Çin'in ABD karşıtı Avrupa politikası ve Macron'un Avrupa liderliği yolunda "Stratejik Bağımsızlık" açılımı
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Mayıs ayının ilk haftasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşmek üzere Paris’e gidecek. Bu ziyaret iki taraf açısından da birçok anlam içeriyor. Pekin tarafı için bu ziyaret daha çok ticari bir anlam taşırken Paris tarafı bu ziyareti siyasi ilişkiler açısından bir fırsat olarak değerlendiriyor.
[email protected] - Baran Döner
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, AB-Çin arasında siyasi ve ekonomik gerginliklerin yaşandığı bir dönemde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşmelerde bulunmak için Paris’e gidecek.
Xi Jinping, bu ziyaret vesilesiyle yaklaşık 5 yıl sonra Avrupa’ya ziyaret düzenlemiş olacak. Bu ziyaretin mayıs ayında gerçekleşmesinin bir diğer önemli nedeni ise iki devlet arasındaki ilk diplomatik adımın 1964 yılında atılmış olması. Çin ve Fransa, diplomatik ilişkilerinin resmiyete dökülmesinin 60. yılını kutluyor.
Önceki yıllarda gerçekleşen görüşmeler, ziyafetler ve kutlamalar eşliğinde geçmişti. Mayıs ayında gerçekleşecek buluşmanın ise mevcut ekonomik ve jeopolitik sorunlar göz önüne alındığında öncekilerden daha sade bir şekilde geçmesi bekleniyor.
Çin Devlet Başkanı Xi, Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü savaş sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile samimi görüntüler vermiş ve BRICS zirvesinde “Çin-Rusya arasında sınırsız ortaklık” mesajı vermişti. Bu gelişmelerden sonra Çin ve AB arasında ilişkiler neredeyse askıya alınma noktasına gelmişti. Başkan Xi, Avrupa’nın kalbi Fransa’dan başlayarak Çin-AB ilişkilerini yeniden inşa etmek istiyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2023 yılında Pekin’e ziyaret düzenlemiş ve oldukça cömert bir şekilde karşılanmıştı. Pekin bir anlamda Avrupa’da kilit rol oynayan ülkeler ile ilişkilerini geliştirerek ABD’ye doğrudan karşı koyabilmenin yollarını arıyor.
Pekin, bu ziyaret üzerinden politikasını sürdürürken arada geçen dönemde birçok olay gerçekleşti. Paris, AB pazarındaki Avrupalı firmaları tehdit eden Çin menşeli elektrikli araçların ithalatına yönelik olarak Avrupa Komisyonu sübvansiyon karşıtı bir soruşturmayı destekledi.
Çin ise AB firmalarının ihraç ettiği ürünlere gümrük vergisini artırma kararı aldı. Bu karar, AB pazarında olumsuz anlamda en çok Fransa’yı etkiledi. Geçen zaman içerisinde bu tür sıkıntılar yaşansa da taraflar sorunların çözümü için karşılıklı beklenti içerisindeler.
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI, BARIŞ GÖRÜŞMELERİ VE ÇİN’İN ROLÜ
Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş devam ederken dünya bloklara ayrılmış durumda. ABD öncülüğündeki Batılı Devletler, Ukrayna’ya yardımlarına devam ederken, Çin liderliğindeki Doğulu ülkeler de savaşın bitmesi ve barış müzakerelerinin başlaması için Rusya’nın dışarıda bırakılmasının yanlış olduğunu vurguluyor.
Çin, Avrupa’yı Rusya’nın potansiyel olarak İsviçre'de yapılması planlanan barış görüşmeleri için masaya oturmasına izin vermeye davet ediyor ve ikna etmeye çalışıyor. ABD ve Batılı devletler, Rusya ve Ukrayna savaşı için başlatılacak barış müzakerelerine Moskova’yı dahil etmezse, Pekin’in bu barış konferansı toplantılarını boykot edeceğini öngörebiliriz.
