İran-İsrail rekabeti Hint Okyanusu’nda kızışıyor
40 yılı aşkın bir zamandır birbirini düşman olarak gören iki ülke olan İran ile İsrail arasında gerilim artıyor. Hint Okyanusu’nda yaşanan gelişmeler, iki ülke arasındaki gerilimi sürekli gözler önüne seriyor. Peki, iki ülke arasındaki rekabette son durum ne? Hint Okyanusu neden kritik bir bölge?
İslam Devrimi’nin yaşandığı 1979 yılından bu yana İran ile İsrail arasındaki gerilim sürüyor. 1979 yılındaki devrimin ardından ABD karşıtı bir politika sergilemeye başlayan İran, kendi güvenliği için en büyük tehlike olarak İsrail’i gördü. Devrim lideri Ayetullah Humeyni’nin ABD’yi “Büyük şeytan” olarak nitelendirmesi ve İsrail’in tüm bölge için en büyük tehlike olduğunu dile getirmesi, İran’ın dış siyasette nasıl bir politika sergileyeceğini gözler önüne serdi.
Devrimin ardından Orta Doğu’da İran ile ABD arasında askeri ve siyasi olarak büyük bir rekabet başladı. Irak, Afganistan, Pakistan, Suriye gibi ülkeler bu iki devletin askeri ve siyasi olarak mücadele alanı haline geldi. İran’ın bu gibi ülkelerde kendisine yakın olan grupları desteklediği bilinirken, ABD ise işgal politikası ile bölgede varlığını artırdı. ABD’nin İran ile rekabetinde en çok ön plana çıkan durum ise İsrail’in güvenliğini sağlamaktı.
ABD, İsrail’i kendisine en büyük müttefik ve dost olarak görüyor. ABD’nin Orta Doğu politikasını belirlemesinde etkili olan en önemli etken İsrail’in güvenliğinin sağlanması. İsrail’in güvenliğini öncelik olarak belirleyen ABD; İran’ı, İsrail’in güvenliği için en ciddi tehdit olarak görüyor. Bu nedenle ABD-İran arasında siyasi, ekonomik, askeri, ticari, diplomatik alanlarda sürekli gerilim yaşanıyor. İran ile İsrail ise birbirlerini tanımıyorlar. İran İsrail’i meşru olmayan bir devlet olarak nitelendiriyor. İsrail ise İran’ı terör devleti olarak gördüğünü sürekli tekrarlıyor.
İran ile İsrail arasındaki gerilim Filistin, Suriye, Irak ve Lübnan gibi ülkelerde her geçen gün büyüyor. Suriye’nin Kuneytra ve Dera gibi bölgelerinde etkili olan ve kendisine yakın grupları destekleyen İran, İsrail sınırına çok yakın bir konuma yerleşmiş bulunuyor. Ayrıca İran’ın Lübnan’daki Hizbullah’a her alanda desteği sürüyor. Büyük bir füze gücüne sahip olan Hizbullah ise İsrail’i yok etmekle tehdit ediyor. Suriye’de Beşar Esad’a, Lübnan’da Hizbullah’a ve Yemen’de Husiler’e destek olan İran, İsrail’e yönelik tehdit söylemlerini sürekli tekrarlıyor.
İran ile İsrail arasında son aylarda gerilimi en çok artıran olay ise ünlü İranlı nükleer bilimci Muhsin Fahrizade’nin suikast ile öldürülmesi oldu. İran’ın başkenti Tahran sınırları içerisinde gerçekleştirilen suikast sonrası İran yetkilileri saldırıdan İsrail’i sorumlu tuttu. İsrail’den en yakın zamanda intikam alınacağını söyleyen İranlı yetkililer, suikast hakkında kapsamlı bir soruşturma başlattı. İsrail’den ise herhangi bir saldırıyı üstlenme açıklaması gelmezken, bazı gazetelerde suikastın MOSSAD tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi.
YÖNETİM DEĞİŞİKLİKLERİ NASIL ETKİLER?
