiddetin yanında sosyal hayatta iş, siyasete katılım, adalet ve sağlık gibi temel devlet hizmetlerinden yararlanma konularında ayrımcılığa maruz kalıyorlar.  

 

MODİ VE BJP’NİN İSLAM SİYASETİ

Milliyetçi-muhafazakâr bir siyasetçi olan Narendra Modi’nin ve partisi Bharatiya Janata Partisinin (BJP) siyaseti Hint milliyetçiliği ve Hint korumacılığı üzerinden işliyor.

Başbakanlık mevkisine geldiğinden beri hem federal devlet yasalarında hem federe devletlerin yasalarında Müslümanlara karşı çıkan yasalar, ayrımcılığın sistematikleşmesini sağlıyor.

Bir yandan da retoriğinde İslam ve Müslüman karşıtı ifadelere sıklıkla yer veren ve hedef göstermekten kaçınmayan Modi, uyguladığı politikalarla uluslararası gündemden düşmüyor.,

Bu politikaların önde gelenleri 2019 yılında çıkarılan Vatandaşlık Yasası (Citizenship Amendment Act), Assam eyaletinde Ulusal Vatandaş Kayıt Sistemi uygulamasının başlatılması ve Müslüman çoğunluktaki tek eyalet olan Cemmu-Keşmir’in özel statüsünün kaldırılması olayları.

Vatandaşlık Yasası, Afganistan, Pakistan ve Bangladeş’ten gelen Müslüman olmayan göçmenlere vatandaşlık verilmesinde kolaylık sağlanmasıyla ilgili bir yasa. CFR’ye göre, bu yasa hem Müslüman mültecileri dışladığı için hem de vatandaşlığı din ile bağdaştırdığı için eleştiriliyor.

Assam eyaletindeki Ulusal Vatandaş Kayıt Sistemi uygulaması da Hint hükûmetine göre “Assam’daki yerelleri ve Bangladeşli düzensiz göçmenleri ayırt etmek için” düzenlenen bir uygulama. Bu uygulamanın hayata geçmesiyle Assam’daki vatandaş listeleri güncellendi ve yaklaşık iki milyon insan listelerden çıkarıldı. Listelerden çıkarılan insanların vatandaşlık için mücadele edebilecekleri bildirilse de bunun için insanların Assam’da doğduğunu kanıtlayacak belgelere sahip olmaları gerekiyor.

Listeden çıkarılanların çoğunun Müslüman olduğu ve Müslümanların çoğunun da bu belgelere sahip olmadığı düşünülürse ortaya çıkan görüntü, Müslümanlar hedef alınarak yapılmış bir eylem izlenimi yaratıyor. HRW’nin aktardığı bulgularda, Müslümanların Hindulardan daha fazla kez vatandaşlıklarını yitirdiklerine rastlanıldığı belirtildi.

BBC, bu uygulama yüzünden birçok Bengalli Müslüman ve Hindunun vatansız kalma korkusundan dolayı intihar ettiğini, ailelerin birbirinden ayrılmaya zorlandığını, Hindistan tarafından vatansız bırakılan insanların Bangladeş tarafından da yüksek ihtimalle alınmayarak arafta bırakılacağını belirtiyor.

Bu uygulamanın ülke çapında uygulanması hâlinde büyük sayılarda insanların vatansız kalabileceği belirtiliyor.

Bu uygulamanın akabinde ortaya çıkan protestolar sonucu gerçekleşen protestoda 65 ölü 175 yaralı, bu protestoya karşı oluşan 2020 Delhi protestosunda ise 53 ölü ve 200’ü aşkın yaralı olduğu kaydedildi.

Cemmu-Keşmir ise Hindistan’ın en kuzeyinde bulunan, nüfusunun üçte ikisinden fazlasını Müslümanların oluşturduğu ve Hindistan içinde Müslüman çoğunluğa sahip tek bölgedir. Bu eyalet tartışmalı Kaşmir bölgesinin bir parçası ve 2019 yılına kadar özel bir statüye sahipti. Burada bulunan insanların tabi oldukları hukuk Hindistan’ın geri kalanından farklıydı.

Bu bölgenin özel statüsünün kaldırılması vatandaşların sahip oldukları otonom statünün ellerinden alınarak bölgenin Hint devletine direkt olarak bağlanması anlamına geliyor.