Pekin’in bu mesajı, Çin Özel Elçisi Li Hui’nin 12-22 Mart tarihleri arasında Ukrayna’nın geleceğini tartışmak ve çözüme ulaştırmak üzere düzenlediği Avrupa turu sırasında güçlendirdiği gözle görünür bir gerçek.
Çin Dışişleri Bakanlığı, Li Hui’nin diplomasi turunun ardından yaptığı açıklamada, “Tüm tarafların eşit katılımıyla bir barış konferansının doğru zamanda düzenlenmesine destek sözü veriyoruz” ifadelerini kullanarak AB’ye karşı Rusya tavrını pekiştirmiş oldu.
Fransız yetkililer, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron liderliğinde 2023 yılında Çin’e düzenlenen ziyarette Pekin’i, Ukrayna savaşı konusunda Rusya’ya baskı yapması ve Başkan Vladimir Putin’e verdiği desteği azaltması yönünde etkilemeye çalışmıştı.
Macron’un diplomatik danışmanı Emmanuel Bonne liderliğindeki bu çabalar herhangi bir sonuç vermedi. Ancak Paris, Pekin ile birlikte kendilerinin çatışmalarda dengeleyici güç olarak önemli bir role sahip olduğunu düşünüyor.
Pekin’in ise savaşın durması ve barış müzakerelerinin başlamasına yardımcı olmak için tek bir şartı var. Uluslararası barış konferanslarına ve barış müzakerelerine Rusya’nın dahil edilmesi…
MACRON’UN “STRATEJİK BAĞIMSIZLIK” AÇILIMI
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Nisan 2023’te Pekin’e beklenmedik bir ziyaret gerçekleştirmiş ve Başkan Xi ile samimi bir görüntü vermişti. Macron’un bu ziyareti, Atlas Okyanusu’nun iki yakasında da geniş tepkiler doğurmuştu. Bu tepkilerin ana nedeni, Macron’un Çin ile olan rekabetinde ABD’nin peşinden gitmenin olumsuz sonuçları karşısında Batı'yı uyarması ve Tayvan krizi konusunda Washington ve Pekin’e eşit mesafede yaklaşan bir Avrupa pozisyonu çağrısında bulunmasıydı.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, 4 Kasım 2023’te Pekin’de Başkan Xi ile görüşmüştü. Scholz’a gösterilen tepkilerin nedeni, ziyaretin Rusya’nın Ukrayna saldırılarının zirvede olduğu bir dönemde gerçekleşmesinden yani bir zamanlama hatası olmasından kaynaklanıyordu. Ancak Scholz’a gösterilen tepkiler, Fransa lideri Macron’a gösterilen eleştiriler kadar sert değildi. Peki, iki lidere gösterilen tepkilerin şiddeti arasında neden bu kadar fark var?
Almanya şansölyesi, Pekin’e düzenlediği ziyarette Ukrayna krizinin çözümüne ikna etmek için Başkan Xi’ye baskı yapmak yerine, Çin ile ticari anlaşmalar imzalayarak sadece kendi ülkesinin çıkarlarına göre hareket etti. Macron’un Çin ziyareti ise Avrupa’nın ABD’den bağımsızlığını gündeme getirmesinden kaynaklanıyor. Ziyaret sırasında kendisine Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de eşlik etmişti.
Fransız lider, Ukrayna Cumhurbaşkanı ve birçok Avrupalı üst düzey yetkililerle de istişarelerde bulunmuş ve savaşa yönelik izlenecek politikalar hakkında fikir alışverişi yapmıştı. Çünkü Macron, sadece Fransa’nın değil aynı zamanda AB’nin sözcüsü konumunda görünmek istiyor. Avrupa Komisyonu Başkanı'nın neden Macron’a eşlik ettiği sorusu da böylece cevaplanmış oluyor.
Macron, sık sık dile getirdiği “Stratejik Bağımsızlık” hayalini gerçekleştirerek Avrupa’nın artık ABD’den bağımsız ve ayrı bir güç olmasını istiyor. Kasım ayında ABD’de düzenlenecek başkanlık seçimi de Macron’un tavırlarında önemli rol oynayacak.
