Küresel barışta Türkiye’nin rolü: Ara buluculuk rolü takdir ediliyor
Türkiye, 2023 yılında dünya gündeminde aktif rol oynayarak adından sıkça söz ettiriyor. Rusya-Ukrayna krizi, İsrail-Filistin savaşı ve Dağlık Karabağ Zaferi’nde önemli adımlar atan Türkiye, yurt içinde ve yurt dışında barış yanlısı politikası ile beğeni topluyor.
Kübra Sonkaya
[email protected]
Dünya siyaseti keskin hatlarla ayrışmışken Türkiye, barışçıl ve diplomatik çözümlerden yana tavır sergilemeye devam ediyor. Ankara hükümeti, Rusya-Ukrayna krizinin savaşa dönüşmesinden bu yana ara buluculuk ve müzakere tekliflerinde bulunuyor.
Türkiye, NATO üyesi olmasına karşın hem Rusya ile hem de Ukrayna ile masaya oturabilen tek ülke olarak kabul görüyor. Avrupa ülkeleri Rusya’ya karşı yaptırımlar uygularken Türkiye’nin tutumu azınlık dışında takdir görüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, savaştan hemen önce, 21 Ocak’ta yaptığı açıklamada, “Taraflar arasında ara buluculuk yapabiliriz” ifadelerini kullanmış ve savaş çıktıktan sonra da teklifi sıkça dile getirmişti.
Ukrayna-Rusya Savaşı'nın hemen başlarında, 11-13 Mart 2022 tarihlerinde Antalya Diplomasi Forumu düzenlendi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun moderatörlüğünde görüştü.
Savaşın üçüncü haftasında gerçekleşen bu görüşme, barışa dair adımların öncüsü ve ilki olarak nitelendirildi. Türkiye’nin bu görüşmede iki tarafa da eşit yaklaşımı sayesinde, bu görüşmeden sonra da Türkiye’nin ev sahipliğinde birçok görüşme daha planlandı.
29 Mart 2022'de, Ukrayna ve Rusya’dan gelen müzakere heyetleri, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi'nde toplandı. İki ülke heyetlerinin İstanbul’da buluşması, Türkiye’ye duyulan güvenin bir göstergesi olarak değerlendirildi.
Müzakerelerden sonra Ukrayna, Türkiye’nin garantör ülkeler arasında yer almasını talep etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Krizin başladığı ilk günden itibaren tırmanmanın önüne geçilmesi amacıyla her düzeyde gayret sarf ettik. Her iki tarafın da hakkını, hukukunu koruyan adil bir tutum sergiledik” değerlendirmesinde bulundu.
Başta Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere olmak üzere birçok Batı ülkesi, savaştan önce Rusya’ya baskı yapıyordu. Savaşın çıkmasıyla birlikte bu baskılar, yerini çeşitli yaptırımlara bıraktı. Avrupa’da Rus yazarlardan Rus sporculara kadar birçok kurum ve kişiye yaptırımlar uygulandı.
Bu süreçte Türkiye ise Rusya’ya yönelik radikal kararlardan kaçınırken aynı zamanda da Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü net bir şekilde önemsedi.
Bu durum savaşan iki ülke arasında Türkiye’nin diplomatik temas kurabilme kabiliyetini büyük oranda artırarak gözler önüne serdi.
Savaşın ilk günlerinden itibaren Zaporijya Nükleer Santrali’ne gerçekleşebilecek bir saldırının felaket senaryoları dile getiriliyordu. Rusya’nın bu nükleer tesisi ele geçirmesinin ardından tesis çevresinde çok sayıda çatışma meydana geldi. Yaşanan bu gelişmeler nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Zaporijya Nükleer Santrali'yle ilgili ara buluculuk teklifinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ile yaptığı görüşmelerde, Türkiye’nin nükleer santral konusunda kolaylaştırıcılık ve ara buluculuk görevini üstlenmeye hazır olduğunu vurguladı.
Türkiye, savaş sürecinde bir başka önemli sorun olan esir takası konusunda da desteğini esirgemedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın savaşan iki ülke lideriyle görüşmeleri sonucunda 22 Eylül’de esir takası yapıldı. Rusya ile Ukrayna arasında 200 savaş esiri takası gerçekleştirildi.
