Ülkeler iklim savaşlarına hazırlanıyor
Savunma ve askeri alanda uzman isimler, iklimle ilgili çıkabilecek bir savaşın yakın zamanda gerçekleşebileceği yönünde uyarıyor. İklim değişikliğiyle mücadele konusunda girişimlerde bulunan ülkeler, aynı nedenden dolayı savaş planları da yapıyor. Peki, iklim değişikliğinin neden olduğu bu savaşlar nerede başlayabilir?
Paris İklim Anlaşması’ndan Glasgow’da yapılan İklim Zirvesi’ne kadar küresel iklim değişikliğiyle mücadele konusunda uluslararası birçok çalışma yürütülüyor.
Askeri stratejistler ise iklim değişikliğinin etkilerinin yol açacağı bir savaşa dikkat çekiyor. Son zamanlarda yaşanan askeri gerilimlerin iklim değişikliğinden kaynaklandığını öne süren uzmanlar, Asya, Afrika ve Kuzey Kutbu’nda savaşın patlak verebileceğini tahmin ediyor.
Amerikan düşünce kuruluşu Atlantic Council, mart ayında yayınladığı bir raporda, Rusya ve Çin’in Grönland, İzlanda ve Kuzey Kutup Dairesi çevresinde yeni bir nakliye rotası aradığını, bunun da bölgede yeni bir güç rekabeti doğurabileceğini belirtti.
İngiltere ve ABD de bölgedeki Rus ve Çin faaliyetlerindeki artış dolayısıyla asker ve donanma varlığını artırdı. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana ilk kez bir Amerikan uçak gemisi Kuzey Kutbu’na gönderildi.
İKLİM SAVAŞLARI NEREDE BAŞLAYACAK?
İklim değişikliği ve uluslararası ilişkiler alanında çalışan Nottingham Üniversitesi Öğretim Görevlisi Matthew Rendall, Suriye ve Somali gibi istikrarın olmadığı yerlerin iklim savaşları için olası alan haline gelmesinin daha muhtemel olduğunu söyledi. Rendall, “Bunlar zaten sıcak bölgeler. Ayrıca çoğu çok daha yoksul. Sonuç olarak, akut kaynak kıtlığı, kitlesel mülteci göçü ve siyasi istikrarsızlık yaşama olasılıkları daha yüksek” yorumunda bulundu.
Çin ve Rusya’nın nükleer silah sahibi olduğuna dikkat çeken Rendall, “Kuzey Kutbu üzerinde çatışabilirler. Ancak bunun III. Dünya Savaşı’na dönmesi pek olası değil. Bu çok maliyetli olur” ifadeleriyle bölgede oluşabilecek gerilime değindi.
Politik risk analiz firması Global Risk Insights tarafından yayınlanan bir makaleye göre, Somali’deki şiddetin iklim değişikliğiyle bağlantılı olduğuna dair göstergeler mevcut. Milyonlarca Somalili, “2011 Doğu Afrika kuraklığından bu yana neredeyse sürekli devam eden kurak dönemler nedeniyle” gıda kıtlığı ile karşı karşıya kaldı.
Geçmişteki araştırmalar bu etkileri cihatçı grup Eş-Şebab’ın artan etkisiyle ilişkilendirmese de makale, “cihatçıların iklim kaynaklı geçim kaybı ve gıda kıtlığından yararlandığını” ve iklim kötüleştikçe de yiyecek ve koruma gibi hayati ihtiyaçları karşılama teklifiyle insanları bünyelerine katabileceklerini iddia ediyor.
Pentagon da örgüt ismi vermeden Global Insights ile aynı değerlendirmeyi yaptı. ABD Savunma Bakanlığı’nın ilk olarak eylül ayında yayınlanan ve ardından bu ayın başlarında kamuoyuna açıklanan planına göre, “iklim değiştikçe, yerel ve bölgesel politikalarda gıda ve su kıtlığını azaltmak için değişiklikler yapılabilir. Bu siyasi düzenlemeler, bilinmeyen üçüncü taraflardan gelen fiziksel ve siber terör saldırıların artmasına neden olabilir.”
