Avrupa'nın Ukrayna savaşında gözardı edilen sorumluluğu
Rusya’nın Ukrayna’daki saldırıları sürerken, sivil kayıpları da artmaya devam ediyor. Bir ayı aşkın süredir devam eden savaşın sorumluluğu ise Putin’in yanı sıra ona destek veren Batılı liderlere de yöneltiliyor. Fransa ve Almanya, Ukrayna’nın NATO’ya girmesine engel olmanın yanı sıra Putin ile olan yakın ilişkileri nedeniyle eleştiriliyor.
Rus birliklerinin Ukrayna’daki savaşta sivilleri hedef alması ve Bucha’daki katliam görüntülerinin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e gösterilen tepkiler arttı. Ancak Rus liderin yanı sıra önceki dönemlerde Putin’i destekleyen Avrupalı liderler de eleştirilerin hedefi oldu.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, Kiev’in kuzeyindeki Bucha’da yaşanan katliamın izlerinin ortaya çıkmasının ardından Batılı liderlere seslendi. Ukrayna’nın NATO’ya girmesine karşı çıkmakla suçladığı Almanya ve Fransa’nın eski liderlerine çağrıda bulundu.
Ukraynalı lider, “Merkel ve Sarkozi'yi Bucha'yı ziyaret etmeye ve Rusya'ya taviz verme politikasının 14 yıl içinde nelere yol açtığını görmeye davet ediyorum. İşkence gören ve öldürülen Ukraynalıları kendi gözlerinizle görün” dedi.
NATO üyelerini Kremlin'den "korkarak" hareket etmekle suçlayan Zelenski, "Ukrayna'yı reddederek, Rusya'yı Ukrayna'ya saygı duymaya ve normal bir şekilde bizimle birlikte yaşamaya ikna edebileceklerini düşündüler" ifadelerini kullandı.
“NATO ÜYESİ OLSAYDIK BU SAVAŞ BAŞLAMAZDI”
Hafta sonu ABD basınına konuşan Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba da Zelenski’nin ifadelerini destekleyen açıklamalarda bulundu.
Almanya ve Fransa’nın 2008 yılında Ukrayna’nın NATO üyeliği hakkında stratejik bir hata yaptığını belirten Kuleba, “Eğer NATO üyesi olsaydık bu savaş başlamazdı. Bu hatanın bedelini Almanya ve Fransa değil biz ödüyoruz” şeklinde sert eleştiriler yöneltti.
Ukrayna’daki son duruma değinen Kuleba, “Ukrayna'da bu korkunç yıkımın sebebi olanlarla, savaş suçu işleyenlerle aynı masaya oturup konuşmayı düşünmek bile çok zor. Ancak Bucha'daki gibi akan kanı durduracaksa ve Kramatorsk'taki gibi saldırılar son bulacaksa müzakere imkanı değerlendirilmeli. Ben ne hissedersem hissedeyim insanları ölmekten ve binaları yıkılmaktan kurtaracak bir şans varsa değerlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal planının başarısız olduğunu belirten Kuleba, General Dvornikov’un görevlendirilmesini de değerlendirdi. Ukraynalı Bakan, “Rusya ne yapmayı planlıyorsa yapsın. Bizim stratejimiz var ve bu strateji, bu savaşı kazanacağımıza ve topraklarımızı kurtaracağımıza olan güvene dayalıdır” şeklinde konuştu.
SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMİN ÇÖKÜŞÜ
2008 yılında hem Fransa hem de Almanya, Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO'ya katılması için çok erken olduğunu düşünmüş ve her iki ülkenin de hazır olmadığını öne sürmüştü. Ayrıca Beyaz Saray'ı söz konusu ülkelerin üyeliğini desteklemekten vazgeçirmeye çalışan ABD'li diplomatların dile getirdiği uyarıları tekrarlayarak, eski Sovyet Cumhuriyetlerini getirmenin Rusya ile ilişkileri tehlikeye atacağı konusunda uyarıda bulunmuşlardı.
Zelenski’nin açıklamalarının ardından kısa bir açıklama yayınlayan eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, "Bükreş'teki 2008 NATO zirvesiyle ilgili kararlarının arkasında durduğunu" ve “Rusya'nın Ukrayna’daki barbarlığına son verme çabalarını desteklediğini” söyledi.
Putin, Bükreş’teki zirveden dört ay sonra Rus tanklarını Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya’daki Rus yanlısı ayrılıkçıları desteklemek için göndermişti. Altı yıl sonra Ukrayna’nın Donbas bölgesinde de aynı hamleyi tekrarladı ve Kırım’ın ilhakını bir adım ileriye taşıdı.
Ukrayna’nın olası bir NATO’ya üyelik sürecinin Putin’i bölgedeki bir savaştan caydırmak için yeterli olup olmayacağı belirsiz. Ancak NATO üyelik sürecinin uzun sürmesi nedeniyle yıllar içinde Ukrayna’nın bu süreci tamamlayamamış olması ve Putin’in de Ukrayna’nın üyeliğini engellemek için işgal planını daha önceki senelerde gerçekleştirmesi olası senaryolar dahilinde değerlendirilebilir.