14 Kasım’da, savaşın devam ettiği sırada ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü Bill Burns ile Rus Dış İstihbarat Servisi (SVR) Başkanı Sergey Narışkin, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) ev sahipliğinde Ankara'da görüştü. Gerçekleşen özel görüşmede, nükleer silahların kullanılmasının riskleri başta olmak üzere birçok konu değerlendirildi.
11 Ocak’ta Rusya ve Ukrayna ombudsmanları, Türkiye’nin ev sahipliğinde Ankara’da görüşme düzenledi. Yapılan görüşmede insani sorunların çözümü, esir değişimi, yaralıların durumu, kayıp kişiler gibi önemli konular masaya yatırıldı.
Savaşın başından bu yana her iki tarafa da ateşkes talebi götüren Türkiye, Mariupol’deki sivillerin tahliye edilebilmesi için insani koridor açılmasına öncülük etti. 3 Nisan’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talebi doğrultusunda Mariupol’de bulunan sivillerin tahliye edilebilmesi için insani koridor açıldığı duyuruldu. Açılan insani koridordan hem Ukraynalı siviller hem de Ukrayna’da bulunan yabancı kişiler güvenli bölgelere ve ülkelere taşındı.
Bu süreçte Türkiye ve Birleşmiş Milletler'in girişimiyle Tahıl Koridoru oluşturulmuştu. Savaş sırasında Karadeniz’e yerleştirilen mayınlar nedeniyle Ukrayna’da tutulan tahıl ürünlerinin güvenli şekilde taşınabilmesi oldukça zor olacaktı.
BM Genel Sektereri Antonio Guterres, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Türkiye’ye yönelik “İstanbul önemli sorunları çözmek için sağduyulu diplomasinin vazgeçilmez merkezi haline geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a kararlılığı için şükranlarımı sunuyorum” şeklinde tebrik ve teşekkürlerini iletti.
2 Kasım’da Rusya’nın anlaşmadan geri çekilmesi ile askıya alınan Tahıl Koridoru, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın girişimleri ile 17 Kasım’da 120 gün süreyle yeniden uzatılabilmişti. 5 Ocak 2023 itibarıyla dönemin Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’nin açıklamasına göre, 694 gemi tahıl koridorundan geçerek 19,3 milyon ton tahıl ve gıda taşıdı.
18 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Guterres ve Zelenski arasında “harap olan Ukrayna altyapısının inşası için” anlaşmaya imza atıldı. Türkiye ile Ukrayna arasında yapılan anlaşmaya göre, Ukrayna’nın tahrip olan altyapısının yeniden inşası konusunda bir 'Görev Gücü' oluşturulmasına karar verildi. Bu Görev Gücü’nün, Rus ordusu tarafından harap edilen Ukrayna altyapısının yeniden inşasını organize etmesi kararlaştırıldı.
18 Kasım’da Dışişleri Bakanlığının girişimleri neticesinde 84 Ahıska Türkü, Türkiye’ye geldi. Savaşın yaşandığı Herson şehrinde yaşayan Ahıska Türkleri, Rusya ve ardından da Gürcistan üzerinden Türkiye’ye getirildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, barış çabaları dolayısıyla birçok ülke tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi. Dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop, yaptığı açıklamada, Türkiye ile birlikte toplam 11 ülkenin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdiğini belirterek bu ülkelerin Pakistan, Endonezya, Macaristan, Japonya, Bangladeş, Cezayir, Umman, Mali, Gabon ve Nijer olduğunu ifade etti.
İSRAİL-FİLİSTİN KRİZİ İÇİN GARANTÖRLÜK TEKLİFİ
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği saldırıya karşın savaş ilan ederek yüzlerce sivilin katline sebep olan İsrail, savaş suçları nedeniyle tüm dünyada yoğun tepkilere maruz kaldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, konuya ilişkin birçok değerlendirme yaparak mevkidaşları ile görüşmeler gerçekleştirdi.
Bakan Fidan Hamas’ın düzenlediği saldırının, İsrail güvenlik sistemindeki zafiyeti ortaya çıkaran, uzun yıllar tartışılacak bir konu olduğunu vurguladı.
