Türkiye’nin Mağrib stratejisi yeniden şekilleniyor

Son yıllarda Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin Mağrib adı verilen kuzeybatı Afrika ülkeleri ile ilişkilerini yeniden şekillendirmesine neden oldu. Peki, Türkiye Mağrib’te nasıl bir strateji izliyor? Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler Türkiye’nin bölgedeki faaliyetlerini nasıl etkiledi? Türkiye Mağrib ülkelerine neden çok önem veriyor?

Kuzeybatı Afrika ülkesi olarak bilinen Mağrib; Tunus, Fas, Cezayir, Batı Sahra, Libya ve Moritanya gibi ülkelerden bir araya geliyor. Atlas Dağları ve Sahra Çölü’nün varlığı, bu coğrafyayı Afrika’nın geri kalanından ayırıyor. Akdeniz coğrafyasına ait olan bu ülkeler, kültürel olarak da Akdeniz havzasının bir parçası olarak görülüyor.

Türkiye, bulunduğu konum ve son yıllarda yaşanan gelişmeler nedeniyle Mağrib ülkelerine çok önem veriyor. Bölgedeki nüfuzunu her geçen gün artırmakta olan Türkiye, yeni iş birliği alanları yaratmaya çalışıyor. Başta Fransa olmak üzere ABD, Çin ve Rusya gibi ülkelerin bu bölgeye ilgisi göz önünde bulundurulduğunda; Türkiye için Mağrib ülkelerinin önemi çok büyük.

Son yıllarda Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler ise bölge ülkelerine olan ilginin oldukça artmasına neden oldu. Doğu Akdeniz’de dünyaya yüzlerce yıl yetecek miktarda doğalgaz ve enerji yataklarının keşfedilmesi, bu bölgeyi süper güçlerin mücadele alanına çevirdi. Rusya, ABD, Çin, Fransa ve Almanya gibi ülkeler, Doğu Akdeniz’den çıkartılacak doğalgaz ve enerjiden pay alabilmek için kıyasıya bir rekabete girişti. Emperyalist ülkelerin bölgeye ilgisinin artması, Doğu Akdeniz’e kıyıdaş olan Mısır, Libya ve Tunus gibi ülkeler ile ilişkilerin yeniden şekillenmesine neden oldu. Süper güçler bölgedeki bu ülkeleri yanına çekerek, Doğu Akdeniz’de en önemli aktör olmayı amaçladı.

Bir taraftan ülkeler Doğu Akdeniz’de enerji ve doğalgaz keşfetmek için sismik araştırmalarına devam ederken, diğer taraftan ise emperyalistler arasında kıyasıya bir rekabet devam etti. Süper güçlerin yanı sıra neredeyse bölgedeki tüm ülkelerin etkin bir şekilde yer aldığı meselelerden biri Libya sorunu oldu. 2011 yılındaki NATO müdahalesi sonrası ülkeyi 42 yıl yöneten Muammer Kaddafi devrilirken, ülke üçe bölünerek siyasi istikrarı bir türlü sağlayamadı.

Libya’nın içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlık ve iç savaş durumu, emperyalistlerin yanı sıra bölgedeki tüm aktörlerin bu ülkede varlığını artırdı. Özellikle Doğu Akdeniz’de rekabetin artması üzerine Libya’nın önemi daha da arttı.

Libya NATO müdahalesi sonrası üçe bölünürken; ülkenin büyük bir kısmı General Hafter’in kontrolü altına girdi. Başkent Trablus başta olmak üzere diğer bazı kesimler ise Ulusal Birlik Hükümeti’nin hakimiyeti altına girdi. Ülkenin küçük bir bölümünde ise yerel aşiretler ve kabileler kontrolü ele geçirdi. Libya’nın çok parçalı yapısı, iç savaşın sürekli kızışması ve Doğu Akdeniz’de yeni doğalgaz yataklarının keşfedilmesi bölgedeki politikaları yeniden şekillendirdi.

Libya’daki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Birleşmiş Milletler (BM) tarafından meşru olarak tanınırken; General Hafter yönetimi ise meşru tanınmadı. Ancak Fransa, Rusya, BAE, Suudi Arabistan, Mısır, İtalya gibi ülkeler Libya’da General Hafter yönetimine uzun yıllar destek verdi. ABD ise her iki tarafla da diyaloğunu sürdürürken, daha çok General Hafter yönetiminin arkasında durdu. Diğer yandan Libya’nın petrol ve zengin doğal kaynakları ise emperyalist ülkelerin bölgeye olan iştahını kabarttı.