2015 yılında, Columbia Üniversitesi'nde görev yapan Colin P. Kelley liderliğindeki bir araştırma ekibi, Suriye'de on yıl süren iç savaşın iklim değişikliğine bağlı sıcak hava dalgaları, kuraklık ve kaynaklar üzerindeki tartışmalar nedeniyle daha da kötüleştiği sonucuna varan bir çalışma yayınladı.
Leeds Üniversitesi küresel güvenlik sorunları profesörü Olaf Corry, The Daily Beast'e verdiği demeçte, iklim değişikliğinin güvenlik üzerinde kesinlikle "büyük" bir etkisi olduğunu, ancak Suriye'deki çatışmanın kötü bir örnek olduğunu söyledi. Corry’e göre, araştırmada bu çatışmayı iklim sorunlarıyla ilişkilendiren büyük zayıflıklar bulunuyor. Corry, diğer faktörlerin yanı sıra, “kuraklıkların, Esad'ın çöküşünün tetikleyicisi olan huzursuzluğun patlak verdiği yerlerle yanlış ilişkilendirildiğini” belirtti.
Corry ayrıca, "Savaşları başlatmaktan sorumlu olanların yanlışlıkla 'iklimi' işaret etmesine ve böylece paçayı kurtarmasına izin vermek istemiyoruz" yorumunu yaptı.
Kaynaklar üzerindeki çatışmaların yanı sıra yükselen deniz seviyeleri nedeniyle daha az kara parçası kaldığında ne olacağına da bakılması gerekiyor. Bangladeş Terör Araştırmaları Merkezi Başkanı Shafqat Munir, ülkesinin toplam kara kütlesinin yaklaşık yüzde 14'ünü hızla kaybetmesinin beklendiğini hatırlattı. Terör ve çatışma açısından durumu yorumlayan Munir, "Tahmin edebileceğiniz gibi, bu çok büyük bir felaket olacak" dedi.
ABD ULUSAL GÜVENLİK TEHDİDİ OLARAK GÖRÜYOR
Brown Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü ve İklim Çözümleri Laboratuvarı Direktörü Jeff Colgan, "ABD savunma politikacıları arasında meydana geldiğini gördüğüm değişim, iklim değişikliğini sadece bir 'tehdit çarpanı' veya tek bir mesele olarak değil, ABD'nin karşı karşıya olduğu tüm stratejik manzarayı değiştirecek güçte görmeye başlamalarıdır" dedi.
İklimden sorumlu özel başkanlık elçisi John Kerry'nin Joe Biden'ın seçilmesinden kısa bir süre sonra attığı tweette, "Amerika yakında iklim krizini acil ulusal güvenlik tehdidi olarak ele alan bir hükümete sahip olacak" ifadelerini kullandı.
Leeds Üniversitesi profesörü Corry, Kerry'nin tweet'inin bir iklim "güvenlikleştirme" örneği olduğunu söyledi ve bunu "güvenlik merceğinden bir şeyin anlaşılmasını sağlamak" olarak tanımladı. Corry ayrıca bu yaklaşımın “Neden 'insan güvenliği' veya 'ekolojik güvenlik' krizi değil de 'ulusal güvenlik' olarak değerlendirildiğine” vurgu yaptı.
İklim sorunlarıyla mücadele için oluşturulan askeri stratejiler, karbon ayak izlerini büyük ölçüde azaltmak yerine yeni zorluklara uyum sağlamaya odaklanıyor. Pentagon'un iklim değişikliği planı, sera gazı emisyonlarının azaltılmasından bahsediyor, ancak “azaltma”, planda “uyum” ve “dayanıklılık”tan sonra üçüncü sırada yer alıyor.
Brown Üniversitesi'ndeki Watson Uluslararası ve Halkla İlişkiler Enstitüsü'nün 2019 raporuna göre, Savunma Bakanlığı ABD enerjisinin yüzde 80'inini tüketiyor. Aynı rapor, ABD ordusunun 2017 sera gazı emisyonlarının (yaklaşık 59 milyon metrik ton) İsveç'in tamamını aştığını da belirtiyor.
Küresel ısınmanın başlıca nedenleri olan ülkeler, emisyonu azaltma yerine ulusal güvenliğe öncelik verirse, iklim değişikliği kaynaklı savaşların yaşanması olasılığı giderek yükselecek.