Geçtiğimiz aylarda her iki ülkede de yönetim değişti. İsrail’de 12 yıllık Netanyahu’nun Başbakanlık dönemi sona ererken, yeni Başbakan ise Naftali Bennett oldu. Bennnett’ın, İran’a karşı Netanyahu’dan çok farklı bir politika sergilemesi ise beklenmiyor. Nitekim göreve geldikten sonra Bennett da Netanyahu gibi İran karşıtı sözleriyle nasıl bir politika izleyeceği konusunda sinyaller verdi.
İran’da ise 18 Haziran’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi kazanarak ülkenin 8. Cumhurbaşkanı oldu. İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’e yakınlığı ile bilinen Reisi’nin, İsrail karşısında çok sert bir politika izlemesi bekleniyor. Hamaney’in İsrail karşıtı sözleri göz önünde bulundurulduğunda, Reisi’nin de gelecek zaman içerisinde İsrail karşıtı söylemlerin dozunu artıracağını söyleyebiliriz.
İki ülkede de yaşanan yönetim değişiklikleri, ilerleyen dönemde ilişkilerin daha da sertleşmesine neden olabilir. Naftali Bennett’in sert söylemleri ve İbrahim Reisi’nin dini lidere yakınlığı, gelecek zamanda ikili ilişkilerin nasıl şekilleneceği ile ilgili önemli sinyaller veriyor.
HİNT OKYANUSU’NDA GÖLGE SAVAŞI DEVAM EDİYOR
İki ülke arasında en önemli mücadele alanlarından bir diğeri ise Hint Okyanusu. İki ülke de bu bölgede karşılıklı olarak sürekli saldırı düzenliyor. Bölgede büyük bir güç ve varlık mücadelesi yaşanırken, iki ülke de düzenledikleri saldırıları üstlenmiyor.
Geçtiğimiz haftalarda Hint Okyanusu’nda İsrailli bir işadamına ait kargo gemisine bir saldırı gerçekleştirildi. Tanımlanamayan bir silah ile gerçekleştirilen bu saldırı sonrası Tel Aviv’deki kaynaklar, bu saldırının arkasında Tahran’ın olduğuna dikkat çekti. Saldırıyı herhangi bir ülke ya da grup üstlenmezken, İsrail ise bu saldırının İran tarafından düzenlendiğine kesin gözle bakıyor.
Liberya bayrağı taşıyan Csav Tyndall isimli gemi kuzey Hint Okyanusu’ndan BAE’ye doğru yol alıyordu. Tanımlanamayan bir silah ile düzenlenen saldırı sonrası gemi büyük hasar aldı. İsrail medyası tarafından saldırının geliştirilmiş bir drone ya da geminin rotasına yerleştirilmiş bir deniz mayını ile düzenlendiği iddia edildi. Gemide yangın çıkmasına rağmen herhangi bir yaralanan olmadı ve Dubai Limanı’na dek hareket etmeye devam etti.
Bu saldırının düzenlemesinin ardından İsrail gazetelerinden çeşitli iddialar ortaya atıldı. En çok dikkat çeken söylem ise Yediot Aharonot gazetesinin askeri yorumcusu Ron Ben Yishai’nin, “Bu saldırı, İbrahim Reisi’nin seçilmesiyle mutlu olan İran siyasetinin sertleştiğinin bir işaretidir” sözleri oldu.
İki ülke arasında denizlerde yaşanan gerilim özellikle Şubat ayından bu yana artmış durumda. Her iki ülke de birbirlerine yönelik saldırı düzenlemeye devam ederken, özellikle kargo gemilerini hedef alıyor. Ancak söz konusu saldırılar, iki ülke tarafından da üstlenilmiyor.
Geçtiğimiz Nisan ayında Kızıldeniz’de yaşanan bir patlama sonrası bir İran lojistik gemisi, büyük bir hasar görmüştü. New York Times tarafından söz konusu saldırının İsrail tarafından gerçekleştirildiği iddia edilmişti.
Hint Okyanusu’nda varlık ve güç mücadelesi veren iki ülke arasında, önümüzdeki dönemde rekabetin kızışması bekleniyor. İki ülkede de yeni gelen hükümetlerin, bu rekabette daha sert adımlar atacağı öngörülüyor.