KRİTİK DÖNEMEÇ: TÜRKİYE-LİBYA ANLAŞMASI

Mağrib ülkelerinden Libya’da oldukça karmaşık bir siyasi yapı ortaya çıkarken, diğer Doğu Akdeniz ülkeleri arasında deniz yetki alanlarının belirlenmesine ilişkin anlaşmalar imzalanmaya devam ediyordu. Yunanistan’ın; İsrail, Mısır ve Lübnan gibi ülkelerle imzalamış olduğu anlaşmalar Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tezleri ile çelişki içerisindeydi. Bununla birlikte, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki sismik araştırmalarında Türkiye’nin sularına girmesi ve buralarda keşif yapması, egemenlik alanlarını ihlal olarak değerlendirildi. Türkiye karşıtı cephede yer alan Yunanistan, GKRY, İsrail, Mısır, İtalya ve BAE gibi ülkeler kendi aralarında sürekli iş birliği anlaşmaları imzalıyordu.

Bu süreç içerisinde Türkiye Libya’daki Ulusal Birlik Hükümeti ile ilişkilerini oldukça güçlendirdi. Ulusal Birlik Hükümeti’nin BM tarafından meşru olarak tanındığını sürekli olarak dile getiren Türkiye, UBH ile geliştirdiği ilişkiler sayesinde hem Libya hem de Doğu Akdeniz’de önemli bir aktör olarak ortaya çıktı.

Türkiye-UBH ilişkileri her geçen gün gelişmeye devam ederken, taraflar arasında 2019 yılında imzalanan deniz yetki alanlarının belirlenmesine ilişkin mutabakat, bölgedeki tüm dengeleri değiştirdi. Türkiye-Libya arasında imzalanan mutabakat sonrası başta Yunanistan olmak üzere birçok ülkeden bu anlaşmaya tepki geldi. Türkiye karşıtı cephe bu anlaşmayı tanımadığını duyururken, BM ise imzalanan mutabakatı geçerli saydı. Bu anlaşmadan sonra bölge politikaları yeniden şekillenirken, özellikle Türkiye’nin desteği General Hafter karşısındaki UBH hükümetine Sirte ve Cufra gibi kentlerde önemli avantaj sağladı. Türkiye bu anlaşmanın ardından Libya’da ve Doğu Akdeniz’de daha etkin bir rol üstlenmeye başladı.

2020 yılının sonlarına doğru UBH’de geçici hükümetin başına Abdulhamid Dibeybe’nin gelmesi ise Avrupa için bir dönüm noktası oldu. Dibeybe sonrası Avrupa-Libya ilişkileri yeniden şekillenirken, General Hafter ise arka planda kaldı. Türkiye’nin Dibeybe hükümeti ile de olumlu ilişkileri bulunuyor.

TÜRKİYE KUZEY AFRİKA’DAKİ NÜFUZUNU ARTIRIYOR

Türkiye’nin Libya ile olan iyi ve pozitif ilişkileri Doğu Akdeniz’deki politikalarına olumlu yansırken; Tunus, Mısır, Fas ve Cezayir gibi ülkelerle de iyi ilişkiler sürüyor. Tunus’ta Nahda partisi ile iyi ilişkileri bulunan Türkiye, Libya ve Doğu Akdeniz’de bu parti ile aynı noktada buluşuyor. Ancak geçtiğimiz günlerde Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in aldığı kararla Meclisi tasfiye etmesi ve Nahda’yı devre dışı bırakmasının Türkiye-Tunus ilişkilerini nasıl etkileyeceği henüz bilinmiyor.

Fas, Cezayir, Moritanya gibi ülkeler ile temaslarını sürdüren ve birtakım iş birliği alanları bulmaya çalışan Türkiye; bölgede Fransa ve Yunanistan gibi ülkelerin varlığını artırmasına izin vermek istemiyor.

Türkiye için kritik noktalardan bir diğeri ise Mısır ile olan ilişkileri. 2013 yılında Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesi sonrası Türkiye-Mısır ilişkileri tamamen kopmuştu. Uzun yıllar siyasi ve ekonomik olarak ilişkiler kesik bir şekilde seyrederken, geçtiğimiz aylarda iki ülke arasında yeniden temaslar başladı. Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki yetki alanları hakkında yayınladığı bir haritada Yunanistan’ın değil de Türkiye’nin tezlerine destek veriyor olması, iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasını sağladı.

Türk heyetinin Mısır’ın başkenti Kahire’ye gitmesi, iki ülke temsilcileri arasında olumlu görüşmelerin yapılması ve gelecekte atılacak adımlar hakkında sürecin belirlenmesi gibi durumlar; Türkiye-Mısır ilişkilerinin önümüzdeki dönemde yeniden gelişeceği yönünde işaret veriyor. Türkiye-Mısır ilişkilerinin gelişmesi ise bölgede başta Yunanistan olmak üzere birçok ülkenin Doğu Akdeniz politikasını olumsuz etkileyebilir.

Türkiye’nin son yıllarda Mağrib ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmesinde ve bölgedeki nüfuzunu artırmasında en önemli etkenlerden biri Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin bölgedeki varlığını daha çok artırması ve yeni iş birliği alanları yaratması bekleniyor.