İran rejimi, üstüne kurulu olduğu prensipleri şiddet yoluyla dikte ediyor
İran’da rejimin özellikle kadınlar üzerinde oluşturduğu baskılı ortam aktivistler tarafından açıkça eleştiriliyor. Bu eleştiriler sonucu aktivistler hapisten ülkeden çıkış yasağına kadar uzanan bir cetvelde cezalandırılabiliyor.
Mansur Ali Bilgiç
Nobel barış ödülü sahibi Nergis Muhammedi bu aktivistler arasında yer alıyor. Rejim eleştirileri dolayısıyla toplam 13 kez hapse atılmış olan Muhammedi, son olarak Eylül 2021’de hapse girdi.
6 Ekim Pazartesi günü tutuklu bulunduğu Evin Cezaevi’nden ailesine bir mesaj ulaştıran Muhammedi açlık grevine girdiğini duyurdu.
Ailesinin sosyal medya platformu X’te yaptığı açıklamada Muhammedi’nin ilaçlarını almayı reddettiği, sadece su, şeker ve tuz tükettiği bilgileri yer aldı.
Al Jazeera’nın haberine göre başörtüsü takmayı reddettiği için cezaevinden çıkartılmayan ve kalp ile akciğer hastalıkları bulunan Nergis Muhammedi’nin bir hastaneye transferi gerçekleştirilemiyor.
Norveç Nobel Komitesi, 2023’te barış ödülünü kazanan Nergis Muhammedi’yi bir “özgürlük savaşçısı” olarak tanımlarken Muhammedi’nin ödülü kazanma nedeninin “İran’da kadınların baskılanmasına karşı verdiği mücadele” olduğunu açıkladı.
Muhammedi, İran tarafından cezalandırılan tek aktivist değil. Film yıldızı Taraneh Alidosti de 2022’nin sonunda başlayan Mahsa Amini protestolarında ilk göstericinin idam edilmesini kınayan başörtüsüz bir fotoğraf paylaşmış ve tutuklanarak hapse atılmıştı.
İran’ın en iyi aktrislerinden biri olarak bilinen Alidosti, 2023 yılının Ocak ayında kefaletle serbest bırakılmıştı. İki meslektaşı Hengameh Ghaziani ve Katayoun Riahi de Alidosti ile aynı kaderi paylaşmıştı.
BBC’nin 2023 yılının Mayıs ayında sızdırılımış belgelere dayanarak yayımladığı bir haberde, futbol yılıdızı Ali Karimi’nin de Mahsa Amini protestolarının başlamasıyla yaptığı sert hükûmet eleştirilerinden dolayı yurt dışına çıkış yasağıyla cezalandırıldığı aktarılmıştı.
2003 Nobel barış ödülü sahibi avukat ve yargıç Şirin Ebadi de İran rejimi tarafından cezalandırılan aktivistlerden. Ebadi’nin kendi ifadesine göre Tahran’da bir banka kasasında saklanan Nobel madalyasına, diplomasına, Fransa Onur Nişanına ve Alman Gazeteciler Birliği tarafından verilen bir yüzüğüne 2009 yılında İran Devrim Mahkemesi’nin emri üzerine el konuldu.
Ayrıca aynı yıl Ebadi tarafından kurulan Human Rights Defenders Center (İnsan Hakları Koruyucuları Merkezi) adlı sivil toplum örgütünü de kapatmıştı.
İRAN NEDEN AKTİVİSTLERİ CEZALANDIRIYOR
İran’da 1979 yılında gerçekleşen devrim sonucunda şah rejimi yıkılarak İslami Cumhuriyet ilan edildi.
Yeni rejim ideolojik temeller üzerine kuruldu ve bu temelleri oluşturan teokratik prensiplerin korunması ve gözetilmesi devletin şiddet aygıtlarına bırakıldı. Şah rejimi sırasında da var olan şiddet mekanizmaları şekil değiştirerek sosyal hayatın her alanına yayıldı.
Sonunda Ruhullah Humeyni’nin iktidarı sağlamlaştığında, İran’da rejimin şeriat anlayışına uymayan her türlü varlık biçimi baskı yoluyla entelektüel, siyasi ve sosyal hayattan silindi.
Tahran’ın şeriat şekli, patriyarşinin İran toplumunun temel yaşam biçimi olmasına yol açıyor. Dr. Haleh Esfandari’ye göre kadınlara yönelik evde başlayan bu baskı, iş hayatından eğitim öğretime kadınları her yerde takip ediyor.
Kadınlara yöneltilen bu ezici politikaların din ile temellendirilmiş olması vatandaşların ahlaki olarak baskıyı sorgulamasını engellemeyi amaçlıyor. Bu sayede vatandaşlar meşruiyetini dinden alan İran teokratik rejimine muhalefet edemiyor, çünkü sosyal ya da siyasi muhalefet büyük bir tabu olan dinsizlikle eş görülüyor.
Kadın hakları aktivistleri de bu sebepten baskı görüyor. Başörtü ya da miras meselesi gibi kadınların baskılanmasına ya da erkeklerle eşit haklardan yararlanamamasına sebep olan pratikler protesto edildiğinde hem toplumsal linçle karşılaşabiliyorlar hem de rejimin meşruiyetini sınayan eylemler olarak değerlendirilen faaliyetlerde bulundukları için cezalandırılıyorlar. Şirin Ebadi’nin durumu bu iki olaya da örnek teşkil ediyor çünkü Ebadi hem Bahâî olmakla suçlandı hem de İran devletinin disiplin mekanizmaları tarafından cezalandırıldı.
Nergis Muhammedi de Norveç Nobel Komitesi'ne gönderdiği mektupta zorunlu başörtüsünü "otoriter dini rejimin devamlılığının ve hayatta kalmasının bağlı olduğu bir kontrol ve baskı aracı" olarak tanımlamıştı.
Sonuç olarak İran’da aktivistler, özellikle de topluma mal olmuş kişilerin görünürlükleri sebebiyle yaptıkları eylemler, Tahran rejiminin meşruiyetini sınadıkları ve büyük çaplı rejim karşıtı oluşumlar doğurma potansiyeli taşıdıkları için çoğu zaman yoğun şiddet içeren baskılarla karşılaşıyorlar.