Avrupa ülkelerini NATO’nun 5. maddesini iptal etmekle tehdit eden ABD Başkan adayı Donald Trump’ın sözleri de Macron’u oldukça etkilemiş görünüyor. Macron, ABD’nin önceliğinin (Çin-Tayvan krizi hakkında) başka yerlerde olduğunu ve AB’nin kendini savunabilecek durumda olması gerektiğini belirterek şu şekilde konuştu:
“Stratejik bağımsızlık, Avrupa'nın mücadelesi olmalı. Çünkü Avrupa, özellikle de aynı anda iki cephenin tutuşması ihtimaline karşı kendisini savunabilecek durumda olmalı. ABD kendisini Tayvan'ı savunmak zorunda hissederse, aynı zamanda Avrupa'yı da koruyamaz. Zira önce Amerika'nın çıkarları, sonra Çin geliyor. Diğerleri, Amerikan stratejisinde daha az önem taşıyor.”
Bu gelişmelerin ardından Fransa’nın sadece Avrupa’nın çıkarları konusunda hizalanacağı, olası bir tehlike durumunda ABD’den bağımsız bir şekilde kendini koruyabilme statüsüne erişebilmek için çalışacağını ve uluslararası diplomatik ilişkilerini bu yönde inşa etmek için mücadele vereceğini söyleyebiliriz.
FRANSA VE ÇİN’İN ÇOK KUTUPLU DÜNYAYA SARSILMAZ BAĞLILIĞI
Fransa, Çin ile olan kapsamlı stratejik ortaklığına büyük önem verdiğini ve her koşulda tek Çin politikasına bağlı kalacağını vurguluyor. Paris, jeopolitik çatışmaların yaşandığı bu dönemde zorlukların üstesinden gelmek, gelişmiş ülkeler arasındaki rekabeti ortadan kaldırmak, bloklar arası çatışmaları önlemek ve küresel yönetimi geliştirmek için Çin ile birlikte çalışmaya hazır.
Paris ve Pekin, bağımsızlık ve özerkliği savunma, çok kutuplu bir dünyayı teşvik etme ve medeniyetlerin çeşitliliğini koruma konularında sarsılmaz bir bağlılık sergilediler. Yeni bir tarihi başlangıcın kıyısında bulunan iki devlet, kapsamlı stratejik ortaklıklarını güçlendirerek Çin-Avrupa ilişkilerinin gelişmesine ve dünya barışının sağlanması amacıyla yeni bir yola çıkıyor.
Avrupa’yı çok kutuplaşma sürecinde önemli bir kutup olarak gören Çin, Avrupa’nın ABD’den bağımsız bir şekilde stratejik özerkliğini güçlendirmesini ve geleceğini kendi ellerinde tutma fikrini destekliyor.
İki taraf da iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma, temiz enerji, yapay zeka ve tarımsal gıda ürünleri alanlarında işbirliği konusunda mutabakata vardı. Ayrıca Çin-Fransa Kültür ve Turizm Yılı’nın olumlu yönde ilerlemesi, halklar arasındaki yüzlerce etkinliğin başarısının devamı ve karşılıklı iş gücü için doğrudan uçuşları artırma konusunda da anlaşmaya vardılar.
Çin ve Fransa arasında yaşanan bu gelişmeler, dünyanın dört bir tarafından yakından takip ediliyor. Çin’in Avrupa atılımına AB’nin sözcüsü konumunda bulunan ve bölgede kilit rol oynayan Fransa’nın destek vermesi, Washington hattında pek de sıcak karşılanmayacaktır.
Macron ve Xi arasında mayıs ayında gerçekleşecek görüşmeden çıkacak sonuçlar; Rusya-Ukrayna savaşı, Tayvan meselesi, Çin-AB hattı ve Fransa’nın öncülüğünde Avrupa-ABD ayrışması gibi konuların çözümü ve geleceğe dönük planlamaları için bir kırılma noktası olarak görülüyor.