İsrail devleti çökme tehlikesi ile karşı karşıya!

Eski İsrail Başbakanı Ehud Barak, İsrail devletinin sonunun yaklaştığını söyledi. Peki, Ehud Barak’ın bu açıklamaları ne anlama geliyor? İsrail devleti 2028’de çökebilir mi? İsrail’i gelecekte neler bekliyor?

Hüseyin Can Topkaya

[email protected]

İsrail’de daha önce İçişleri, Dışişleri, Savunma Bakanı olarak görev yapan ve Genelkurmay Başkanlığı görevinin ardından 1999 yılında Başbakan olan Ehud Barak; 4 Mayıs’ta Yediot Aharonot gazetesine yazdığı makalede çarpıcı ifadelere yer verdi.

Barak, son dönemde İsrail’de yaşanan iç ve dış sorunlara dikkat çekerken, tehlikeli gelişmeleri değerlendirdi. Eski Başbakan, “80 yıl laneti” konusunu gündeme getirdi.

Konu hakkında Korkusuz Gazetesi’nde bir makale kaleme alan Gazeteci Hüsnü Mahalli, Barak’ın yazısını değerlendirdi. Mahalli, Barak’ın, Yahudi tarihinde Kral Davut ve Haşmonayim hanedanlığı dönemlerinin dışında kurulan Yahudi devletlerinin tümünün 80 yılını doldurmadan dağıldığını ve yıkılıp gittiğini söylediğini aktardı.

Mahalli’ye göre Barak söz konusu yazıda özet olarak şunları söyledi; “Kral Davut ve Haşmonayim hanedanlığı döneminde kurulan Yahudi devletleri kuruluşlarının 80. yılında, diğer devletler ise 80 yılını göremeden dağılıp gitti. Şimdiki İsrail devleti de kuruluşunun 80. yılına (2028) yaklaşıyor. İsrail’in kaderinde seksen ya da seksenli yıllar laneti olabilir.”

Mahalli, Barak’ın bu konuda tarihten verdiği örneklere değindi. Amerika’nın kurulduktan 85 yıl sonra iç savaş ile karşı karşıya kalması, İtalya Krallığı’nın kurulduktan (1861) 84 yıl sonra yıkılması, Alman İmparatorluğu’nun kuruluşundan (1871) 74 yıl sonra (1945) ortadan kaldırılması, SSCB’nin ise 80 yılını tamamlamadan (1991) dağılması, Barak tarafından söz konusu makalede dile getirildi.

Eski İsrail Başbakanlarından Benjamin Netanyahu da görevde bulunduğu süre içinde bu konuya değinmiş, İsrail devletinin bu laneti aşarak 100. Kuruluş Yıl Dönümünü kutlayacağını umduğunu ifade etmişti.

İSRAİL 1948'DEN BU YANA GÜVENLİK KONUSUNDA ENDİŞELİ!

İsrail, kurulduğu 1948 yılından bu yana yok olma, çökme ve dağılma gibi tehlikeleri göz önünde bulunduruyor. Müslüman ve Arap bir coğrafyanın içerisinde kurulan İsrail devleti, yaklaşık 80 senedir güvenlik tehdidi yaşıyor.

Filistinli grupların sahip oldukları silah ve füzeler, Lübnan Hizbullah’ının İsrail sınırına yakın bölgelerde oluşturduğu füze yığınağı, İran’ın bölgede İsrail aleyhinde devam eden faaliyetleri, Suriye hükümetinin İsrail karşıtı bir politika sergilemesi; Tel Aviv hükümeti tarafından en önemli güvenlik tehditleri olarak görülüyor.

1948, 1967, 1973 ve 2006 yıllarında Arap ülkelerle savaşan İsrail; son dönemde BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan gibi ülkelerle attığı normalleşme adımları ile dikkat çekiyor. Siyasi uzmanlara göre İsrail, bu normalleşme adımları ile birlikte bölgedeki meşruluğunu tüm dünyaya kabul ettirmeyi ve Filistin meselesini unutturmayı amaçlıyor.