Fidan, "7 Ekim'e hangi şartlar yol açtı? Bunu da belki ayrıca konuşmak gerekiyor. Bu zaten meselenin bütününü oluşturuyor. Biz 7 Ekim'de ve müteakip süreçte, sivilleri hedef alan hiçbir eylemi tabii ki tasvip etmiyoruz. Tam tersine sivillerin hedef alınmasını kınıyoruz" değerlendirmesini yaptı.
Bakan Fidan, İsrail operasyonlara başladığında Türkiye'nin ABD'lilere, İsraillilere ve diğer taraflara, sivillere yönelik tavırdan duyduğu ciddi endişeyi aktardığını ifade etti ve akabinde yoğun bir görüşme ve seyahat trafiği başladığını belirtti.
Türkiye'nin krizi barış için fırsata dönüştürme arayışı, fikrin muhataplarına da aktarıldı.
Sistem içinde bazı görüşlerin de tedavüle girdiğini kaydeden Fidan, "Özellikle hep şunu söylüyoruz; İsrail bugüne kadar iki devletli çözüm sürecini askıya aldı. Filistinlilerle değil, diğer Arap ülkeleriyle barış yapmayı kendisine esas meşguliyet edindi. Çünkü onların perspektifinde sivil Filistin devleti yok" dedi.
Daha önce İsrail'in, Araplar ve bölgedeki diğer ülkeler tarafından kabul edilmesiyle ilgili sorunlar yaşadığını hatırlatan Fidan, "Varlığı kabul edilince, bu sefer diğerini kabul etmemek daha kolay hale geldi" değerlendirmesinde bulundu.
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Türkiye ABD'lilerle yaptığı görüşmede de iki devletli çözüm önerisini gündeme getirdi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD’li yetkililerin de iki devletli çözümü benimsediğini aktardı.
Fidan, "Biliyorsunuz, İsrail, eleştirilere aldırmadan kendi politikalarını ilerletmeye alışkın bir ülke. Sonuçta hiçbir yaptırım yok. Sadece tartışmaların olduğu bir zemin var" değerlendirmesinde bulundu.
Uluslararası toplumun, İsrail'i iki devletli çözüme zorlayan bir tavır içinde olması gerektiğini söyleyen Fidan, Türkiye'nin bu konudaki görüşlerini taraflarla paylaştığını belirtti.
GARANTÖR ÜLKE FORMÜLÜ
Bakan Fidan, özellikle Filistin tarafına garantör olacak ülkelerin bölgeden olmasının telkin edildiğini vurgulayarak, "Buna Türkiye de dahil. İsrail için de başka ülkeler garantör olsunlar. Her iki tarafın da mutabık kalacağı bir antlaşmaya varıldıktan sonra, bunun gereklerinin yerine getirilmesi hususunda garantör ülkeler sorumluluk üstlensin" diyerek, ancak bu şekilde kalıcı barışın ortaya çıkacağına vurgu yaptı.
Türkiye adına açıklamalarda bulunan Fidan, Amerika ve Batı'nın askeri ve siyasi desteğiyle belirli bir miktar caydırıcılık olabileceğini belirterek, "Barış garantiye alınmadıkça, hiçbir zaman için bölgedeki İsrail devleti ve halkı kendisini emniyette hissedemez. Kendisini sürekli emniyete alma adına sürekli başkalarına zulüm etme, şiddet uygulama ihtiyacı hissedecek. Bu sarmal kendiliğinden sürekli dönecek" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'den bölgeye bir barış gücü gönderilip gönderilmeyeceğine ilişkin sorulan soruya, Fidan, "Garantörlük keyfiyetini açıkçası tartışmaya açmadık, ama ana fikir olarak şu anda ortaya koyuyoruz konuştuğumuz taraflara" ifadelerini kullandı.
Fidan, söz konusu durumu, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantısında da dile getireceğini ifade ederek, "Yani bu bir tekliftir, daha iyi teklifleri olan varsa, onları da biz tabiki değerlendiririz. Ama önemli olan bu krizi vesile bilerek, iki devletli çözümü hayata geçirme yolunda adım atmaktır. Bölgeye kalıcı barışı getirmektir" dedi.
Bölgedeki ülkelerin sorumluluk alması gerektiğine işaret eden Fidan, "Eğer Filistinliler içerisinde bu anlaşmanın hilafına davranacak olanlar varsa, bu ülkeler tavır koymalı" çağrısında bulundu.