Bunun yanında, statünün kaldırılma sürecinde bölgede gerçekleştirilen sert kontroller (olası ayaklanmalara karşı polis birliklerinin engelleme görevlerine atanması, bölgede internet, telefon ağları gibi iletişim ağlarının günlerce kesili kalması, bölge politikacılarının tutuklanması) bölgenin demokrasisine de gölge düşürdü.

Bölge vatandaşları, otonomi statüsünün kaldırılmasından rahatsızlık duyduklarını dile getirdi ve protestolar düzenlendi.


İSLAMOFOBİYİ HALKA YAYAN OLGULAR

İslamofobinin Hindu halkta yayılmasında tarihten gelen önemli anlaşmazlıklar olsa da İslamofobinin Modi döneminde yaygınlaşmasının başında faşizme kayan BJP görevlilerinin ve medyanın tutumu yer alıyor.

Time’dan Debasish Roy Chowdhury’nin bildirdiğine göre, %84 Hinduya karşılık %14 Müslüman nüfusa sahip ülkede Modi başa gelmeden önce vatandaşların en büyük sıkıntısı işsizlik, kötüleşen ekonomi, yükselen enflasyon, artan eşitsizlik ve yoksulluk gibi ekonomi kaynaklı sorunlardı.

Modi başa geldiğinde Hindu-korumacı ve aşırı milliyetçi retoriğiyle vatandaşların dikkatini kötüleşen ekonomiden kaydırıp ülkedeki Müslümanlara yöneltti. 

Chowdhury, eski tarihi yaralara, dezenformasyona ve nefret söylemine başvurarak bir “Hindu mazlumiyeti” ortaya çıkartan Modi’nin seçimleri kazanmaya devam edebilmek için bu stratejiye başvurması gerektiğini belirtiyor.

Bu süreçte koronavirüsün Hindistan’da yayılmasından Müslümanların sorumlu tutulması, Müslüman erkeklerin “aşk cihadı” ile Hindu kadınlarının ihtida etmesini sağlayarak Hindu nüfusunu azaltma yönünde çabaladıkları, çok fazla çocuk yaparak Hinduları kendi ülkelerinde azınlık konuma düşürmeye çalıştıkları, Hindularca kutsal sayılan ineklerin ticaretini yaptıkları ve inekleri yedikleri gibi herhangi bir veriye dayanmayan, sadece Hindularda ani duygu patlamaları oluşturmayı amaçlayan suçlayıcı cümlelerle bu retorik hayatta tutuluyor.

Bu retoriğin sonucu olarak Hinduların “adaleti kendi tesis etme isteği” ile Müslüman vatandaşlara öldürme amacıyla saldırdıkları görülüyor.

BJP’den bazı görevlilerin soykırım amacı güttüğü, Hindistan’da Müslüman bırakmamak istediği, Article 14’ten Zafar Aafaq ve Alishan Jafri’nin 13 Ağustos 2021 tarihli yazısında ortaya koyuluyor.

Yine BJP’nin Müslümanları “Hinduların hakkını yiyen termitler” olarak nitelediğine de rastlanıyor.

 

DIŞ POLİTİKAYA ETKİSİ

Hindistan’da BJP’nin bu tutumunun, Müslüman ülkelerden ağır tepkiler çektiği ve eleştiri oklarının hedefi olduğu biliniyor.

Yakın zamanda BJP’den iki görevlinin Hazreti Muhammed (SAV) hakkında kullandıkları hakarete varan cümleler de bu eleştiri oklarının bir kez daha Hindistan’a yönelmesine yol açtı.

Türkiye, Katar, BAE, Suudi Arabistan, Pakistan, Malezya, Ürdün gibi ülkelerden ve Körfez İşbirliği Konseyi, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası örgütlerden yoğun tepkiler çeken bu yorumlar, Hindistan’ın kendisini yoğun işbirliği içerisinde olduğu Arap ülkelerden uzaklaştırmasına sebep oldu.

Hindistan diasporasının büyük bir kısmının Körfez ülkelerinde olduğu ve bu diasporanın ülkeye geri gönderdiği dövizin Hint ekonomisi için değeri ve petrol ticareti gibi konularda Hindistan’ın Körfez ülkelerine tek taraflı bir ihtiyacı olduğu göz önünde bulundurulursa bu tip söylemlere ve eylemlere izin verilmemesinin gerekliliği vurgulanmış olur.

Tepkilerin ardından BJP, bu sözleri sarf eden görevlilerin partiden uzaklaştırıldığını belirterek BJP’nin “her inanca saygı duyduğunu” açıkladı.