Ancak Arap ülkelerle atılan normalleşme adımları İsrail’in güvenlik kaygılarını sonlandırabilmiş değil. Son dönemde İsrail’in çeşitli kentlerinde meydana gelen silahlı saldırılar, Tel Aviv hükümetini ciddi anlamda endişelendiriyor. Başbakan Naftali Bennett, saldırıların artmasının ardından halka silahlanma çağrısında bulunmuştu. Bu saldırıların arkasında Filistinli grupların ve İran’ın etkisinin olabileceği öne sürülmüştü.

İngiliz merkezli The Times gazetesi, İsrail’in son iki ay içinde sivilleri hedef alan saldırılara misilleme olarak yurt dışındaki Hamas liderlerini öldürmek için suikast timleri göndermeye hazırlandığını öne sürdü.

ABD ve İngiltere’nin yanı sıra tüm Avrupa ülkeleriyle iyi ilişkilere sahip olan, Körfez ülkeleriyle ise normalleşme yoluna giden Tel Aviv; Orta Doğu’daki varlığını koruma ve sürdürme konusunda birtakım güvenlik endişeleri yaşamayı sürdürüyor.

İsrail, her yıl Ramazan ayı içerisinde Mescid-i Aksa, Kudüs ve Gazze’ye saldırılar düzenleyerek Müslümanları hedef alıyor. Bu saldırıların ardından ise Hamas ve İslami Cihat gibi Filistinli gruplardan İsrail’e sert karşılık veriliyor. Filistinli grupların saldırılarında İsrail askerleri ve güvenlik görevlileri hayatını kaybediyor. Tel Aviv, söz konusu saldırılarının ardından uluslararası alanda birçok ülkeden sert tepki ve eleştiri görüyor.

Tel Aviv, 1982 yılından bu yana Lübnan Hizbullah’ı ile rekabet içerisinde bulunuyor. 1982 yılında Güney Lübnan’da Hizbullah karşısında hezimete uğrayan İsrail, 2006 yılındaki 33 gün süren savaşta ise çok ağır kayıplar verdi. İsrail, yaklaşık 40 senedir İran’ın Lübnan’a yönelik askeri ve ekonomik yardımlarının önüne geçemiyor. Lübnan Hizbullah’ının sahip olduğu yüz binlerce füze, Tel Aviv hükümeti açısından en büyük güvenlik tehditlerinden biri olarak görülüyor.

Suriye’deki İran destekli Esad hükümeti ise İsrail’in bölgedeki varlığını tehdit eden bir diğer etken. 2011 yılından bu yana Suriye’de askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel faaliyetlerini artıran İran, özellikle İsrail sınırına yakın noktalarda bulunan Kuneytra ve Dera gibi bölgelerde nüfuzunu yoğunlaştırdı. Tel Aviv hükümeti, Tahran destekli grupların kendi sınırına bu kadar yakın noktalarda bulunmasını istemiyor. Bu nedenle İsrail, Suriye’deki İran destekli gruplara sık sık askeri saldırılarda bulunuyor.

Ehud Barak’ın sözleri, iç ve dış politikada zor günler geçiren İsrail’in geleceği açısından kritik bir öneme sahip. İsrail’in önümüzdeki dönemde Filistin, Suriye, Lübnan ve İran ile askeri bir çatışma içerisine girmesi, düşük olmayan bir ihtimal olarak görülüyor.

Ukrayna krizinin ardından ABD ile anlaşmazlıkları artan ve ülkenin çeşitli yerlerinde meydana gelen silahlı saldırıların önüne geçemeyen Tel Aviv hükümetini, önümüzdeki dönemde sıkıntılı bir süreç bekliyor. İç ve dış politikada yaşananlar, Barak’ın sözlerinin ileride gerçekleşebileceğini ortaya koyuyor.