Alman Marshall Fonu Başkan Yardımcısı Thomas Kleine-Brockhoff, “Avrupa yanlış gitmedi, Almanya ve Fransa yaptı” şeklinde tartışmaları yorumladı.
Kleine-Brockhoff, “Fransa ve Almanya, Avrupa'nın geri kalanı adına konuşma eğiliminde. Ancak bu eksik değerlendirmeler başka bir yerde değil, Paris ve Berlin'de yapıldı. Doğu Avrupa yanlış gitmedi, Kuzey Avrupa yanlış gitmedi” dedi.
Ukrayna'daki savaş ile Almanya ve Fransa’nın Rusya politikasını yeniden değerlendirmesi gerektiğini söyleyen Kleine-Brockhoff, “Sadece Soğuk Savaş sonrası düzen gözlerimizin önünde parçalanmakla kalmıyor, Almanya ve Fransa tarafından uygulanan stratejiler de çöküyor” ifadelerini kullandı.
ALMANYA’NIN KUZEY AKIM PİŞMANLIĞI
Almanya’nın huhafazakar Die Welt gazetesi geçen ay, Merkel’in ticaret temelli diplomasisini hata olarak tanımlarken, “Almanya ve Avrupa'nın son günlerde yaşadıkları, Merkel'in despotlarla anlaşmalar yoluyla barış ve özgürlüğü garanti etme politikalarının tersine çevrilmesidir” ifadelerine yer verdi.
Merkel'in eski savunma bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, mart ayında sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Gürcistan, Kırım ve Donbas'tan sonra Putin'i gerçekten caydıracak hiçbir şey hazırlamadık" şeklinde kendi dönemine eleştiride bulundu.
Almanya'nın, Rusya’dan gaz ithalatı Kırım’ın ilhakı sırasında yüzde 36 iken, Ukrayna savaşı başladığında yüzde 55’e kadar yükselmişti. Rusya’dan gelen enerji ithalatına olan bağımlılık, Almanya’nın Batılı liderler tarafından en çok eleştirildiği konuların başında geliyor.
Merkel döneminde Almanya, ticaretin barışçıl koşullar sağlayacağına ve karşılıklı bağımlılıkların savaşa girmeyi engelleyeceğine yönelik politikalar yürüttü. Rusya ile ticaretin bir barış stratejisi olduğu savunuluyordu. Ancak bu strateji başarısız oldu.
Merkel'in iki kabinesinde dışişleri bakanı olarak görev yapan Frank-Walter Steinmeier, Rusya'dan Almanya'ya gaz ithalatını ikiye katlamak için inşa edilen Kuzey Akım 2 boru hattı konusunda "hata" yapıldığını söyledi.
Steinmeier, “Ortak bir Avrupa inşa etmeyi başaramadık. Vladimir Putin'in emperyal çılgınlığı uğruna ülkesinin tam ekonomik, siyasi ve ahlaki yıkımını kucaklayacağına inanmadım. Diğerleri gibi ben de yanılmışım” ifadeleriyle pişmanlığını dile getirdi.
ABD ve birçok Avrupa Birliği ülkesi, Ukrayna'yı dahil etmeyen 10 milyar euro değerindeki boru hattı projesine şiddetle karşı çıktı. Projeyi savunan Almanya ise Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından projeyi rafa kaldırdı.
MACRON "FAZLA HIRSLI"
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinde yaklaşan seçimlerin de etkisiyle Rusya-Ukrayna krizinde etkin rol oynamak istedi. Ancak Putin ile yaptığı düzenli görüşmeler nedeniyle “fazla hırslı” olduğu belirtilerek eleştirildi.
Mayıs 2017’de göreve başladıktan yalnızca iki hafta sonra Macron, Versailles Sarayı'nda büyük bir resepsiyon ile Putin’i ağırladı. İki yıl sonra ise Fransız cumhurbaşkanlarının tatil bölgesi olan Fort de Bregançon’da bir kez Rus lider ile bir araya geldi.
Bregançon’daki görüşme, Skripal olayından bir yıl ve Kırım'ın ilhakından beş yıl sonra gerçekleşti. Görüşmelerin öncesinde AB müttefikleriyle çok az istişare yapılması ise Macron’un Putin ile olan ilişkisinin eleştirilmesine yol açtı.
Kleine-Brockhoff, Fransız “Avrupa stratejik özerklik ideolojisinin” Putin hakkında hatalı değerlendirmelere neden olduğunu ve Avrupa’nın konumunun yanlış anlaşıldığını belirtti. Avrupa’nın savunmasının Avrupa tarafından değil NATO ile sağlanabileceğini savunan Kleine-Brockhoff, “Güvenlik sorunumuzun çözümü, asla gerçek olmayacak Avrupa ordusu fantezilerinde değil Batı birliğindedir” ifadeleriyle AB ordusu kurulması yönündeki çabaları eleştirdi.