Türkiye ile Pakistan’ın gelişen stratejik ilişkileri Afganistan’a barış getirir mi?
ABD ve NATO’nun Afganistan’dan çekilme süreci devam ederken, bölgede doğacak güç boşluğunu doldurma niyetinde olan bazı ülkeler var. Henüz resmi bir anlaşmaya varılmasa da Türkiye, Pakistan ve Macaristan’ın bölgede aktif olması yönünde geri sayım başlamış gözüküyor. Peki, son yıllarda stratejik ilişkileri gelişen Türkiye ile Pakistan, bu işbirliğini Afganistan’da da koruyabilecek mi?
Yaklaşık 20 yıldır Afganistan’da konuşlu bulunan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) askerlerinin 1 Mayıs’ta başladığı çekilme süreci devam ediyor. Bu süreçte Kabil yönetiminin iktidar kavgaları nedeniyle zayıf olması, Taliban’ın ise son dönemde şiddetini hiç olmadığı kadar arttırması ülkede yaşanan ateşi körüklüyor.
Ancak yanan ateşe rağmen çekilmenin ardından bölgede doğacak güç boşluğunu doldurma niyetinde olan bazı ülkeler var. ABD Başkanı Joe Biden’ın Afganistan’dan çekilirken; Kabil Havalimanı’nın kontrolünü ve sorumluluğunu Türkiye’nin üstlenmesini teklif etmesi, Türkiye’yi hiç hesapta yokken bu ülkelerden biri haline getirdi.
Türkiye’nin yanı sıra batılı güçler çekilince Afganistan’da güvenliğin sağlanması sorumluluğunu üstlenmesi beklenen diğer iki ülke ise Pakistan ve Macaristan.
AFGANİSTAN ÖZELİNDE GELİŞEN STRATEJİK İLİŞKİLER
Bölgeye hakim olması beklenen bu ülkeleri özellikle Türkiye ile Pakistan açısından değerlendirmek önemli. Çünkü Türkiye, Afganistan halkı tarafından oldukça sevilen bir ülke. Pakistan ise halkın en sevmediği ülkelerden biri. Ancak buradaki diğer önemli husus, Pakistan’ın Taliban üzerinde ciddi bir kontrol etkisi olması. ABD dahi, Taliban’ı masaya oturtmak istediğinde önce Pakistan’ı ikna ediyor.
Pakistan’ın sahadaki etkisini analiz eden siyaset bilimciler, yıllardır ABD’nin ülkede bitiremediği çatışmayı sona erdirebilmek adına Pakistan’ı sahici bir aktör olarak değerlendiriyor. Ayrıca ABD’nin Pakistan ile Çin’i, Türkiye ile Rusya’yı, Macaristan ile Avrupa’yı dengelemek için rasyonel bir aktör tercihi yaptığı düşünülüyor.
TÜRKİYE - PAKİSTAN İŞBİRLİĞİ ARTIYOR
Öte yandan Türkiye ile Pakistan arasındaki işbirliğinin son dönemde farklı alanlarda da artmış olması gözden kaçmamalı. İki ülke arasındaki savunma sanayi, karşılıklı askerî eğitimler, yatırımları ve ticareti artırmayı hedefleyen adımlar sürekli yenileniyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geride bıraktığımız şubat ayında Pakistan’ı ziyaret etmiş ve bilim, teknoloji, savunma, turizm, eğitim ve sağlık alanlarında geniş bir işbirliği yelpazesini kapsayan ‘’Stratejik Ekonomik Çerçeve’’ anlaşmasını imzalamıştı.
Bu anlaşmanın yanı sıra, Erdoğan’ın Pakistan Meclisi’nde en fazla konuşma yapan yabancı lider olması ve Türkiye ile Pakistan arasında çifte vatandaşlık hakkını getiren bir anlaşmanın hazırlıklarının sürmesi, gittikçe derinleşen ilişkilerin bir yansıması.
Ayrıca Türkiye’nin bugüne kadar sahip olduğu en büyük Konsolosluk binasının Karaçi’de inşa edilmesi ile birlikte geçtiğimiz yıl Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na hitaben yaptığı konuşmada Keşmir meselesinde açıkça taraf olarak Pakistan’ı desteklemesi, Ankara’nın Pakistan ile ilişkilerine ne kadar önem verdiğinin bir göstergesi.
YENİ İTTİFAKLAR BEKLENEN BARIŞI GETİREBİLİR Mİ?
Ancak birçok alanda ittifak halinde olan bu iki ülkenin barış için aşması gereken bazı engeller var. Öncelikle ülkenin içinde bulunduğu etnik temelli kimliksel çatışma, şu an sahanın en önemli sorunu. Bununla birlikte Peştun milliyetçisi Taliban ile Kuzey’deki Türk halkları aralarındaki güven krizi de hiç kolay aşılacak bir sorun olarak görünmüyor.
Öte yandan başta Taliban olmak üzere ülkede bulunan tüm örgütlerin farklı dış güçler tarafından destekleniyor olması da bir diğer sorun. Bu bağlamda başta Türkiye’nin zarar görmesini isteyen ve ülkede çatışmayı uzun bir dönemdir fonlayan başta Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerin süreci her zaman sekteye uğratmak isteyebilecekleri göz önünde bulundurulmalı.
Sonuç olarak Afganistan sınavını hem güvenlik hem de kimlik sorunları bağlamında başarıyla atlatabilen bir Türkiye-Pakistan ortaklığının Güney Asya’dan Avrupa’ya uzanan jeopolitik değişimi yönetebilecek en güvenilir aktörler olarak ortaya çıkması kaçınılmaz olarak değerlendirilebilir.